Selanik Üssü’nde laboratuvar sessizdi. Zeynep, elindeki test tüplerine gözünü dikmişti. Uluç’un kanındaki olağanüstü durum açıkça ortadaydı, ancak bu sıradan bir mutasyon değildi. Daha fazlası vardı. Bu, onun inandığı ve sadakatle bağlı olduğu gizli grubun uzun zamandır aradığı şeydi. Uluç’un bedeninde saklanan potansiyel, sıradan mutantların çok ötesindeydi. Bu, onlara stratejik bir avantaj sağlayacak bir Alfa mutanttı.
Ancak Zeynep, Kızıl Muhafızlar’ın ya da Melek Muhafızları’nın bu gerçeği öğrenmesine izin veremezdi. O, her iki tarafı da izleyen, manipüle eden ve kendi planlarını yürüten gizli bir örgüte bağlıydı. Bu örgüt, savaşın gidişatını uzaktan izleyip zamanı geldiğinde müdahale eden, tamamen gizli çalışan bir gruptu. Ne Kızıl Muhafızlar’ın ne de Melek Muhafızları’nın varlığından haberdar olduğu bu grup, yüzyıllardır dünyadaki güç dengelerini kontrol altında tutuyordu.
Zeynep, bir süre derin düşüncelere daldı. Uluç’un kanında saklanan bu güç, şimdiye kadar gördüğü hiçbir şeye benzemiyordu. Bu sadece bir mutasyon değildi; daha fazlası vardı. Uluç, organizasyonun “Alfa” dediği olağanüstü bireylerden biri olabilirdi. Bu tür bireyler, normal insanlardan farklı olarak inanılmaz güçlere sahip olur, bu güçleri tam anlamıyla kontrol ettiklerinde ise dünyadaki dengeyi değiştirebilecek seviyeye ulaşabilirlerdi. Ancak Zeynep, bu bilgiyi kontrol etmek zorundaydı. Aksi halde hem Kızıl Muhafızlar hem de Melek Muhafızları bu gücün peşine düşecekti.
Zeynep, masanın altında sakladığı eski model iletişim cihazını çıkardı. Bu cihazı sadece örgütün üst düzey üyeleri kullanıyordu. Ekranı mavi bir ışıkla parladığında, alıcı olarak “Kızıl Mirsat” yazdı. Kızıl Mirsat, ne Melek Muhafızları ne de Kızıl Muhafızlar’a bağlıydı. O, Zeynep’in ait olduğu bu gizli örgütün sahadaki en güçlü ajanlarından biriydi. Yüzyıllardır dünya üzerinde gizli operasyonlar yürüten bu grup, her iki tarafa da gizlice müdahale ediyordu, ancak kimse varlıklarından haberdar değildi.
Zeynep mesajı yazarken, parmakları titriyordu. Göndereceği bilgi son derece kritikti.
Zeynep (mesajda): “Tebriz’e ulaşıyorum. Burada bir sapma var. Bu sapma, Alfa seviye. Üssü gözlem altında tutuyorum.”
Mesajı gönderirken, derin bir nefes aldı. Bu mesajın Tebriz’deki merkeze ulaşması zaman alacaktı, ancak mesajın güvenliği onun için en önemli şeydi. Kızıl Mirsat, bu bilgiyi aldığında Uluç hakkında ne yapılması gerektiğini en iyi şekilde bilecekti. Uluç’un varlığı, dengeleri değiştirecek kadar önemliydi.
Denizli’nin yıkılmış sokaklarında, Nicole, Kaan ve Yüzbaşı Foley, Uluç’u bulmak için yola çıkmıştı. Çatışmanın ortasında irtibatlarını kaybettikleri Uluç’un hala hayatta olduğundan emin olmak istiyorlardı. Nicole ve Kaan’ın içlerinde, Uluç hakkında tuhaf bir his vardı. Foley, disiplinli ve stratejik düşünceye sahip bir asker olarak, sakin kalsa da içten içe endişeliydi.
