Lily, geceyi bir çocuk parkında geçirmişti, üstelik hiç anlam veremediği bir rüya görmüştü. Rüyasında gördüğü, S.İ.T.A.E de her zaman kaldığı odasıydı, ama başka biri vardı. O kimdi? Bu rüyamıydı?
Lily, bankta otururken, gözlerini kıstı, etrafa bakarak izledi. Sabah olmuş, ilerdeki sokaktan insanlarını yürüşünü, gördü. Lily, banktan kalktı, yavaşça parktan çıkmak için yürüdü. Astrum şehrin işlek bir bölgesine doğru ilerledi.
Lily, yürümeye devam etti, o anda bir ses duydu. “Şşşt!” Lily durdu, sesin geldiği yöne döndü, nereden geldiğini anlamaya çalışırken bir daha ses geldi: “Şşşt, buradayım, sağ tarafta.” Lily hemen sağ taraftaki sokağa baktı, biri ona bakıyordu ve gelmesini işaret ediyordu.
Lily sokağa doğru yürüdü, merakla, seslenen kişiye şöyle bir baktı. Genç bir adamdı, Lily’e yaklaşarak, “Bende çok iyi mallar var, ister misin?” dedi. Adam cebinden küçük bir paket çıkardı, hafif şeffaf bir poşet, içinde beyaz renkte haplar vardı. Lily adamın elindeki şeye merakla baktı, “Nedir bu?” diye sordu. Adam etrafa bakarak, kimsenin olmadığını kontrol etti, sonra biraz daha yaklaşarak fısıldadı, “Çok kaliteli bir maldır, iki dakikada kafan uçar, harikadır.” Dedi, Lily’i süzerek gülümsedi,
Lily şaşkınca kafasını tuttu, “Olmaz, kafamın yerinde kalmasını istiyorum, istemem onu,” dedi, kısık gözlerle adama baktı, sonra hemen uzaklaştı. Adam da öylece arkasından bakakaldı. “sen bilirsin o zaman” dedi Lily’nin uzaklaşmasını izledi.
Lily, sıkılmıştı, hiç alışkın değildi, bağzı insanlar ona tuhaf, tuhaf bakıyordu. Lily, insanların öyle bakması onu rahatsız ediyordu, hızlıca yürümeye devam etti. Belkide, insanların arasından uzaklaşması gerek.
**********
Max’ın Şüphesi
Lily, caddeden bir sokağa girdi, içinde bir his vardı, sanki biri izliyordu, etrafa baktı, sokakta bir iki kişi yürüyerek yolunda ilerliyordu sadece. O anda arkasından bir ona dokundu, Lily irkilerek arkasını döndü. Bir adam ona bakıyor ve inceliyordu, mavi gözleri, mavi saçlarıyla bu Max’tı.
Lily, hatırlatmıştı onu, bir adım geri çekilip Max’a baktı. Max, hala gözleri Lily’nin üstünde, başını salladı, “Sen ufaklık, Serena’nın anlattığı tarife oldukça uyuyorsun. Kimsin sen?” diye sordu, gözü hala Lily’nin üstünde. Lily’de Max’a baktı, gözlerini kırpıştırdı, o evden ayrılmadan önce onu salonda görmüştü, Serena’yı götüren adam olduğunu anladı.
Lily, gözlerini yere çevirdi, duraksadı, sonra, Max’a baktı, “Lily,” diye cevapladı. Max, şüpheyle gözlerini kıstı, Lily’nin kırmızı gözleri dikkatini çekti, “Lily, nerede yaşıyorsun? Ailen nerede?” Bir adım yaklaştı sorarken. Lily, de bir adım geri attı kendini, “yine soru soran insanlardan,” diye düşündü, siyah kaşlarını çattı, “Ben sadece Lily,” dedi.
