Hızını kontrol etmeye çalıştığım adımlarımla annemi peşimden sürükleyerek çarşının dar sokaklarında yürüyorduk. Bir yandan acaba Mehmet’i görür müyüm heyecanı bir yandan acaba o beni görür mü endişesi kulaklarımda yanmaya sebep oluyordu. Annem ,bu ani örgü örme hevesim için yün alma isteğimin çarşıya çıkma bahanesi ile Mehmet ile karşılaşma ümidimden kaynaklandığını tabii biliyordu. Annemin bıyık altından gülümsediğini fark ettim.
“Alalım bakalım şu yünleri de bir rahatla. Ne örmek istediğine karar verdin mi?”
“Atkı öreceğim ” dedim heyecanımı güç bela kontrol altına aldığımı belli eden bir sesle.
“Atkı? Bu havada. Kızım merserize ip alalım mevsimlik bir şey ör bari.” dedi annem verdiğim cevabın çok da düşünülmemiş bir cevap olduğunu bildiğini belli eder bir sesle.
“Yok anne şimdi ipleri mahvetmeyeyim. Elim bir alışsın mevsimlik bir şeyler de örerim.
Biz konuşurken Mehmetlerin bürosunun önüne gelmiştik. Çok belli etmemeye çalışarak gözümü yan binanın 1.katına çevirdim. Babasının odasının perdeleri açıktı. Onun odası hangisiydi acaba. Aklıma onun odasında oturup yazı yazdığı dosya okuduğu görüntüler canlanmaya başladı. Olmayacak hayalleri kafama üşüşmesi başlamadan dikkatimi toparlayıp yola vermeliydim. Adımlarımın nereye gittiği beni nereye götürdüğününden bir haberdim. Annemin yanımdaki varlığıyla hareket ediyordum.
“Yok mu seninki ?” dedi annem beni utandırmaya çalışıyordu.
“Bilmiyorum” dedim. Nerden benimki oluyor diyerek çıkışmak hiç aklıma gelmemişti. Gerçi babamın karşısında dahi kabul etmiştim bu saatten sonra neyin inkarı derlerdi insana.
” Bugün haber gelir diye düşünüyorum bizim şu işten. Hadi hayırlısı bakalım.” Altın gününün üzerinden 1 hafta geçmişti. Beni evlendirmeye meraklı kadın vakit kaybetmeden konuşmaya gitmiş, Mehmet’in annesinin konuyu Mehmet’e açacağını, yakın zamanda da haber vereceğini bize iletmişti. O gün bugündür gözüm telefonda ve kapıdaydı. Artık dayanamayıp bir ümit belki karşılaşırız diye çarşıya çıkmıştım. Maalesef öyle bir imkan olmamış, çoktan yüncü Rıza ağabeyin dükkanına varmıştık bile.
“Rıza bizim kız atkılık yün bakıyor. Sana zahmet hangi rafta gösterir misin?”
“Abla tam arkandaki rafta kalın yünler, onun yanındakinde de daha ince yünler var. Hepsi de atkıya uygun Esma seçsin beğensin.” diyerek diğer müşteriyle ilgilenmek için yanımızdan ayrıldı.
“Şu maviler ne güzel Esma bak tenine de gider. Aa bak daha koyu mavisi var lacivert gibi bu da güzel olur sana…” annem yünlerin arasında yine kendisini kaybetmişti. O an için yünün rengi benim için fark etmiyordu. Aklım birkaç bina öncesinde kalmıştı. Saat 12’yi biraz geçiyordu acaba öğle arasına çıkarlar da görür müyüm diye yeniden içimde bir ümit yeşermişti. Burada geçireceğimiz zamanı biraz uzatmak için hem atkılık hem mevsimlik merserize ip bakmaya başladım.
” Kızım o raftakiler atkılık değil. “
“Biliyorum anne hem atkılık hem mevsimlik bir şeyler bakıyorum. Atkıyı çabuk bitirir diğerine geçerim.”
“Doğru elin hızlı senin çabuk bitirirsin yine sıkıldım demeye başlarsın. Al al ikisi için de al.”
