5. Bölüm: Görev
Öfkeli Doktor
S.İ.T.A.E Sağlık İleri Tıp Araştırma Enstitünün derin katlarındaki loş ışıklı, steril kokulu koridorunda sağ ve sol tarafında kapılar dizilidir. 23 numaralı kapı açıldı ve dağınık saçları, yorgun gözleriyle beyaz önlüklü bir adam kapıdan çıktı, bir sedye sürüyordu. Sedyede kendinde olmayan Leo hareketsizce yatıyordu. Adam, sedyeyi koridorun sonundaki laboratuvara sürerek götürdü.
Laboratuvara girdiğinde, birini bekliyormuş gibi durdu ve bir yandan da kendinde olmayan Leo’ya öfkeli gözlerle baktı. Sonra tezgaha doğru yürüdü ve sabırsızca “Hadi gelsene artık,” diyerek söylendi.
Beklediği kişi kapıyı açarak içeriye girdi ve tezgahın yanında bekleyen adama yaklaşıp baktı. “Geldim Johnny, ne istemiştin?”
Johnny, sedyeye doğru ilerleyerek, “Ah Carl, gel şunu yatağa yatırmalıyız,” dedi. Carl, sedyenin diğer ucuna geçerek Leo’yu kaldırıp yatağa yatırdı. Johnny hemen Leo’nun ayaklarını ve kollarını kemerli kelepçelerle yatağa bağladı ve birkaç adım geriye çekilip köşede duran tuşlarla yatağı dik konuma getirdi.
Leo, yatakla beraber dik bir şekilde bağlı durdu. Johnny, Carl’a doğru dönüp baktı “Peki Carl, sen gidebilirsin. Teşekkürler,” diyerek sandalyeye geçip oturdu.
Johnny, orta yaşlarında bir doktordu, birçok tıbbi bilgisi vardı. Johnny, 48 yaşında, zayıf, yorgun bir ifadesi var. gri gömlek, lacivert pantolon giyiyor. üstünde uzun beyaz önlüğü var.
Carl ise, uzun boylu, normal kiloda 30 lu yaşlarında biri, kendine baktığı belli oluyor, saçları düzgün ve taranmış.
Carl kapıdan çıkarken normal bir tavırla “İyi, ben işime geri döneyim,” diyerek gitti.
Bir süre sonra Leo, kırmızı parlayan gözlerini açarak etrafa baktı, ellerini kollarını oynatmaya çalıştı ama bağlıydı. Sonra Johnny’i gördü, kıpırdayarak gürültü çıkarttı, “Hey beyazlı, ne yapacaksan yap da gideyim burdan,” diyerek kışkırtıcı bir şekilde güldü.
Johnny ayağa kalkıp, Leo’ya yaklaşarak, öfkeli gözlerle ona baktı. Yumruğunu sıkarak, suratına sertçe geçirdi, “Seninle çok işim var. Daha bekleteceğim seni,” diyerek tezgaha doğru yürüdü, ellerini tezgaha dayayarak titrek bir şekilde konuştu, “O gün öldürdüğün adam benim en iyi, en yakın arkadaşımdı. Şimdi sana bunu ödeteceğim,” dedi arkası dönük bir şekilde.
O anda Leo, sesli bir kahkaha attı, “Biliyor musun? Bu benim hiç umurumda değil,” sonra bir nefes alarak devam etti konuşmaya, “O kadar keyif aldım ki bunu sana da yapmak için sabırsızlanıyorum,” diyerek gülmeye devam etti.
Johnny birden sinirlenerek Leo’ya doğru hızlıca ilerleyerek yumruğunu kaldırdı tam vuracakken kapı açıldı.
Carl içeri girdiğinde şaşkınca olanlara baktı. Johnny’nin yumruğu o anda havada kalmıştı “Hop, hop, sakin ol Johnny,” diyerek Johnny’i durdurdu.
Johnny, yumruğunu indirip Carl’a baktı “Yine ne oldu Carl?” diye sordu. Carl, Johnny’e tedirgin ifadeyle “Tamam Johnny, biraz sabırlı ol. Şimdi patron seni istemiş, hemen gitmen iyi olur bence,” dedi.