Foley etrafını dikkatle izlerken konuştu: “Onu bir yerde bulmalıyız. Eğer yaralandıysa ya da tehlikedeyse, hemen müdahale etmemiz gerekiyor.”
Nicole, hafifçe başını salladı. “Uluç, böyle kaybolacak bir adam değil. Bu durum tuhaf. Onu en kısa sürede bulmamız lazım.”
Kaan, Nicole’ün yanında sessizce yürüyordu. Gözleri sürekli etrafta hareket ediyordu. Uluç’un güvenliği konusunda kendisini rahatlatmak için çeşitli teoriler üretmeye çalışıyordu, ama işlerin bu kadar kolay olamayacağını da biliyordu. “Belki de saklanmak zorunda kaldı ya da bir sığınak buldu,” dedi Kaan, durumu hafifletmeye çalışarak. “Ama onu bulmalıyız.”
Bu sırada, yıkıntılar arasında devriye gezen milislerden biri, ekibin dikkatini çekti. Yavaş adımlarla yanlarına gelerek Uluç’un yerini bildiğini söyledi. “Adamınızı biraz önce gördük. O tarafta, gelin sizi götüreyim.”
Nicole, Kaan ve Foley, milisin rehberliğinde hızla harekete geçti. İçlerindeki endişe yerini umutla karışık bir meraka bırakmıştı. Uluç’un iyi olup olmadığını bilmek istiyorlardı. Milislerin sözleri doğruysa, çok yakında onunla buluşacaklardı.
Uluç, küçük kızı milislerin güvenliğine teslim ettikten sonra bir an durup etrafını inceledi. Çatışmaların sesi arka planda yankılanıyordu, ancak içindeki dinginlik, bu kaosun üzerinde bir his yaratıyordu. Omzundaki yaraya tekrar baktı; yara tamamen kapanmıştı. O kadar hızlı iyileşmişti ki, sanki hiç yaralanmamış gibiydi. Alev kanatlarının ortaya çıkışı ve bu iyileşme hızı, Uluç’u şaşırtmış ama bir o kadar da derin düşüncelere sevk etmişti. Bedeni, fiziksel yaralanmaları hızla tedavi ediyor, içindeki enerji onu adeta yeniliyordu.
Bir süre sonra, Nicole, Kaan ve Foley yanına geldiler. Üçlü, Uluç’u gördüklerinde bir an nefeslerini tuttu. Onu bu kadar sağlam ve sağlıklı bulmayı beklemiyorlardı.
Nicole: “Uluç! İyi misin? Seni kaybettik sanmıştık!” diye bağırdı, endişeyle.
Uluç, hafif bir gülümsemeyle başını salladı. “Ben iyiyim. Ama olanlar gerçekten garipti.”
Kaan, Uluç’a dikkatlice baktı. Omzuna odaklandı, vurulduğu yerde hiçbir iz yoktu. “Vurulmuştun, ama yara yok. Bu nasıl olabilir?”
Uluç, şaşkın bir halde omzunu gösterdi. “Omzumdan vuruldum, ama acı hissetmedim. Yara çok hızlı iyileşti. Sanırım… bunun mermer tozlarına maruz kalmamla ilgisi olabilir.”
Kaan, bu fikri düşündü. “Mermer tozları, insanları dönüştürüyor. Ama sen… sen dönüştün mü, bilmiyorum. Çok hızlı iyileştin.”
Nicole de bu durumu dikkatlice inceledi. “Bu, mermer tozlarının bir yan etkisi olabilir. Ancak bu iyileşme hızını daha önce görmedik. Senin vücudun farklı bir tepki veriyor olabilir, Uluç.”
Uluç, Nicole ve Kaan’ın söylediklerine tam anlamıyla ikna olmasa da, olayları bir şekilde açıklamak istiyordu. “Belki haklısınız. Ama tam olarak ne olduğunu ben de bilmiyorum.”