Atkı için lacivert olan yünü seçmiştim. Merserize içinse olabildiğince vakit harcıyordum. Biraz daha vakit geçtikten sonra fıstık yeşili bir ip seçtim. Yünleri alıp çıktıktan sonra dahi annem yeşil ip hakkında söylenmeye devam ediyordu.
“Çok parlak annecim bu gözünü çok yorar. Hem yaparken yorar hem de giydiğinde rahatsız olursun.”
“Yok yok yormaz anne çok parlak da değil ayrıca şimdi yumak halinde ondan sen öyle düşünüyorsun açılınca gözüne daha hoş görünür.” Konuşarak dönüş yoluna geçmiştik. Büronun önünden geçtikten sonra evin birkaç eksik ihtiyacını karşılamak için mandıraya ve şarküteriye uğrayacaktık. Büronun önünden geçerken tekrar heyecanım arttı kulaklarım yanmaya başladı. Fakat kimse yoktu. Hayal kırıklığıyla başımı önüme eğerek yürümeye devam ettim. Birkaç adım atmıştık ki arkamızdan anneme seslenilmesiyle durduk. Seslenen Hamiyet teyzeydi. Elinde bir sürü poşet suratında kimsenin silmesinin mümkün olmadığı bir gülümsemeyle bize doğru yaklaşıyordu.
“Ne güzel oldu denk gelmemiz Kıymet hanım. Ben de yakın bir zamanda sizi aramayı düşünüyordum.” Neden? Bu soru beynimde oradan oraya sevinçle koşturuyordu.
“Hayırdır inşallah Hamiyet hanım.”
“Hayır hayır. ” bunu söyledikten sonra ağzından çıkanları istemsizce söylemiş gibi bir durakladı. Benim orada olduğumu heyecandan unutmuş gibiydi. ” Uzun zamandır görüşemedik bir halinizi hatırırnızı soracaktım. Yolda denk gelmişken sorayım dedim” dedi söylediğinin biraz garip olduğunun o da farkındaydı.
“Ee nasılsınız inşallah İbrahim bey nasıl? Kızım Esma sen nasılsın?” Bana karşı yönelttiği sorusunda gizli bir şefkat sezmiştim ve bu çok hoşuma gitmişti. Oldum olası severdim Hamiyet teyzeyi ama artık daha farklı bir gözle farklı bir duyguyla seviyordum. Konuşmamız Hamiyet teyzeye seslenilmesiyle kesildi.
“Annee!” Bu sesi tanıyordum. Tanımaktan da öte biliyordum. Mehmet’in sesiydi. Annesine seslendikten sonra hızla yanımıza geldi. Ufak bir baş selamı verdi. Dudaklarında isteksiz bir gülümseme vardı.
“Bunları unutmuşsun.” dedi elindeki iki poşeti Hamiyet teyzeye uzatarak.
“Ah vallahi unutmuşum. Kafa kalmadı şu sıralar ben de.” aramızda garip bir sessizlik oluşmuştu. Kimse ne demesi gerektiğini bilmiyor gibiydi.
“Nasılsın Kıymet teyze ?” diyerek Mehmet sessizliği bozmuştu.
“İyiyim çok şükür oğlum sen nasılsın?” annemin suratına büyük bir gülümseme yerleşmişti.
“İyiyim teşekkür ederim.”
“Esma sen nasılsın?” Benimle konuşmuştu. Konuşmayı bırak soru bile sormuştu. Heyecanımı belli etmeden cevap vermeliydim.
“İyiyim sen nasılsın Mehmet?”
“İyiyim ben de. Siz gidiyordunuz heralde ben sizi tutmayayım. Ben de poşetleri verdiğime göre işimin başına döneyim. Görüşmek üzere.” Tekrar küçük bir baş selamıyla yanımızdan ayrılmıştı. Bu kadar mıydı? Daha uzun konuşmayı ümit etmiştim fakat kısa bir selamla bitmişti muhabbet. Ne bekliyordum ki yol üstünde hemen çocuğun bana hayat hikayesini anlatmasını mı. Onca sene sonra bu kadarı bile yetmeliydi bana. Onu görmek bile iyi gelmişti. Saçları kısalmış ve birazcık da dökülmüştü. Göz kenarları hafiften kırışmaya başlamıştı. Üniversite zamanında bıraktığı, çok sevdiği sakalını ve bıyığını kesmişti. Sonuç olarak fiziken biraz değişmişti. Peki ya içi, düşünceler?. Onların da değiştiğini umuyordum.