Max, Lily’e baktı, bir iç çekerek nefes aldı, “Lily, şimdi benimle gelmem gerek, endişelenme, sadece güvenliğin için,” dedi. Lily gözlerini dikti, Max’ dikkatle baktı, “Güvenliğim mi? Ama, ben…” Max sözünü kesti, “Ah, evet sen, ben Max Blackwood, polisim, insanların güvenliğini sağlarım. Lily, hem bana nereden geldiğini ve kim olduğunu anlatırsın,” dedi.
Lily, etrafına baktı, aklına Leo geldi, o anda da Max’ın yüzüne bakıyordu, Max, güven verici bakışı, sakin, duruşu Lily’i ikna etmeye başlamış gibiydi. “Tamam, ben burayı bilmiyorum, çıkamadım,” diyerek kabul etti. Max gülümsedi, “Güzel, Lily benimle gel departmana gidelim,” dedi.
Max, Lily’i çalıştığı departmana götürdü. 5 katlı bir bina, girişin önünde iki nöbetçi bekliyor. Binanın önünde 2 polis arabası hazırda park edilmiş. Lily içeri girdiğinde, girişin karşısında bir kadın danışman, masasında oturuyordu, gelen insanlarla ilgileniyordu. Lily, koridorda ilerlerken Max’ı takip ederek, gelen geçenleri izledi merakla.
Max, girişin ardından koridordaki ilk kapıdan içeri girdi, Max’ın ofisiydi. Lily’de meraklı gözlerle etrafı inceledi, kapıdan geçerek içeri girdi. Max, ofisinde, geriye dönerek Lily’e baktı “Şuradaki sandalyeye oturabilirsin,” diyerek masanın önündeki sandalyeyi gösterdi, sonra masadaki kendi koltuğuna geçerek oturdu.
Lily, başıyla onayladı, sandalyeye oturup Max’a kırmızı gözlerini çevirip baktı. Max, Lily’nin gözlerini tekrar dikkatle baktı, “Ah, peki, anlat bakalım, seni dinliyorum,” dedi merakla. Lily olanları anlatmaya başladı, peşine düşenleri ve o silahlı adamlarla olan çatışmayı anlatmıştı. Max dikkatle dinledikten sonra şaşkın ve tedirgin içinde Lily’e baktı, “Bu olanlar gerçekten böyle mi oldu, yani bana hikaye uyduruyor muşsun gibi geldi,” dedi.
Lily bunu duyunca ne diyeceğini düşündü, sonra gözlerini kısarak konuşmaya başladı, “Evet, hikaye böyle oldu, uydurmadım ben,” diyerek öfkeyle Max’a baktı. Max, iç çekerek ayağa kalktı, kapıya doğru ilerlerken birden durdu, başını sallayarak, “Öyleyse burada bekle, bakalım bir süre burada kalman gerek, Serena gelene kadar. Bakalım o neler anlatacak. Benim birkaç ufak işim var, geleceğim,” dedi, sonra kapıdan çıkıp gitti.
**********
Teklif
Astrum şehrin caddelerinde bir araba hızla ilerliyordu. Araba siyah ve lükstü. İçinde arka koltukta Kevin oturuyordu, ön koltukta ise iki kişi vardı, biri aracı kullanan şoför, diğeri ise yan koltukta oturan bir adam daha vardı.
Kevin camdan dışarıyı izlerken, birden önde oturan adam, “Ne yapmayı düşünüyorsun, Kevin?” diye sordu. Kevin camdan dışarıyı izlemeye devam etti, “İlk önce Simon’un bahsettiği bağlantılarıyla konuşalım, neler öğrenebiliriz, görelim, sonra karar veririz, Rick,” dedi.
Rick önüne dönerek, “Tamamdır, gidelim,” dedi. Rick siyah saçlı siyah bir tişörtü vardı, oldukça iyi görünümlü bir adamdı çokta yaşlı değildi otuzlu yaşlarında gençti.
Araba caddelerde ilerlerken bir sokağa girdi ve bir binanın önünde yavaşlayarak park etti. Çok tekin olmayan bir yer gibi görünüyordu. Kevin ve Rick arabadan indiler, aracı kullanan şoför arabada bekliyordu. Binadan içeri girdiklerinde, bir adam Kevin ile Rick’i durdurdu. Adam gri takım elbisesi vardır. “Durun bakalım, sorun nedir?” diyerek sert bakış atarak sordu sordu.
