“Selam Esma, nasılsın?” sözlerinde ve gözlerinde bir isteksizlik seziyordum. Ne burada olmaktan ne de benimle olmaktan memnundu. Henüz birlikte vakit geçirmeye başlamadan bu türden bir yaklaşımda bulunması beni üzüyordu.
Mehmet’in beni üzmediği çok az zaman vardı zaten. Bunların farkında olmama rağmen onu sevmekten vazgeçememek beni daha da üzüyordu.
“İyiyim sen nasılsın?” sesimin titremediğinden emindim fakat ellerim için aynısını söyleyemezdim.
“İyiyim ben de. Şuraya geçelim mi ?” demişti biraz ileride çay bahçesinden bozma henüz kafe olup olamama konusunda bocalama evresinde olan yeri işaret ederek.
“Olur. Çay içeyim de neresi olursa olsun.” düşünmeden konuşmuştum. Mehmet’in yanındayken hep böyle oluyordu. Sanki amacım Mehmet ile görüşmek değil de çay içmekti. Bu halim onu güldürmüş, gülerken her zaman yaptığı gibi ellerini
saçlarının arasından geçirmiş, kısık gözlerle bana bakmıştı. Tıpkı lisedeki gibi. Fakat şimdi saçlarına tek tük beyazlar düşmüş, biraz alnı açılmış ve kısık gözlerinin kenarlarına o güzel gülüşünün izleri olduğunu hatırlatan kırışıklıklar yerleşmişti. Ama
dudakları…dudakları eskisi gibi umursamazca kıvrılmıyordu. O kıvrılmanın arkasında derin düşünceler olduğu belliydi.
“Geçelim o zaman.” diyerek önden ilerlememi istercesine eliyle yolu gösterdi.
Tahta masaların arasında biraz ilerleyerek, insanlardan biraz da olsa uzak, rahat konuşabileceğimiz uygun bir yer bakındım. Tatlı tatlı birbirlerine bakıp gülümsemelerinden birlikteliklerinin başında oldukları anlaşılan bir çiftin
arkasındaki masayı uygun gördüm. İskemleyi tek elimle kaldırıp çekebileceğimi düşünmüştüm fakat titreyen ellerimle bu pek mümkün olmamıştı. Pek de ağır olmayan fakat o an benim için dünyanın en ağır nesnesi haline gelen iskemleyi yere sürterek çekip oturdum.
Hiç kimsenin dikkatini çekmeyen bu durum heyecanımın ve tedirginliğimin etkisiyle gözümde büyümüştü. ” Pardon.” dedim utanarak. İskemleyi yere sürtmekten kim utanırdı ki. Utanılacak bir şey değildi neden özür dilemiştim. Şimdi kendimi daha fazla utanmış hissediyordum.
“Niçin?” dedi gerçekten de anlamamış bir surat ifadesiyle. Saçma bir konuyu daha fazla uzatmak istemedim ve ben de hiç anlamamışım gibi “Efendim?” dedim.
” Pardon dedin sandım bir an için, ama sanırım yanlış duydum.” dedi gerçekten de yanlış anladığını düşünüyordu. Güzel. Mesele kapandı. Bugün daha fazla sessiz özür dilememeliydim. Hatta bugün hiç özür dilememeliydim. Eski Esmalıklarımı
bir kenara bırakmalıydım. Ben kendime sözler verirken garson gelmişti.
“Biz iki çay alalım.” bana hiç sormadan çayları söylemişti. Konu çay da olsa ne istediğimin sorulması hoşuma giderdi.
“Çay içeyim de neresi olursa olsun demiştin ya o yüzden çay söyledim. Başka bir şey ister miydin sormadım kusura bakma.” doğru ya biraz önce çay demiştim. Hemen Mehmet’i yargılamaya ne kadar da hazırdım. Aptal kafam Mehmet’e
karşı yıllar içinde bir önyargı geliştirmişti. Eh bu konuda o aptal kafam pek de haksız sayılmazdı fakat o önyargıları bugün bir kenara bırakmalıydım.