“Siz onun kusuruna bakmayın. Yeni işi için biraz telaşlı. Ayak üstü olmadı böyle akşam uzun uzun konuşmak için arayacağım müsaitseniz” demişti Hamiyet teyze mahcubiyet ve heyecanla.
“Ne kusuru Hamiyet hanım genç onlar olur öyle. Akşam müsaitim tabii ki. Biz köşedeki mandıraya uğrayacağız isterseniz siz de gelin yolda sohbetimize devam edelim.” dedi annem. Onun da heyecanlı olduğu ses tonundan rahatça anlaşılıyordu.
“Yok yok. İşlerim var şimdi. Akşam rahat rahat konuşuruz. Size iyi alışverişler İbrahim beye de selamlarımı iletin.”
“Bilmukabele Hamiyet hanım iyi günler görüşmek üzere.”
Aklımda içinden çıkılmaz bin bir düşünce ile Hamiyet teyzenin yanından ayrılarak yolumuza devam ettik.
“Kesin sizin işi konuşacak. Senin yanında pek rahat edemedi konuyu açamadı.” Hamiyet teyzenin aksine konuya hızlı bir giriş yapmıştı annem. ” Tabii münasip olanı da o .Böyle işler ayaküstü yolda konuşulmaz. Ama Mehmet’teki tavır neydi öyle. Neyse çocukcağız yeni işe alışmaya çalışıyor bir de üstüne bu konu stres yapmıştır. ” diyerek sözlerine devam etti.
“Ne yalan söyleyeyim bana da o işi konuşmak istedi de konuşamadı gibi geldi anne. ” Mehmet konusuna hiç girmemiştim. Mehmet’in soğuk tavrı sebebi ile kendimi bu konuda rahatça konuşabilecekmişim gibi hissetmiyordum.
“Eh hayırlısı bakalım kızım akşam ne neymiş öğreniriz.”
Çarşıdan alınacakları aldıktan sonra eve atmıştık kendimizi. Günlük ev işleri ile uğraşırken annem de ben de öğlenki meseleyi biraz da olsa unutmuştuk Fakat saat bir türlü ilerlemiyor akşam olmuyordu. Annemlerin ne konuşacağını düşündükçe içim içime sığmıyor heyecandan kollarım karıncalanıyordu. Acaba uygun bir zamanda istemeye geleceğiz mi diyecekti Hamiyet teyze ya da kulağıma böyle böyle bir takım laflar geldi ama o iş olmaz Kıymet hanım mı diyecekti. Ama o kadar heyecanlı olduğuna göre ikinci seçeneğin olmasının pek bir şansı yoktu. İçimdeki olumsuz taraf her zaman beni aşağıya çekmeye çalışıyordu fakat bu sefer buna izin vermedim. Veremezdim de çünkü içimdeki olumlu taraf heyecanımın da etkisiyle her şeyi bastırıyordu. Acaba ne konuşacaklar diye düşünmenin de bir alemi yoktu aslında yaşayıp görecektik. Bu düşüncelerle okumayı yarım bıraktığım kitabıma geri döndüm fakat bir türlü odaklanmıyordum. Sanki alttaki satırda da Mehmet yazıyordu üstteki satırda da. Sayfaları çevirdikçe de bu durum değişmiyordu. Lügatında tek kelime olan birisi yazmıştı kitabı . Mehmet’ten başka kelime bilmiyordu. Kitaba daha fazla yazık etmeden usulca yatağımın yanındaki komodine bıraktım. Kendime gelmek için derin bir nefes aldım ve belki biraz kafam dağılır düşüncesi ile bugün yeni aldığım yünlerle atkı örmeye başladım. Fakat her ilmek attığımda aklımda yine aynı isim vardı. Bir ilmek Mehmet, iki ilmek Mehmet, üç ilmek Mehmet…. Böyle gidiyordu. En sonunda ses olması için bir video açtım ve onun eşliğinde örgüme davam ettim. İşe yaramıştı. Akşam olmuş ve ben atkıyı yarılamıştım. Gerçekten de elim hızlıydı , atkı tahminimden hızlı bitecekti. Bu atkı Mehmet’e ne kadar da yakışırdı. Oldum olası zaten Mehmet’e lacivert rengini yakıştırırdım. Düşüncelerim istemeden yine ona kaymıştı. Hep kınadığım o kızların durumuna düşmüştüm. Anneannem hep derdi kınama kızım başına gelir diye. Öyle de olmuştu. Çevremdeki çoğu aptal aşık insan gibi olmuştum. Zamanında arkadaşlarıma başka düşünecek şeyiniz mi yok diye az söylenmemiştim hani. Kendimi tekrar onlu düşüncelerden kurtarmak için odamdan çıktım.