Rick sakince adama bakarak hemen konuşmaya başladı, “Biz Marcus’u görmeye geldik, ona söyle, Kevin geldi,” dedi, sonra Kevin’e baktı. Takım elbiseli adam içeri girdiğinde, Kevin Rick’e bakarak, “Benim ismimi mi verdiniz?” dedi gözleri Rick’in üstündeydi. “Evet, öyle gerekti,” diyerek açıkladı.
Bir süre sonra gri takım elbiseli adam tekrar geldi, “Tamam, girin bakalım, sizi bekliyor,” diyerek kapıyı açarak davet etti.
Kevin ve Rick içeri girdiklerinde hemen karşılarında, oldukça kaba görünen beyaz gömlek ve mavi kot pantolonlu bir adam koltukta oturuyordu. Rick, “evet Marcus geldik.” Diyerek Marcus’a baktı. Ağzında sigarasıyla, Kevin ve Rick’i süzerek, “Geldiniz mi?” dedi. Marcus ayağa kalktı ve sırıtarak, “Ne lazımdı, anlatın bakalım,” dedi.
Rick, Marcus’u izleyerek anlattı, “Aslında birini arıyoruz, 12-13 yaşlarında bir kızı fark etmiş olmalısınız. Siyah saçlı, tamamen siyah giyinen bir kız. Özellikle gözleri garip sanırım kırmızı. Çocuk gibi olabilir ama tehlikeli biridir. Büyük ihtimalle bu şehirde küçük de olsa, sizin dikkatinizi çeken bir takım olaylar duymuşsunuzdur, değil mi?” dedi.
Rick, Kevin’e dönerken, Marcus olduğu yerde kendi kendine olta atarak konuştu, “Hmm, tabii ki duydum, ama hiç bulaşmak istemedim. Genelde sadece bilgi olarak tutarız, lazım olabilir.” Dedi ve olduğu yerde durup, Rick ve Kevin’i gözlemleyerek süzdü, Kevin oldukça sakin bir şekilde Marcus’a gözleriyle inceliyordu. Marcus konuşmaya devam ederek, “Ve tabii ki, şu anda olduğu gibi. Ama sorun şu ki, o kız tehlikeli değil, tam bir manyak. Bana iletilenleri duysanız anlardınız.” Marcus birden Rick’e yaklaşıp ve dikkatlice bakarak, “Ama ben para istemiyorum, başka bir şey isteyeceğim sizden. O kızın peşine düştüğünüze göre, bayağı iyisiniz, değil mi?” Dedi.
Kevin gülümseyerek birden konuşmaya başladı, “Ne istiyorsun, anlat bakalım, ona göre kararımızı veririz,” dedi. Marcus koltuğuna geçerek oturdu yaslanarak, “Şimdi ben bu şehirde birçok iş yaparım, yani yaparız, anlarsınız ya, hap falan işleri işte. Bir rakibim var, tabii ki rakipsiz iş olmaz, ama bu kişi haddini aştı, direkt gelip işimizi engelliyorlar. Yani anlayacağınız, onların ortadan kalkmasını istiyorum,” diyerek Kevin’e bakarak devam etti, “Siz bunu yapabilirsiniz, bence.” dedi, sırıtarak.
Kevin, Marcus’a kaşlarını çatarak, “Ben zamanımı buna harcayamam, hiç uğraşamam. Şimdi parayı kabul et ve bize her şeyi anlat,” dedi, kendinden emin ve kararlı, sert ses tonuyla reddetti. Kevin, Marcus’u tehdit ederek, “Bence hemen anlat, yoksa farklı bir şekilde konuştururum seni,” deiyerek ağırlığını koydu.
Marcus bunu duyunca gerildi ama belli etmemeye çalıştı, “Demek öyle, o zaman,” dediği, o anda 3 adam, Kevin ve Rick’in arkasındaki kapıdan girdiler. Marcus “O zaman bir şey çıkmaz, benden, hadi gidin bakalım,” dedi, Kevin çok hızlı bir şekilde bir shuriken fırlattı, sol tarafına doğru.