Johnny, bir nefes aldı ve biraz sakinleşti, Leo’ya dönerek, “Şimdi gitmem gerek, ama sonra, seninle çok zamanımız olacak,” dedi, sertçe, öfkeyle, Leo’yu süzdü. Carl ile birlikte kapıdan çıkıp gitti.
Leo, dik duran yatakta bağlı bir şekilde kaldı öylece boş gözlerle karşısına bakıyordu, “hiç umrumda değil, artık içim rahat.” Evet oldukça sakin ve rahat görünüyordu, ufak 12 yaşlarında çocuk gibi görünüyordu. Fakat kırmızı parlak irislerin ortasındaki göz bebeği, sonsuz karanlığın boşluğu gibiydi.
Lily, yoktu artık, özgürdü. Leo yinede huzurluydu, Lily’i ne kadar çok yanında istiyor olsada, onun burada olmasını hiç istemiyordu. Leo ve Lily kardeştiler. Lily’nin burda acı içinde, üzgün, korku, hissetmesini hiç istemiyordu. Leo o gün orada, beraber kaçarken, gözlerini hiç kırpmadan, o bekçileri üstüne çekmişti, Lily buradan kurtulsun diye.
Leo bu acılara dayanmayı biliyordu, ama Lily’nin bunlara katlanması, onu kahrediyordu. Lily, gitmişti, bu yüzden huzurluydu.
**********
Deneylerin Aşaması
Deneyler, her zaman acılı geçmişti. bir deneği, laboratuvara getirip, ona hazırlanan serumlardan enjekte edilir. bu serumlar, deneğin, damarlarında dolaşırken, dayanılmaz acı veriyordu. en son kalbi duruyor ve geçici ölümle sonuçlanıyordu. Deneğin, kalbi tekrar çalıştırılır, ve ondan yeni bir kan örneği alınır. Bu kan örneği ile yeni serum üzerinde çalışmalar yapılıyordu. Denek sonunda kapatıldığı odasında gözlerini açıyordu, yaşadığı acılar zihnine kazınıyordu. Bu yüzden insanlar üzerinde denenmiyor, anında öldürüyordu insanları.
**********
Simon Stone
Enstitünün, en yüksek katlarında, patron denilen kişinin odası vardı, Simon Stone isimli birinin odası.
Johnny kapının önüne geldi, kapıyı tıklatarak içeriye girdi. Simon’ın odası lüks görünümlü eşyalarla diziliydi. Simon masasında, koltuğunda oturuyordu. Orta yaşlarını biraz geçmiş, üstünde takım elbisesi vardı, saçları oldukça kısa ve kısmen seyrelmişti.
Simon Stone, bir doktor olarak büyük işlere imza atmıştı. Şu An, S.İ.T.A.E. nin başında, oldukça önemli işlerle uğraşmaktaydı. Ancak Hanry ile anlaşarak bu Enstitüsünü kurdular, Simon burda araştırmalarını sürdürürken, Henry’nin de, gizli deney ve araştırmalarına imkan sağlamıştır. Simon, işine yarayabilecek, bir şeyler bulma amacıyla kabul etmişti.
Simon gelen Johnny’e başını kaldırıp sakin ve dikkatli bir şekilde baktı, “Durum nedir, anlat bakalım Johnny,” diyerek cevabı bekledi. Johnny derin bir nefes alarak durumu anlatmaya başladı. “Her şey iyi gidiyor fakat, D22’nin kaçması baya bir işimizi bozdu. O olmadan gereken işlemleri yapmamız mümkün görünmüyor. Eğer isterseniz, başka denekleri deneyebiliriz. Belki D22’nin gibi işimize yarayan özel bir şeyler bulabiliriz, ne dersiniz, efendim?” diyerek merakla baktı.
Simon, düşünmeye başladı, o esnada masanın üstünde oynattığı kalemin tıkırtıları yankılanıyor. ortam sessiz ve gergindi. Simon Johnny’e tekrar başını kaldırıp baktı, “Pekala, hangi deneklermiş onlar?” diye sordu.