“Şükür çıktın odandan kızım. Seni bu kadar sıkıntıdan kurtaracağını bilseydim ben önerirdim örgüyü sana vallahi.”,
“Bayağı iyi geldi anne atkıyı yarıladım. Yardım edilecek bir şey var mı?”
“Yok annem her şey hazır. Baban gelsin sofraya otururuz.”
Birkaç dakika sonra babam gelmiş, sofraya oturmuştuk. Annem bugün Hamiyet teyze ile karşılaşmamızı babama anlattı.
“İşte ben de akşam müsaitiz konuşalım dedim”
“Konuşun tabi hangi konuda görüşecek bir öğrenelim. Hayırlsıysa olur inşallah” dedi babam hem istekli hem de buruk bir şekilde. Annem de ben de anlamıştık neden içinin buruk olduğunu. Ablamdan sonra beni de evlendirmek düşüncesi onu üzüyordu. Ama bu üzüntünün kız babası üzüntüsü olduğu benim için üzülmediği açıktı. Yemekler yenmiş, sofra toplanmış, televizyonda annem ve babamın en sevdiği dizi başlamış, herkes oturma odasında yerini almış, saat de 21.00 olmuştu. Ara ara saate kayıyordu gözlerim akşam çoktan olmuştu ve daha hiç ses seda yoktu. Tam tekrar umutsuzluğa düşecekken annemin telefonu çaldı ve heyecanla “Hamiyet arıyor” diyerek mutfakta konuşmak için ayaklandı. Annemin peşinden gitmek istesem de babamın gözün de çok da meraklıymışım gibi görünmek istemediğim için zorda olsa kendimi tutarak koltukta oturup dizi izlemeye devam ettim. Ekranda neler oluyor, kim kime ne yapmış ,yine ne entrikalar dönüyor hiçbirine dikkatimi veremiyordum. Kulağım zaten mutfaktan gelen kısık seslerdeydi. Bana ipucu oluşturacak hiçbir kelimeyi seçemiyordum. Merakla geçen birkaç dakikanın ardından annem oturma odasına döndü. Suratında ablamın doğum yaptığı zamanda olduğu gibi kocaman bir gülümseme vardı.
” Bizim kar suyu yerine damlamış dedi.” annem heyecandan sesinin tonunu ayarlamakta güçlük çekerek.
” Ne dedi” diyerek babam ağzımdan lafı almıştı. Meraktan kalbim dışarıda atıyordu sanki.
“Çocuklar birbirlerini yıllardır tanıyorlar keza biz de öyle. Bunca yıl birbirimizi üzecek kıracak bir durumumuz olmadı. Niyetimiz belli siz de uygun görürseniz çocuklar yalnız bir konuşup görüşsünler dedi.” dedi annem bir çırpıda sonrada mutluluktan gülmeye başladı. Annemle birlikte babam da gülüyordu fakat hemen kendini toparlayarak “kız babası” kimliğine hızlı bir dönüş yaptı.,
” Esma da istiyorsa görüşsünler bir konuşsunlar tabi” dedi babam meraklı gözlerle benim cevabımı bekliyordu.
