Nereden bakarsanız bakın uzun bir yolculuktu. Neler yaşandı tam bilmiyorum. Hatta nereden anlatmaya başlasam onu da bilmiyorum. Bildiğim tek şey gözlerini açtığında karanlık bir asansördeydiler.
Şimdi merak ediyorum da acaba asansörde başlamalarının sebebi sırf gösterişli bir giriş olması mıydı? Lafı dolandırmayı pek sevmem ama kalemim böyle, sizlere her şeyi sıkılabileceğiniz kadar detaylarla anlatmak istiyorum. Ne yazık ki iyi bir hafızaya sahip olduğumu söyleyemem, biraz şanslı olduğunuzu varsayabilirsiniz.
Ayaz ve tanımadığı beş kişi bu asansörde uyandılar. Küçük bir oda ile aynı boyutta olan bu asansörde en son uyanan kişi Ayaz’dı. Sadece bunu düşünerek Bay Tilki’nin başlangıç noktası olarak asansörü seçme sebebinin gösteriş olduğunu söylemek hiç zor değil. Neden diğer beş kişi Ayaz uyanana kadar o klostrofobik ortamda bulunmak zorundaydı? Belli ki hepsi gösterinin bir parçasıydı.
Bazıları asansör kapısına vururken bazıları pes edip havasızlıktan ölmeyi bekliyordu. Anlattıkça hatırlıyorum. Sırf bu “oyunun” kaç seviye olduğunu gösterebilmek için asansörü kullanmış olabilirler.
Ayaz uyandı, etrafına baktı. Bazıları asansör kapısına vuruyor, bazıları ise çoktan pes etmiş vaziyette havasızlıktan ölmeyi bekliyordu.
Anlattıkça daha iyi hatırlıyorum. Galiba asansörü bu “oyunun” kaç seviye olduğunu gösterebilmek için kullandılar. Yani başka ne sebebi olabilir ki? Neticede asansör “Oyun başlıyor” anonsundan sonra aşağı inmeye başlamıştı.
Anlık hareket yüzünden ayakta duran herkes bir anlığına dengelerini kaybettiler. Işıkların açılmasıyla birlikte basılmayan numaralar hemen üzerindeki gösterge de çalışmaya başladı. “13… 12… 11…” hızlıca kat değiştiriyorlardı.
Sonunda birinci kata geldiklerinde asansörün kapısı açıldı. Armatürler açılıyor, etraf aydınlanıyordu. Önlerinde bavullar vardı. Her bir bavulun üzerinde de isimler yazıyordu: “Aylin”, “Zehra”, “Emre”, “Ahmet”, “Derya” ve nihayetinde “Ayaz” için ayrılmış bir bavul.
Bu altı bavul asansörde uyananlara aitti. İçlerinde kıyafetler ve bazı şahsi eşyalar vardı. Hatta kimisinde günlükler de vardı. Bir de telefon gibi iletişim aleti olsaydı belki bir ümitleri olabilirdi.
Sahi söylemeyi unuttum ama anons sesinden önce kollarındaki akıllı saatlere bildirim geliyordu. Ayaz dışındaki herkes bavullarını kontrol ettikten sonra yine bir bildirim geldi ve yeni bir anons başladı.
“Sayın oyuncular, Tilki konuşuyor.
Gemi’ye hoş geldiniz! Farkındayım bazılarınızın kafasında deli sorular dönüyor. Örneğin şuradaki delikanlıya bakın, korkudan dilini yutmuş gibi!”
Bay Tilki Gemi’nin dört bir yanındaki kameralardan onları düzenli olarak seyrederdi. Hatta zamanının çoğunu buna ayırıyordu. Tahtında oturan bir tanrı gibi istediğinde oyuncularla konuşuyor, istediğinde ise sadece görmezden geliyordu.