Johnny, hemen anlatmaya başladı “D7’yi düşünüyorum onu test edebilirim. D22’den küçük olabilir ama çok güçlü olduğunu söyleyebilirim. Elimdeki en iyi değerler onu gösteriyor. D7, efendim” diyerek cevapladı.
Yine o sessizlik devreye girdi, sadece Simon’ın baktığı dosyaların hışırtı sesleri yankılanıyordu odada. Bir süre dosyaları inceledikten sonra, Simon, başını kaldırıp, “Pekala Johnny, sen ayarlamaları yap, sonuçları bildirirsin,” dedi. Sonra yanında duran yardımcı elemana elini kaldırıp el hareketiyle yanına yaklaşmasını istedi. Eleman yaklaşarak patrona doğru eğilerek dinlemeye başladı.
Kısa bir süre sonra, “Emredersiniz efendim,” diyerek dik konumuna geri döndü ve yürüyerek kapıdan çıkıp gitti. Simon, Johnny’e bakarak, “Tamam, sen gidebilirsin. Kesinlikle işlerin duraklamaması gerek,” dedi. Johnny, başıyla onaylayarak, kapıdan çıkıp gitti.
**********
Kevin Vance
Kısa bir süre sonra, Simon masasında koltuğunda otururken, kapı tıklandı patron gözlerini kapıya dikerek “Girin,” dedi. Eleman içeri girip, Simon’ın yanına yaklaştı, “Kevin Vance geldi efendim, hazır dışarıda bekliyor,” diyerek onay bekledi.
Simon, başını hafif salladı, izni verdikten sonra eleman kapıya doğru ilerleyerek açtı, “Gelebilirsin, Kevin,” diyerek, seslendi. Kapının ardından Kevin içeri girdi Simon’ın karşısına çıktı.
Kevin Vance’in yüzü keskin ve belirgin hatlara sahip. Çıkık elmacık kemikleri ve belirgin çene hattı, ona güçlü ve sert bir görünüm kazandırıyor. Gözleri derin ve dikkat çekici, genellikle ciddi ve odaklanmış bir ifadeye sahip. Kaşları kalın ve belirgin, gözlerine anlam katıyor. Burnu düz ve yüzüyle orantılı. Saçları gümüş rengi, gri tonlarında ve hafif dalgalı. Yanlarda ve şakaklarda hafifçe beyazlamış, bu da ona olgun ve deneyimli bir hava katıyor. Saçları kısa ve düzgün kesilmiş, her zaman bakımlı ve düzenli görünüyor. Saçları, yaşını ve tecrübesini yansıtan asil bir tarzda şekillenmiş. Sakalları ise kısa ve belirgin, yüz hatlarını daha da vurguluyor. Bu görünüm, onun güçlü, karizmatik ve güvenilir bir kişiliği olduğunu gösteriyor.
Kevin, kendinden emin bir tavırla Simon’a baktı, “Evet, beni istemişsiniz, ne lazım?” diye sordu. Simon, kavine dikkatle bakarak durumu anlatmaya başladı. “Kevin, senin yapabileceğin bir görev var. Biliyor musun, bilmiyorum ama birkaç gün önce buradan kaçan bir denek oldu D23. Tahminimce Astrum şehrine doğru gitti. Orada çok sorun çıkarabilir. Normalde pek uğraşmazdım ama o kız çok tehlikeli olabilir. Şehirde insanlara zarar verebilir ve bu durum bizim başımız ağrıtır. Birkaç bağlantımızı kullanarak yakalatmaya çalıştık ama bir şekilde onları alt etmeyi başardı. Yani Kevin, senin yeteneklerinle bu işi sana vermek istiyorum. Bana o çocuğu getir, Kevin,” diyerek Kevin’e ciddi bir ifadeyle baktı.
Kevin, Simon’u dikkatlice dinledikten sonra, “Demek bir kaçağınız var, hiç duymadım sanırım. Bayağı gizli tutuyorsunuz değil mi? Eh, madem öyle canım sıkılıyordu saten, şehir gezisine hayır diyemem. Peki, ne zaman gidiyorum?” diyerek kabul etti.