Shuriken duvardan sekerek iki adamın kafasından geçti, ardından karşı duvardan da sekerek diğer diğer kalan adamın kafasından geçti, sonra yine ilk çarptığı duvardan Kevin’e doğru ilerlerken Kevin hızla yakaladı gözlerini açarak Marcus’a dikti, Marcus bunu görünce şok içinde bir ürperti hissetti hafif geri çekildi, Kevin’e baktı, Kevin arkasını bile dönmeden arkasındaki üç kişiyi tek hareketiyle indirmişti.
Kevin’in shurikenleri, küçük yıldız şeklinde ve oldukça keskinlerdi. Shurikenler son derece yüksek teknolojilerle tasarlanmış ender silahlardandı. Bu tür silahları yek bir ekip kullanıyordu. Spectre Corps isminde oldukça güçlü paralı asker grubu vardı. Kevin o grubun lideriydi. Shurikenleri kullanmakta yetenekli ustaca kulanıyordu.
Adamlar aynı anda yere yığıldılar, Kevin Marcus’a bakarken, elindeki shurikeni kemerine geri yerleştirdi, “Şimdi zamanımızı daha fazla tüketme anlat hemen,” dedi, Marcus’a sertçe bakarak, Rick de Kevin’i şaşkınca izledi herzaman onu böyle görmüyordu.
Marcus olduğu yerde dona kalmıştı, tedirgin bir şekilde konuşurken hafif sesi titredi, “Tamam, sakin, parayı kabul ediyorum,” diyerek isteğinden vazgeçti, ayağa kalktı, “O kız, bir grup silahlı adamı acımasızca katletti. Tabii, kendini savunuyordu, yine de ortalığı kana buladı. Şimdi büyük ihtimalle buraya yakın olan bir polis departmanında olması gerek, çünkü olayın içinde bir polis de vardı, anlayacağınız, o kız orada,” diyerek anlattı ve koltuğuna geri oturdu.
Rick, Marcus’a yaklaştı ve bir çanta bıraktı, “Tamamdır, ama bize sonraki adımları bildir, bizi arayarak işimize yarayan bir bilgi olursa daha para veririz,” diyerek kapıya doğru yürüyüp gitti. Rick’de ardından çıkıp gitti.
Rick kapıdan sokağa çıktığında şaşkına döndü. Sokakların her iki tarafında da adamlar etrafını sarmıştı. Dört kişi sokağın bir tarafında, dört kişi de diğer tarafında duruyordu. Kevin, sakince arabanın yanında bekliyordu, Kevin Rick’e başını çevirip baktı “Evet, bunu beklemiyordum ben de, ama oldu işte,” dedi, etrafındaki adamlara tekrar göz attı.
Rick de, “Anlaşılan arkadaşımız Marcus bizi böyle bırakmayacak,” diyerek iç çekti. Marcus kapıdan karşılarına çıktı, “He he, evet, böyle davranarak girebileceğinizi mi sandınız? Hiç sanmıyorum,” dedi ve adamlarına emir verdi, “Halledin şunları.” Kevin Marcus’a gözlerini dikerek, “Emin misin? Sana zamanımız yok dedim, illa zamanımızı alacaksın, değil mi? Peki, öyle olsun,” dedi. Rick’e dönerek, “Eğil,” diye fısıldadı.
Marcus o anda bağırdı, “Ne duruyorsunuz, vurun şunu,” dediği anda Rick eğildi ve arabanın yanına yatarak siper aldı. Kevin ani bir hareketle sağ ve sol tarafa onlarca shuriken fırlattı. Her yere dağılan shurikenler, binaların duvarlarında sekerek hızlı bir şekilde dolaşıyorlardı, adamlar buna karşılık silahları doğrultup ateş ettiler Kevin gülümseyerek öylece dikilip bakıyordu sadece, bir mermi bile Kevin’e isabet etmiyordu, shurikenler bir şekilde gelen mermileri engelliyordu, Kevin’i koruyorlardı.
