Beyefendi bir süre odasına çekilmiş tek başına kalmayı istemişti. Dışarda vurulan çocuk ne yazık ki ölmüştü ve haberi veren Asya çocuğun acı çekerek öldüğünü, silahın artık yasaklanan silahlardan biri olduğunu söylemişti. Ölen çocuğun annesi İstanbul yönetim konseyindendi. Sabah konsey binasına gidip ruhsal iskelet dijital kütüphanesinden kızının dijital kopyasını almış çıkmıştı ve şimdi kadının nerede olduğu bilinmiyordu.
Ellerini başının arasına koyup sıkıştıran beyefendi odasının ardındaki telaştan sıyrılmış olmanın verdiği bir örtülü huzursuzlukla kırmızı kitabına baktı bir süre. Rutinin onu ne kadar iyileştirdiğini biliyordu. O kitabı her gün okumak, her gün bir aşk hissetmek, hayatını ona göre ayarlamak beyefendi için bir kaçış oluyordu. Bu hengamenin içinde, yalnızca sevmek için çekilen cefanın satırlarını okumak, zihninde bir kurtuluş yaratıyor ümidini tazeliyordu.
Bugün kitabı zaten okumuştu ama bu olanlardan kaçmak için, en sevdiği kısmı bir daha okuyacaktı. Ellerini başından çekti ve kararmış gözlerini hedefinden ayırmadan dijital kütüphanenin ortasındaki kitabı aldı. Üçüncü bölümü açtı ve bölüm başlangıcını okumaya başladı, işte en sevdiği yer!
“Kadın nefesi zorlanmış bir halde kesik kesik konuştu genç adamın karşısında. “Buradalardı, buradalardı! Beni gördüler benim gözüme baktılar, o soğuk bakışları dondurdu sanki beni sevgilim” birden titredi kadın ve adam onu saklamak ister gibi örttü kollarını üstüne. Kadının saçları adamın göğsüne örtülmüş, başı uzunca orada kalmıştı. Adam sevgilisinin yanağında titreyen kalp atışlarını düzenlemeye çalışmak için derin ve sakin nefes aldı. Ona dokunmak şerefine erişmişti bu onun her an heyecanlanacağı bir lütuftu. Kadın gözlerini ovuşturarak ayırdı bedenini genç adamdan ondan bir teselli bekler gibi baktı yüzüne sordu adam bir cüret bulup kendinde. ” Leyla, benim güzel sevgilim neredeydiler söyle nerede gördüler o güzel çehreni?” Genç kadın titreyen nefesi biraz düzenlenmiş halde konuştu, “yıktılar evimi, aldılar sevdiklerimi benden, buz tenli gri adamlar aldılar, aldılar benden ailemi.” Konuşması bitince sesindeki o ürkeklik gitmişti sanki anlatınca üstünden bir yük inmişti. Bu defa adamdı ürkek olan, baktı gözlerine kadının güç aldı sanki birden. “Aksa kanım sanki tümden, akmasın diye yaşın. Ancak o zaman bir değer bulur şu değersiz canım.” Kadın başını kaldırdı adamın göğsünden bu sözlerden sonra, had bilmez bir güç geldi üstüne. Gözleri birbirini bulunca sanki bir yaşam belirirdi, yeni bir yaşam, sanki hep bir varlık doğurdu bu bakışlar sanki hep can bulurdu bu varlık da dağıtırdı dünyalara aşkı. Birden buzdan dokunuş hissttiler omuzlarında ve Leyla’nın üstündeki o had bilmez cesarete savaş açtı buz tenli gri adamlar. Ürkeklik sanki adama geçti ve korktu sevgilisinin zarar görmesinden. Bir çırpınış ysptı alelade ve kapandı sonra gözleri genç adamın leylası bir başına kaldı buz tenli adamlarla ve başladı o yüz yıllık efsanenin doğuşu.”
Tam en sevdiği bölüme geliyordu ki kapı çaldı hiç olmadığı kadar telaşla yavaşça yerinden kalktı ve sanki az önce şehrinde bir çocuk öldürülmemiş gibi gereksiz bir sakinlikle kitabı yerine koyup kapıyı açtı karşısında duran adam yani onun kuyruğu olarak anılan adam pek bir telaşlıydı ve bunu yalandan da olsa gizlemeyi istemeyerek konuşmuştu.
“İstanbul yönetim konseyi size haber vermeden toplanmış ve.. ve bunu söylemeyi istemezdim ama duyduğuma göre konu yeni İstanbul yöneticisiymiş”
“yeni” diye söylendi beyefendi sonra bir iç çekti. Daha önce pek çok pasif isyanla karşılaşmıştı ama öyle görünüyordu ki İlk defa bu kadar açıktan oynanacaktı oyun. Soğuk ifadesini bozmadan cevap verdi,
“konseyin olduğu yeri kontrol altında tut ama daha önemlisi şu ölen kızın annesinden haber var mı?”
“hayır beyefendi kızı ölmeden 5-6 saat önce girip onun dijital odadaki tüm ilgilerini almış ve.. ve beyefendi maalesef ona takılacak olan sanal kozmos gözlüğünü de”
beyefendi bunu tahmin etmiyordu birden sanki elleri boşalmış gibi oldu ve sakinliğini fiziksel olarak bozmasa da içten içe telaşlanmıştı.
Birden hızla kapıyı kapattı ve bilge’nin odasına gitti yatağında kıvrılmış halde uyuyan küçük kızı eliyle dokunarak uyandırdı
“Sana ihtiyacım var” dedi, ondan bir medet umuyordu. Bilge bunun verdiği hisse güvenerek hızla kalktı yerinden ve hiç nereye gidildiğini bile sormadan beyefendinin elini tuttu içinden babasının ona rüyada söylediği şeyleri tekrarlıyordu “biz onların hepsinin hafızasıyız bizi asla yok edemezler” buna inanmak istiyordu ama babasını yok etmişlerdi şimdi belki, belki de bilge’yi yok edeceklerdi. Ne yapıp edip kendini korumalıydı ve gerekirse yüzyıllardır saklanan sırları beyefendiye bir bir anlatırdı.
Hemen karar vermemesi gerektiğini biliyordu ve beyefendi ile birlikte arabaya binip uzunca yol gittikten sonra indikleri yer sarp bir arazide kocaman yer kaplayan sade bir binaydı. içeri girdiklerinde beyefendiye biraz daha sokulmuştu ve birden karşısına gelen adamla kadının ona bin yıldır görülmeyen ve yalnızca efsanelerde var olduğunu düşünülen bir varlığa bakar gibi baktıklarını gördü. işte burası öyle zannediyordu ki onun artık yeni yuvasıydı.
Yorumlar