Simon, gülümsedi, “İstersen bugün hemen çıkabilirsin. Ha, bu arada yanına birkaç adam da alabilirsin, ne olur ne olmaz, ve kızı bulmak için astrum şehrinde benim bağlantılarımı kullanabilirsin.” dedi. Kevin, bunu duyunca, “Tamamdır, gidip hazırlanayım,” diyerek kapıdan çıkıp gitti. Simon masasında otururken gülümsedi, kollarını masaya dayayarak ellerini birleştirdi ve boş odaya bakarak umutlu gözlerle baktı, Hanry, hangi cehennemdesin sen şuan?” diye sordu kendi kendine.
**********
Denek 7
S.İ.T.A.E. de derin gizli katında, eksi birinci katın koridorun, bir kat daha altında, eksi ikinci kat vardı. Bu kat oldukça geniş, büyük bir alanı olan bir büyük bir depodur. Depoda bir insanın boyundan biraz daha uzun ve büyük kapsüller var. Deponun sağ ve solunda düzgünce sıralanmış bir şekilde duruyor, toplam 30 adet kapsül vardı.
Depoya yine sadece bir asansör ile ulaşılıyor, kapsüllerin tam karşısında asansör yer alıyor. Asansörün solunda, deponun köşesinde bir masa ve bilgisayar var, kapsüllerin durumunu kontrol ediyor ve kapsüllerin kapılarını açıp kapamak için kullanılıyor.
Asansörün kapısı açıldı, ardından Johnny ve Carl, belirdi. Asansörden çıktılar, Carl, ışıkları yakmak için asarin hemen yanında duran anahtara bastı.
Deponun tavanındaki ışıklar, hızla bir, bir yandı. Depoyu aydınlatan ışığın yoğunluğu oldukça loş bir ortam yarattı. Yer altında olması sebebiyle baya, havasız ve soğuktu.
Johnny, kapsüllere doğru ilerledi. Carl’da arkasından yürürken etrafa bakıyor, “Uh, Johnny burası benim tüylerimi ürpertiyor. Hemde çok,” dedi.
Johnny bunu duyunca Carl’ı sakinleştirmek için, “Bir şey yok Carl, burası güvenli. Hem bu D7’nin nerede olduğunu hatırlıyor musun? Onu bulmamız gerek. Sen sol taraflara bak, ben de sağ taraflara bakayım,” diyerek ayrıldılar.
Johnny ve Carl, ayrı yönlerde kapsülleri gezerek istedikleri deneğin yerini aramaya başladılar. D7 bu kapsüllerin birinde, içindeydi. Bunlar ilk deneklerdi, başarısız ve askıya alınmış deneklerin kapsüllerde uyutulup saklandığı depo.
Carl, bir kapsülün önünde durup üzerindeki yazıyı okumaya başladı, “Denek 7,” sonra Johnny’e seslendi , “Johnny burada, gel hemen,” diyerek çağırdı. Johnny, hemen kapsülün başına geçip inceledi, “Evet, işte buradaymış, harika,” diyerek kapsülün üzerindeki birkaç kodu not ederek Carl’a verdi. “Carl, bu kodu, bilgisayarda, kapsülün kilidini aç. Hadi git aç,” dedi, sabırsızca.
Carl, kodun yazılı olduğu defteri alarak geldikleri kapının sağ tarafındaki bilgisayara doğru hızlıca yürüdü. Bilgisayara vardığında kodu girmeye başladı, kodu girdiğinde, monitörde kapıyı açmak için bir onay penceresi açıldı onaylamak isterken ekranda başka bir pencere daha açıldı, bu seferki pencerede, “UYARI!” yazıyordu. Pencerede yazan uyarılar, “Bu kapsül son derece tehlikeli olarak işaretlenmiştir. Açmak istediğinize emin misiniz?” yazıyordu. Carl, bundan emin değildi, “Johnny, bunu açmakta emin misin? Diye bir uyarı çıktı, açıyorum,” diyerek, seslendi.
Johnny, hemen, “Aç tabii ki, eminim hepsinde aynı saçma uyarıyı yazıyordur,” diyerek meraklı gözlerle kapsüle baktı. Carl, ekrana bakarak, “İyi, madem öyle,” enter tuşuna basıp onayladı.