“Yok. İyi yaptın çay severim. Çok severim. Çay sevilmez mi?” heyacanıma yenik düşerek yine saçmalamaya başlamıştım. . Heyecanlanınca şu dilim bir türlü durmayı beceremiyordu.,
“Sevindim.” Derin bir nefes almıştı. Konuyu açmak istediği belliydi ama sanırım nasıl başlaması gerektiğini bilemiyordu. Gözleri bir an için arkamdaki masada oturan çifte takıldı. Dudaklarına hiç yakıştıramadığım o buruk gülümseme
yerleşmişti yine. Gözlerini çiftten çevirerek bana baktı.
” Nasılsın Esma?” Soruyu duyunca kendimi tutamayarak gülmeye başladım. Sanırım biraz önce bu soruyu sorduğunu unutmuştu. Bu kadar kısa süre içerisinde cevabın değişeceğini düşünmediğini, soruyu heyecandan sorduğunu unuttuğunu
varsaydım. Aslında biraz önce bu soruyu cevapladığımdan beri pek iyi de değildim.
” Biraz önceden beri pek bir şey değişmedi hala iyiyim Mehmet, sen nasılsın?” o da yaptığının farkında olacak ki benimle birlikte gülmeye başladı.
“Anlamışsındır aslında biraz heyecanlıyım. Konuya nasıl başlayacağımı bilmiyorum. Neden burada olduğumuzu ikimiz de biliyoruz ama rahatça konuşamıyoruz bu bana çok saçma geliyor.” Tekrar derin bir nefes aldı. Artık lafı ondan
almamı bekleyen gözlerle bana bakmaya başladı.
“Evet haklısın. İkimiz de hatta ailelerimiz de biliyor neden burada olduğumuzu.” gülerek biraz yumuşamış olan ortamı biraz daha yumuşatmaya uğraşıyordum.
“Evet aileler… Burada olmamızın en büyük sebebi.” Burada olmamızın en büyük sebebi gerçekten de aileler miydi? En büyük olmasa da burada olmamızın sebebinin aileler olduğunu tabi ki biliyordum. Ama en büyük… Hayır benim burada
olmaktaki en büyük sebebim Mehmetti.
Çaylar gelmişti. Mehmet, çayına tek şeker atarak karıştırmaya başladı. “Konuyu çok fazla uzatmak istemiyorum Esma, İstanbul’dan yuvaya kesin dönüş yaptım.” yüzünde yine o buruk gülümseme oluşmuştu. “Artık burada bir düzen kurmak
istiyorum. Bunu yaparken önce işten başladım, biliyorsundur babamla birlikte çalışıyoruz, ikinci olarak yapmak istediğim şey ise güzel bir yuva kurmak.” meraklı gözlerle anlattıklarının bana ulaşıp ulaşmadığını kontrol ediyordu. “Bunun için de annemler birtakım
çalışmalar yürütüyordu.” yaptığı espriye güldü, ben de ayıp olmasın diye ona eşlik ettim ama birtakım çalışmalar sözüne takılmıştım. Birtakım çalışmalar ne demekti? Aramızda başlaması muhtemel ilişkiyi ciddiye almıyor, sadece ailesinin çalışmalarına destek
olmak için mi benimle buluşuyordu?
“Evet biliyorum o ‘birtakım çalışmalar’dan haberim var hatta o çalışmaların bir meyvesi olduğumu düşünüyorum.” bu kadar açık sözlü olmama şaşırmış gibiydi. Ben de şaşırmıştım. Eskiden beri Mehmet’in karşısında çocuk mahcupluğuyla
duran Esma bir anda yok olmuştu. Nereden geldiğini bilmediğim bir kendine güvenle sarmalanıyordum.
“Öyle olmasını umuyorum.” dedi o da tıpkı benim gibi açık sözlü davranarak. ” Bunun için de öncelikle birbirimizi tanımamız gerektiğini düşünüyorum. Gerçi birbirimizi zaten daha önceden tanıdığımız için bu tanıma sürecinin çok
uzayacağını düşünmüyorum. Planımda kısa bir flört ardından nişan ve çok uzatmadan da evlenmek var. Bu konuda en mantıklı aday da sen gibi görünüyorsun.” Açık sözlülük ve dürüstlük konusunda Mehmet kendisini aşmıştı. Tatlı tatlı giden konuşma duygusal bir hal
alması gerekirken mantıkla sınırları net bir şekilde çizilivermişti. Her şeyin bir anda konuşulmasına sevinsem mi yoksa bu kadar hassas olması gereken bir konuya bu denli bir katılıkla yaklaşmasına üzülsem mi bilemedim.