“Şimdi kafanızdaki bazı sorulara yanıtlar vereceğim. Muhtemelen ilk önce ‘Bu lanet olası karanlık yer de neresi?’ olmuştur. Yani tahmin etmesi zor olmasa gerek, orası asansördü, burası da oyun sahası olan Gemi. Gemi’de sizlere devletin tanıyamayacağı özgürlükler verdik. Hiçbir kurum tarafından denetlenmeyeceğiniz sonsuz özgürlüğü sunmak için elimizden geleni yaptık. Burada özgürsünüz.”
Arkadan Emir, “O zaman çıkar beni burdan!” diye bağırdı.
“İşte maalesef bunu yapamam. Dediğim gibi Gemi’de özgürsünüz ama bu Gemi’nin kuralları olmadığı anlamına gelmez. Elbette sonsuza kadar burada kalacak değilsiniz, günün birinde dış dünyaya geri dönebilirsiniz.”
Arkadan bir kadın sesi duyuldu “Efendim saat geçiyor,” Tilki hızlıca “Saatlerinize bakın, kuralların hepsi gerçek, görüşmek üzere!” dedi ve anons bitti.
Saatlerin arayüzü aynıydı. Aşağıdan yukarıya kaydırınca kurallar çıkıyordu, yukarıdan aşağıya kaydırınca ise uygulamalar. Hiçbir şey yapmadığınızda sadece saat ve planlanmış etkinlik veya duyuru varsa bunlar ana sayfada yazıyordu.
İlk kural yanılmıyorsam “23:00’da kapılar kilitlenir ve odanıza giremezsiniz,” kuralıydı. Ne var ki katil istediği zaman kapıyı açabiliyordu, bu kural onun için geçerli sayılmazdı. Aslında kuralları incelediğimizde burasının bir oyun alanından daha çok yatılı okul olması gerekirdi. Kısaca kurallardan bahsetsem iyi olur.
“Katil silah odası dışında herhangi bir kilitli odaya istediği zaman girip çıkabilir. Ancak bunu kendi rızasıyla yapmalıdır, aksi takdirde kapı açılmayacaktır.”
“Yolcular geceyi istedikleri kişinin odasında geçirebilirler ancak geceleri bir odada en fazla iki kişi bulunabilir. Üçüncü kişi rastgele olarak seçilir ve saati kırmızıya dönüşür.”
“Oyunculardan birinin saatinin kırmızıya dönüşmesi idam edileceği anlamına gelir. İdam beş saniyeden daha kısa bir süre içerisinde gerçekleşir.”
“Yolcular kol saatlerini çıkaramazlar. Kasıtlı olarak çıkarılmaya çalışılan saat kırmızıya dönüşür.”
“Hasar gören kol saati kırmızıya dönüşür, saatinizi koruyun!”
“Yemek alabilmek için sabah 9’dan önce yemekhanede bulunmalısınız. Geç kalırsanız yemek hakkınızı kaybedersiniz.”
Bunlar gibi pek çok kural vardı aslında ama geri kalanları hikayeyi anlattıkça konuşmak isterim. Eminim bu kadar kural bile sizi sıkmıştır ama dediğim gibi, oyun kurallarından daha çok yurt kurallarına benziyor. Yemekhane, oda paylaşımı, odaya en geç girebileceğiniz saat falan filan…
Kol saatlerine gelen “Kapıların kapanmasına 45 dakika” bildiriminden dolayı söylüyorum saat 22:15 civarıydı. Kimileri birbirlerine güvenmediği için saatlerinde yazan oda numarasını ararken kimileri de bu oyuna inanmadıkları için etrafı araştırmak istemişti.
Ne olursa olsun aralarından birisinin saatinde “Katil” yazıyordu ve bu katil hayatta kalmak için diğerlerini öldürmek zorundaydı. Diğerleri ise katili bulmak zorundaydı. Bir nevi vampir köylü oyunu gibi düşünebilirsiniz ama sonuçları gerçek olacaktı.
Yorumlar