Johnny, beklemeye başladı, kapsülden pıs, sesleri duyuldu. İlk önce kapsülün ışığı kırmızı renkte yandı. Sonra kapsülün kapısı yavaşça öne doğru ilerledi ve ortadan ikiye ayrılarak açıldı. Kapı sabit hızda yavaşça tamamen açıldı.
Johnny, kapsülün içinde, derin uykuda olan D7’e baktı.Uzun hafif dalgalı kırmızı saçları olan, gözleri kapalı bir çocuk vardı. D7’nin, kıyafetleri yine siyah, uzun kollu üniforma vardı, hiçbir logo ve yazı yoktu. yüz hatları D22 Lily’i andırıyordu, sonuçta, aynı kanı, aynı enerjiyi taşıdıkları ortadaydı. D7, biraz daha kırmızıydı sadece.
Johnny, Carl’a seslenerek, “Gel hemen. Ah, gelirken sedyeyi de getir, orada olacak,” dedi. Carl, hemen karşısında olan bir grup sedyeden birini alarak Johnny’nin yanına doğru sürerek ilerledi, sedyenin tekerlekleri, gıcırtı yaparak tuhaf, bir yankılanma oluşturuyordu.
Johnny, D7’yi kucağına aldı kapsülden uzaklaşarak, Carl’ın getirdiği sedyenin üstüne yatırdı. Jhonny bir nefes aldı “Hadi gidelim,” diyerek yola koyuldular, ve sedye ile asansöre girdiler.
**********
Asansördeki Gerilim
Asansör yukarı ilerlerken, Johnny sedyede yatan D7’ye baktı, “Evet, bu denek D22’nin yerine geçebilecek özelliklere sahip gibi görünüyor,” Carl,da D7’ye gözlerini çevirdi, “Öyle mi? Ama bu çok farklı görünüyor,” diyerek merakla Johnny’ye döndü. Johnny, hemen, “Farklılıklar önemli değil, önemli olan özelliklerinin uyuşması,” dedi, D7’yi inceleyerek.
Birden, sedyede yatan D7 yavaşça gözlerini açtı, gözleri D22 Lily’nin gözlerinden daha kırmızıydı, ve parlıyordu. Hızlı bir şekilde sedyede başını kaldırıp derin bir nefes aldı. D7 sedyeden Johny ve Carla baktı.
Carl ne olduğunu anlamadan D7’nin saldırısına uğradı, D7 hırıltılı tiz sesiyle bağırarak, Carl’a doğru atıldı. Ama Carl hemen geri çekildi kabinin metal duvarına sırtını dayamıştı, “Ahhh! Johnny durdur şunu!” Carl’a uzanmaya çalıştı yetişemedi.
Johnny, o anda, D7’yi iterek sedyeden düşürdü. Johnny hemen cebinden şırıngayı alıp, paketinden çıkarttı, yatıştırıcı bir madde gibi görünüyor, şırıngayı hazırladı.
D7 sedyenin arkasında yere düşmüştü ve oldukça saldırgan görünüyordu. O sırada asansör hala ilerliyor ve yukarıya doğru hareket ediyordu. Johnny ve Carl asansörün kapısına yakınına önüne geçmişlerdi, sedye, kabinin ortasından ayırıyordu, diğer tarafta D7 vardı, ve kırmızı gözleri, ikisinin üzerinde dönüp durdu.
Johnny, D7’ye bakarak sakince konuştu, “Korkma, bir şey yok. Şimdi yanına geleceğim.” D7 etrafına göz gezdirdi, asansörün köşesine doğru geriye çekilmeye başladı kırmızı gözleri hızlı hızlı bir Johnny’e bir Carl’a bakıyordu devamlı.
Johnny, Carl’a yaklaşıp fısıldadı, “Sen dikkatini çek, ben de şırıngayla etkisiz hale getirmeye çalışacağım,” diyerek Carl’a baktı. Sonra göz hareketiyle başlamasını işaret etti.
Carl, D7’ye yaklaşıp, “Sakin ol kızım, korkma, bir şey yok,” diyerek sakinleştirmeye çalıştı, ama kendisi de korkuyordu. Johnny, D7’nin gözlerinin Carl’da olduğunu görünce hızlı bir şekilde şırıngayı koluna saplayıp içindeki sakinleştirici maddeyi boşaltı.