Bir süre sonra, milis lideri ekiple buluştu ve onlara bölgeyle ilgili bilgi verdi. Nicole, Kaan ve Foley, burada neler döndüğünü öğrenmek istiyorlardı. Uluç, milis liderine yaklaştı ve doğrudan sordu: “Bu yer nedir? Burada neler oluyor?”
Milis lideri bir an sessiz kaldı, sonra derin bir nefes alarak konuşmaya başladı. “Burası, Melek Muhafızları’nın deney üssü. Onlar burayı medikal bir üs olarak gösteriyor, ama gerçek bu değil. Aslında burası bir mutant geliştirme merkezi. Mermer tozlarını kullanarak insanları dönüştürüyorlar.”
Nicole, liderin söyledikleri karşısında şaşkına dönmüştü. “Mutant geliştirme merkezi mi? Yani, insanları… denek olarak mı kullanıyorlar?”
Milis lideri başını salladı. “Evet. Burada insanlar kayboluyor. Bazılarını denek olarak kullanıyorlar, bazıları ise bu deneylerde ölüyor.”
Foley, liderin sözlerini dikkatle dinlerken kaşlarını çattı. “Bu demek oluyor ki… buraya girmemiz ve içeride neler döndüğünü öğrenmemiz gerekiyor.”
Uluç, liderin söylediklerini dinledikçe içindeki öfke kabarmaya başladı. Masum insanlar bu deneylerin kurbanı oluyordu. Bu sadece bir görev olmaktan çıkmıştı, artık kişisel bir mesele haline geliyordu. Bu merkezde neler olduğunu öğrenmek ve oradaki insanları kurtarmak zorundaydılar.
Bu sırada, milislerden biri olan genç kız Mukaddes, Uluç’un mutant halini gizlice kameraya kaydetmişti. Onun alev kanatlarıyla dönüşümünü görmüş ve bu görüntüleri saklamıştı. Bu bilgiyi gizli bir şekilde kendi bağlı olduğu bilinmeyen gruba, yani Zeynep’in de üyesi olduğu örgüte iletmek istiyordu. Tebriz’deki merkezi bilgilendirmek, Uluç gibi güçlü bir mutantın varlığını haber vermek onun için önemliydi.
Mukaddes, görüntüleri ve bilgiyi iletişim cihazına aktardı. Mesajı göndermeden önce bir an duraksadı, ancak kararını verdi ve mesajı gönderdi. Ancak farkında olmadığı bir şey vardı: Melek Muhafızları, bölgedeki tüm iletişimi izliyor ve gizli mesajları çözmeye çalışıyordu. Mukaddes’in mesajı, Melek Muhafızları tarafından ele geçirildi. Ancak mesajın bir kopyası Tebriz’deki gizli örgüte ulaşmıştı.
Artık hem Melek Muhafızları hem de Zeynep’in ait olduğu gizli örgüt, Uluç’un varlığından ve gücünden haberdardı. Bu bilgi, dengeleri değiştirebilecek kadar önemliydi.
Uluç, Nicole, Kaan ve Foley, mutant geliştirme merkezine doğru hareket ederken, büyük bir sırrın ortasında olduklarını bilmiyorlardı. Zeynep ve Mukaddes’in dahil olduğu gizli örgüt, Uluç’u yakından takip ediyor ve onun gücünü keşfetmeye çalışıyordu. Ancak Melek Muhafızları da Uluç’un varlığından haberdar olmuştu ve onu kendi çıkarları için kullanmak isteyeceklerdi.
Zeynep’in Tebriz’e gönderdiği gizli mesaj, örgütün harekete geçmesine neden olacak, Uluç’un kaderini değiştirecek olayları başlatacaktı. Melek Muhafızları, bu güçlü mutantı ele geçirmeye çalışırken, Nicole, Kaan ve Foley, bir yandan dostlarına yardım etmek, bir yandan da gerçeklerle yüzleşmek zorunda kalacaklardı.
Yorumlar