Adamlar tüm mermileri boşalttığında şaşkınca olan bitene bakıyorlardı, Marcus geri çekildi adamlarına bakarak, “Bırakın silahları, direkt saldırın, oh lanet olsun,” dedi. O anda bir shuriken Marcus’un kolunu sıyırıp geçti, Marcus kapının önüne geri çekildi.
Adamlardan iki kişi saldırmak için Kevin’e yaklaştı, birinci adam Kevin’e doğru yumruk salladı. Kevin hızlı bir şekilde kenara çekilerek gelen yumruğu boşa gitmesini sağladı, adam yumruğunu attığında öne doğru savruldu, Kevin o anda adamı ensesinden yakaladı dik bir şekilde tuttu, o anda adamın gördüğü tek şey suratına gelen bir shuriken kafasından geçmişti, Kevin affetmedi öldürmüştü.
O anda ikinci adam elinde bir sopayı Kevin’e salladı, Kevin kaslı kolunu kullanarak adamın kolundan engelledi ve adamın göğsüne bir sağlam bir yumruk geçirdi, afallayan adam geri çekildiği anda bir shuriken de ona denk geldi, tam gözüne girip kafasının arkasından çıktı, oracıkta yere devrilerek düştü. İki kişiyi alt eden Kevin diğer adamlara baktı, etrafta durmadan tur atan shurikenlerden yaklaşamıyorlardı,i.
Marcus içinde korkuyla, “Olamaz, ne duruyorsunuz öyle, saldırın,” diyerek haykırdı. Kevin kaşlarını çatarak Marcus’a baktı, “Bence onlar anladı, sende anlasan iyi edersin, şimdiye kadar seni öldürebilirdim ama yapmadım, beni zorlama ve adamlarını geri çek, odana git ve düşün ne yaptığını,” diyerek son bir şans verdi Marcus’a.
Başka bir şansı olmayan Marcus, “Lanet olsun, tamam, tamam, çekiyorum,” diyerek pes etti, adamlara bakarak, “Tamam, gidin, bırakın onları,” diyerek emir verdi. Kevin, shurikenleri geri çekerek arabaya bindi arka koltuktan camı indirip Marcus’a baktı, “Marcus, artık bana borçlusun, artık o çocukla ilgili yeni bilgi öğrendiğinde beni arayıp bildireceksin,” dedi sakince kesin sözlerle.
Marcus başını salladı çaresizce. Rick ve şoför de arabaya binmişlerdi. Rick, “Hadi gidelim,” dedi, ve araba oradan uzaklaştı, Marcus’da arkasından bakakaldı, “Peki, öyle olsun, bakalım,” mırıldanarak, kapıdan içeri kendi binasına girdi.
**********
Yeni Silah
Lily baya bir süredir departmandaydı, Max’ın odasında sandalyede oturuyordu. Lily sıkılmaya başladı ve ayağa kalktı. Odanın köşesinde bir uzun geniş bir raf gördü, bir kılıç vardı. Rafta cam bir kutu da duruyordu, sergilenir gibi.
Lily, cama yaklaşarak kılıca dikkatlice inceledi, ince uzun bir kılıçtı, bir katana. Kılıfı da hemen yanında duruyordu. Lily’nin gözleri parlamaya başladı, istemsizce onu istiyor gibiydi. Lily, tam olarak ne olduğunu anlamıyordu merakla o kılıcı izledi.
Birden Max odaya girdi ve Lily’nin kılıca baktığını gördü, odanın sessizliğini bozarak. “Bence o çocuklar için uygun bir oyuncak değil, çok keskindir,” Lily birden irkilerek arkasını döndü Max’a baktı, karşısında durmuş bekliyordu, kılıca öyle bi dalmıştı ki fark etmemişti. Lily, “Nedir o? güzel bir bıçak ama,” diye sordu merakla.