” Güzel plan. Bana dürüst olduğun için de teşekkür ederim. Buraya gelirken aslında senin duygusal bir birliktelik aramadığını biliyordum. Ama duygusal bir birlikteliğe bu kadar kapalı olmanı de beklemiyordum.” demiştim fakat
nasıl demiştim hiç bilemiyordum. Biraz önce başlayan öz güven rüzgarı hala esmeye devam ediyordu.
“Yanlış anlaşıldım sanırım. Ben duygusal bir birliktelik istemediğimi söylemedim. Sadece annemin bulduğu adaylar arasında en mantıklı bulduğum sensin dedim. Bundan kastım da adaylar arasında en sevilebilir kişinin sen olduğuydu.
” tekrar çok derin bir nefes aldı. “Esma seni tanıyorum, sen de beni tanıyorsun aramızda güzel bir ilişkinin başlaması için gerekli olan temel bu sayede oluşmuş oluyor zaten. İlerisini de zaman gösterecek. Benim öğrenmek istediğim yapmış olduğum planda benimle
birlikte yürümek ister misin?” üstü kapalı bir evlilik teklifi miydi bu? Ya da ben mi yine kafamda bir şeyleri büyütüyordum. Teklif konusunu bir kenara bırakarak ben de en az onun kadar dürüst olmaya karar verdim.
” Anlıyorum. Ben de senin gibi düşünüyorum aslında. Birbirimizi tanıyoruz ve bu bir şeylere başlamakta ikimize de yardımcı olacak. Ama kafamda geçmişten gelen sorular var. Beni eskiden sevmedin Mehmet, şimdi sevebileceğini düşünüyor
musun?” şimdi topu ona atmıştım huzurla derin bir nefes alma sırası bendeydi.
“O zamanki Mehmet seni sevmemeye karar vermiş olabilir ama şu an ne ben o zamanki Mehmetim ne de senin o zamanki Esma olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden bazı şeyleri denemeye değer görüyorum.” önce suratında bir gülümseme ardından
da ciddi bir surat ifadesiyle dile getirmişti bu düşüncelerini.
“Böyle düşünmene sevindim. Haklısın ben o Esma değilim, senin de eski Mehmet olmadığını hissediyorum.” gülümseyerek başıyla beni onaylamıştı.
“O zaman bu güzel sohbetimiz, ileride yaşayacağımız güzel sohbetlerimizin başlangıcı olsun.” Ne olmuştu yani şimdi? Ne demeliydim. El mi sıkışmalıydık ya da şerefimize çay bardaklarımızı mı tokuşturmalıydık? Muhabbet ilerlemiyordu.
O da ben de içimizdeki her şeyi dökmüştük. Yani kısmen her şeyi.
“Peki o zaman seni en son gördüğümden beri ne yaptın” diyerek devam ettim sohbetin normal bir seyir almasını umarak. O da bu yaptığıma sveinmiş olacak ki biraz önceki cviddi tavırlarından sıyrılarak. 4 sene öncesini anlatmaya
başladı. Okulda dersleri nasıldı? Arkadaşları ile hangi konserlere gittiler, hangi kulüplere katıldılar, hangi festivalde kendini kaybedene kadar içti? hepsini arka arkaya sıralamıştı. Sohbetten keyif alıyor gibiydi. Aslında hep konuşmasına ve benim hakkımda
soru sormamasına rağmen sohbetten ben de keyif alıyordum.
“…işte o filmin devam filmi gelmiş yıllar sonra istersen bu hafta ikimiz için bilet alabilirim ne dersin?” Böyle bir soruyu hiç beklemiyordum. Mehmet de sormayı beklemiyormuş gibi bir an kalakalmıştı. Gözlerinde o şaşkınlığı
görebiliyordum.