Ben dünden razıydım da Mehmet acaba bu konuda ne düşünüyordu. Bugünkü davranışları sebebiyle onun pek de istekli olmadığını düşünüyordum. Fakat istekli olmasa annesinin aramasına müsaade eder miydi? Sonuçta istemese görüşme lafını annesi açabilir miydi ki?
” Tabi önce bir konuşalım” dedim ben utana sıkıla. Bu konuları aileyle daha önce hiç konuşmamıştım. Zaten konuşacak pek durumum da olmamıştı.
” Tamam benden cevap bekliyor Hamiyet hanım. Senin numaranı istedi Mehmet’e vermek için.” İşte o an, kalbim daha fazla çarpamaz dediğim o an kalbim yerinden çıkacak kadar şiddetli çarpmaya başladı. Çok kızaran bir insan değildim ama kıpkırmızı kesildiğimi hissedebiliyordum.
Annem tekrar Hamiyet teyze ile konuşmak için mutfağa geçti. Birkaç dakika sonra geri döndü. Mehmet birazdan seninle konuşacakmış kızım dedi. Tüm ailede bir heyecan vardı fakat kimse birbirine belli etmek istemiyordu. Herkes televizyonda dönen bol entrikalı diziyi izlemeye geri döndü. Kimsenin dikkatini vererek diziyi izlediğini düşünmüyordum. Zira ben kesinlikle hararetli bir şekilde karşısındakine bağıran kadına odaklanamıyordum. Annemle babamın da benimle aynı durumda olduğundan emindim. Annem o gün kendine kutsal görev olarak addettiği bize meyve getirme görevini bile unutmuştu. Herkes bana gelecek telefonu ya da mesajı bekliyordu. Çoktan “birazdan” olmuştu fakat Mehmet ten hiç haber yoktu. O gece herkes odasına gidene kadar diken üzerindeydi. Özellikle de ben.
Odama geçtikten sonra yarım kalan atkımı tamamlamak üzere örgümün başına geçtim. Bir ilmek aramadı, iki ilmek yazmadı, üç ilmek aramadı…Yine onlu düşüncelere başlamıştım . Fakat bu sefer her şey daha gerçek ve daha heyecanlıydı. Ümidim vardı bir kere hem de sağlam zeminlere oturan bir ümit. O gece hiç ” Birazdan” olmadı. Mehmet ne aradı ne de yazdı. Ben de tüm hırsımı her yerinden ilmek kaçan atkıdan çıkardım ve çok kötü bir görüntüye sahip olsa da tamamladım. Sabahı sabah ettim saat üç olmuştu ve ben hala uyanıktım belki şimdi yazar diye bekliyordum. Yazmadı. Atkıyı söktüm. Tekrar başladım. Bir ilmek ara, iki ilmek yaz , bir ilmek ara… Ve telefonum titredi. Bilmediğim bir numaradan mesaj vardı.
” Merhaba Esma ben Mehmet. Bu saatte yazıyorum kusura bakma ancak müsait olabildim. Yarın konuşalım istersen bir seninle” Heyecandan nefesimi tutmuştum. Telefonu komodinin üzerinden alarak yatağa kendimi yatağa attım. Yatakta döne döne mesajı tekrar tekrar okudum. ‘ İstersen bir konuşalım seninle mi? Mesajın bu kadar sert bir dille yazılmadığını sadece yazı dilinden dolayı bana sert geldiğini varsaymak istiyordum. Mesajdan dahi benimle görüşmek istemediği hissini alıyordum. Bu mesaja ne yazılırdı ki dünden razı gibi evet görüşelim de yazılmazdı. Hayır yarın müsait değilim deyip kendimi naza mı çekseydim. Olmazdı. Bu tüm kapıları bir anda kapatmak olurdu eldeki şansımı kaçırmamalıydım. Müsait olduğumu söylemeye karar vermiştim ama bu saate sanki ondan mesaj bekliyormuş gibi hemen mesajın üstüne atlamak da olmazdı. Yarın sabah müsait olduğumu konuşabileceğimi yazardım. İçim rahatlamış bir şekilde uykuya daldım çok uykusuz kaldığım için uykuya dalmak bugün hiç zor olmamıştı.
Yorumlar