Max, şüpheyle Lily’e baktı. “O bir bıçak değildir, katana denir. Oldukça keskin ve sağlam bir kılıçtır, onu kullanmak ustalık ister, yani sana göre değil,” dedi ve yerine masasındaki koltuğa geçerek Lily’i süzdü. “Serena birazdan geldiğinde, anlattıklarını duymak için sabırsızlanıyorum, merakla bekliyorum,” diyerek eline kalem aldı bir şeylerle oyalanmaya başladı.
Lily yaklaşarak sandalyeye oturup Max’a baktı. “Serena’ya inanacak mısın ki?” dedi. Max gülümsedi. “Evet, inanırım, ona güveniyorum. Uzun zamandır beraber çalışıyoruz, ama yine de senin anlattığın şeyler bana inandırıcı gelmiyor,” dedi kalemle bir şeyler yazmaya devam etti.
Lily elini uzatarak masaya parmağını sürterek masadaki toz birikintisine bir şeyler çizdi o katana’ya benzeyen bir çizimdi. Max bunu görünce gözlerini kaldırıp Lily’e dikti. “Çok mu sevdin? Biliyor musun, o katana kaybolursa senden bilirim,” dedi şüpheyle Lily’e bakarak.
Kısa bir süre sonra Max, Lily’e, “Senin ailen nerede? Hiç bahsetmedin ve ne zamandır buradasın? Kimse gelmedi, nerede ailen?” diye merakla sordu. Lily Max’a gözünü çevirir. “Aile?” dedi durup düşündü, sonra tekrar konuştu. “Aile neydi?” Max şaşırarak iç çekti, “Kızım, annen baban neredeler? Biliyor musun, çok tuhafsın, nerden geldin, uzaydan mı?” diye dalga geçti.
Lily sadece Max’a baktı, anlamaya çalışıyordu. “Ben bilmiyorum, aile ve uzay nedir?” Max iyice çileden çıktı dikkatlice Lily’e bakarak. “Kızım, dalgamı geçiyorsun? Aile nedir, bilmiyor musun gerçekten?” Lily düşünmeye başladı, birden Logan ve Suzan aklına geldi, onlar aileydi, Logan ilk karşılaştığı zaman öyle demişti. Lily Max’a bakarak, “Evet, aile çocuklar mı oluyor?” diyerek sordu.
Max halen üstündeki şaşkınlığı atmaya çalışıyordu. “Sen gerçekten de nerden geldiğini bilmiyor musun?,” diyerek sordu. Lily çok sıkılmaya başlamıştı artık, ayağa kalkarak elini kaldırıp avucunu açtı, o anda elinde bıçağı çıkarttı. Bıçak artık tamamen değişime uğramıştı, biraz daha uzun ve daha keskin görünüyordu.
Max’a bakarak, “Ben buyum, ne olduğumu bilmiyorum. Sadece o S.İ.T.A.E. denilen yerden geldim, orada doğdum, şimdi de oradan kaçtım. Ben bu tür şeyleri yapmayı öğrendim,” dedi. Lily bıçağı Max’a doğrulttu ve siyah karanlık biçimsiz bir maddeye şekillenerek değişmeye başladı, bir tabancaya dönüştü. Lily, kırmızı gözlerini Max’a dikti, gülümsedi.
Max birden tedirgin bir şekilde ayağa kalktı, hemen elini belindeki tabancasına götürdü, “Sakince elindekini bana ver, sakın bir şey yapma,” diyerek Lily’i ikna etmeye çalıştı. Lily hala Max’a bakarak gülümsüyordu, “Bir şey yapmayacağım ki işte, nerden geldiğimi söyledim,” dedi. Lily elini indirdiği gibi tabanca kayboldu. Sonra Lily sandalyeye oturarak Max’a baktı. “Evet, orada olan silahlı adamlar benim peşime düşenler, yani S.İ.T.A.E. den gelen adamlardı. Beni geri götürmeye çalışıyorlardı,” diyerek açıkladı.