“Ben de o filmi izlemiştim ama devam filmi çekeceklerini bilmiyordum. Gidebiliriz tabi. Bu arada kalkalım mı artık? Hem senin öğle arandan da daha fazla çalmak istemem.” Neden birden bire sohbeti sonlandırıp kalkmak istemiştim
ki. Ne güzel yıllardır hayalini kurduğum bir sahne yaşıyordum. Karşımda bana bakıp gülümseyen bir Mehmet ve ben. Aslında Mehmet’in bakışları beni utandırmıştı. Her ne kadar kendisi hakkında konuşuyorsa da bir yandan anlattıklarına verdiğim tepkiyi ölçüyordu.
Ne zaman ona gülümsesem içten bir gülümseme ile karşılık veriyordu bana. Sanki dakikalar içerisinde kafasında bazı şeyler değişmişti. Ama bu değişim biraz hızlı olmuştu ve beni korkutuyordu.
” Çalmak ne demek hoş bir sohbet oldu. Açıkçası beklediğimden çok daha iyi geçti. Senden önce buluştuğum kız ile iki kelime zar zor konuşabilmiştik.” gider ayak hiç söylenecek şey miydi bu. Hatta hiçbir zaman söylenmemesi gerekiyordu.
Durduk yere içime kurt düşürmenin ne manası vardı ki?
“Öyle mi? Kimle konuşmuştun? Tanıdığımız biri mi?” Hiç düşünmeden yine soruları sıralayıvermiştim arka arkaya. Kesin aşırı meraklı bir görüntü çizmiştim. Ama az önce en mantıklı adayın ben olduğumu söyleyip başka bir adayla daha
görüştüğünü söylemesi beni şaşırtmıştı. Demek ki benden önce tercih ettiği bir veya birkaç aday daha vardı.
“Bizim lisedeydi tanırsın belki. Gerçi bizden iki dönem alttaydı. İpek Yılmaz. Kısa boylu tatlı bir kızdı.” İpek’i hatırlıyordum fakat Mehmet’in aksine İpek, benim anılarımda hiç de tatlı bir kız değildi.
“A! Evet hatırladım tatlı kızdı.” yalandan kim ölmüş. Yavaşça kalktım yerimden Mehmet de ayaklanmıştı. Bu sefer iskemlemi tek elimle tutup, rahatça kaldırarak yerine yerleştirebilmiştim. Ağır adımlarla kasaya doğru ilerliyorduk.
Hesabı ödedikten sonra buluştuğumuz noktaya geri gelmiştik.
“Bir dahaki görüşmemiz için daha uygun bir zaman ve yer belirleyelim tabi sinema gününden hariç diyerek şimdiye kadarki en samimi gülümsemesi ile bakmıştı. Bu akşam yazarım sana konuşuruz olur mu?” Olmaz mıydı? Yıllardır beklediğim
o gençlik heyecanını sonunda yaşayabiliyordum. Ve bunun her zaman hayalini kurduğum kişiyle olması da heyecanımı katlıyordu.
“Peki, yazmanı bekleyeceğim o zaman” bekleyeceğimi söylemesem daha mı iyiydi acaba yine aşırı hevesli mi görünmüştüm? Kafamda bu düşünceler varken Mehmet’in baş selamına karşılık ufak ve utangaç bir el sallama ile karşılık vermiştim.
O giderken arkasından bakıyordum. Benim de hareket edip yoluma gitmem gerektiğini biliyordum ama arkasından bakmaktan kendimi alamıyordum. Çünkü son yarım saatin yaşandığına inanamıyordum. Yıllardır konuşmaktan korktuğum çocukla şimdi hiç korkmadan ne düşünüyorsam
açık açık çekinmeden konuşabiliyordum. Bunu nasıl başardığımı bilmiyordum ama bir şekilde başarmıştım ve sanırım Mehmet’in beklentilerini de aşarak onu şaşırtmıştım. Ne demişti ‘O zamanki Mehmet seni sevmemeye karar vermiş olabilir ama şu an ne ben o zamanki
Mehmetim ne de senin o zamanki Esma olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden bazı şeyleri denemeye değer görüyorum.’ denemeye değer görüyor. Denemeye değer görüyor. Beni sevme konusunda eskisi kadar katı değildi yani bizim için bir umut vardı. İçime dolan umutla yaşadıklarımızı
ve konuştuklarımızı en yakın arkadaşlarım ve annemle paylaşma sabırsızlığıyla hızlı hızlı evin yolunu tutmuştum.
Yorumlar