Max, masasından ayrılarak, odada gezerek olta atıyordu düşünmeye başladı, sonra Lily’e dönerek, “Burada kal, geleceğim birazdan,” dedi ve kapıdan çıkıp gitti. Lily başını yere indirdi “Yine yalnız kaldım,” dedi, sonra odada etrafa bakarak, birden kılıca baktı, sırıtıyordu gözleri yine ışıldamaya başladı.
Max elinde bir dosyayla odasına geri dönmüştü, kapıdan içeri girdiğinde Lily yoktu. “Lily?” diyerek etrafa baktı, gözü köşedeki raf dikkatini çekti. Orada camın içinde olması gereken kılıç yoktu. Max küplere binerek, kızgın bir şekilde “Aah, lanet olsun Lily!” diye bağırmaya başladı.
Kapıdan çıkıp hızla departmanın girişindeki nöbetçilere doğru ilerleyerek. “Siz görmediniz mi kızı?” Nöbetçi birden şaşırarak Max’a baktı, “Bugün seninle gelen çocuk mu? Yok, görmedik, içerde senin odanda değil miydi?.” Max içerde olacağını düşünmüyordu, ne yapacağını düşünürken departmanın kapısından içeri Serena girdi, iyileşmiş ve eskisi kadar iyi görünüyordu.
Max’a yaklaşarak “Sonunda çıkabildim hastaneden, çok sıkıcıydı,” dedi. Serena Max’ın endişeli görünce merakla baktı, “Ne oldu?” diyerek sordu. Max yere bakarak “Öhöm, şey, kız, sanırım kaçtı, yani kesinlikle kaçtı, katanamı da almış hem de,” Max sinirli bir şekilde etrafa baktı, umutla ama yok, bir şekilde Lily buradan çıkıp gitmişti.
Serena şaşkın bir şekilde “Oh, evet, sanırım seni anlıyorum, o kız benim silahlarımı da almıştı, yani yalnız değilsin,” dedi gülümseyerek. Max Serena’ya bakarak “Silahlar mı? Üzgünüm, ama o katana daha değerliydi benim için,” boş gözlerle kapıya göz gezdirdi. “Onu bir yakalayayım, öyle yere tıkacağım ki bir daha kaçamayacak.”
Polis departmanın biraz uzağında bir sokakta, hava kararmıştı. Sokakta yürüyen Lily mutlu bir şekilde kılıcı elinde tutuyordu, diğer eliyle de kılıcın keskin metal kısmında parmağını gezdirdi. Nedense Lily bu silahı çok sevmişti ve artık almıştı. Lily düşünmeye başladı “Acaba bu dünyada ne kadar çeşit silah var?” diyerek kendine sordu.
Kılıcı kaplamaya başlayan karanlık aura, kılıcı daha da güçlendirdi. Kılıcın metal kısımları siyah bürünerek, hafiften kırmızı renklerinde bulunduğu, karanlık aurayı yaymaya başladı.
Lily kılıcı test etmek için, sokağın kenarındaki aydınlatma direğine sertçe savurdu, öyle kolay bir şekilde kesmişti ki koca direğin içinden geçmişti. Lily direğe baktı direkt yavaşça yana doğru yatarak devrilmişti, büyük bir gürültü yükseldi kararan sokakta.
O anda bir binanın ikinci katında pencereden bir adam olanları gördü, “hey ne yaptığını zannediyorsun” diyerek bağırdı. Lily, hemen hızla koşarak uzaklaştı. Adam camdan tam göremedi ama bir çift kırmızı parlak göz görmüştü, eline telefonunu alarak, “polisi arıyorum,” dedi, kendi kendine.
**************
Leo
“Sonunda, Lily kurtuldun, beni merak etme kendi başımın çaresine bakabilirim.” Hafiften gülümser. “Lily’nin Burada olması ve hep üzgün, korkuyor olması, beni mahvediyor. Lily bana bunu söylemese de ben hissediyorum, Lily umarım dışarda iyisindir.” Gözlerini kapar ve derin bir nefes alır.
~~~~~~~~~Bölüm Sonu~~~~~~~~~
Yorumlar