D7 bunu hissedince çok korktu ve çocuksu sesiyle ve oldukça yüksek sesle bağırdı. Ses o kadar şiddetliydi ki asansördeki birkaç ışık söndü. Diğer ışıklar hala aydınlatıyordu kabini.
D7, sustu, kırmızı gözleri öfkeyle parladı. Johnny ve Carl’a baktı, elini kaldırıp avucunu açtı, kırmızı bir enerji toplanmaya başladı elinde, gözleri onlardaydı hala.
Johnny ve carl, kendilerini, asansörün kapısına dayandılar, köşeye sıkışmışlar, Corl titreyen sesiyle, “Johnny neden uyumadı?” dedi çaresizce. Kabinin ışıkları titreyerek, daha çok gerici bir ortam yarattı.
D7, elindeki kırmızı enerji, kandı kendi kanı, elinde iyice toplanmıştı, uzuyarak şekil almaya başladı. D7’nin kanı keskin şekli bozuk kesici bir silaha dönüştü. Johnny’e ve Carl’a baktı, elindeki kesici şeyi havaya kaldırdı.
Asansör, hala yükseliyordu. Carl, “D7, bunu yapma korkma,” dedi, Johnny bir şey söylemedi. O anda kalan ışıklarda söndü, zifiri karanlık sardı asansörü. Carl, karanlıkta panikledi, “Ahhhh! sakın, sakın!” diye haykırdı. Johnny’de “Carl! ne oldu iyi misin?” deyerek seslendi, sırtını kapıya iyice dayadı. Johnny kısık kekelemeyle, “B bilmiyorum” dedi.
O anda asansörün kapısı açılmasıyla içeri ışık girdi. Johnny ve Carl, kapıya iyice dayanmış oldukları için, ikiside kendini lerini yerde koridorda buldu. Eksi birinci kata gelmişlerdi. D7’ yere yığılmıştı, sakinleştirici etkisini göstermiş.
İkisi de yerde sırt üstü kala kaldılar, Carl, yerde korku ve şok içinde, “Tanrım, Johnny, bir dahakine sedyeye bağlayalım,” diyerek yerden, Johnny’ye doğru başını çevirdi. Johnny’de, sert çatık kaşlarıyla ona baktı, “bunu senin yaptığını sanıyordum. Salak! kalk hadi. Öldüğünü sandım bir an.” dedi yerden kalkarak.
Carl’da ayağa kalktı, D7’ye baktılar. D7, kendinden geçmişti hareketsiz bir şekilde sırtı kabinin köşesine dayanmış yerdeydi. Johnny, D7’ye yaklaşıp kucağına aldı ve sedyeye tekrar yatırdı. Carl da kemerli kelepçeleri ayaklarına ve kollarına bağladı. Johnny sedyeyi sürerek Lily’nin daha önce kaldığı odanın kapısını açtı. “Şimdilik bu odada bırakalım, yarın devam ederiz,” dedi Carl’a bakarak.
Johnny, sedyeyi içeri sürerek D7’yi çözdü, içerdeki yatağa yerleştirdi. Sonra dışarı çıkıp kapıyı kapattı. “Tahminimden fazla yoruldum, gidelim Carl,” dedi. Carl, “Evet, bende,” dedi kısık ses tonuyla.
İkiside yorgun bir şekilde koridorda yürümeye başladılar, Johnny birden durup “Ne gündü be,” dediği anda ani bir ses duydular. “Bööö!” Johnny’i çok fena irkilerek korktu, sese doğru dönerek geri çekildi. “Ahh!”. Carl’dan da bir çığlık yankılandı.
Sonra bir kahkaha sesi geldi. Leo, diğer odanın içindeydi. Kapısının üstündeki küçük geniş delikten bakarak. “Çok zevkliydi, hahaha!” gülerek alay etti. Johnny bunu fark ettiği anda kızarak kapının yanındaki büyük tuşa bastı. “Şimdi de buna gül bakalım seni ahmak!” diyerek söylendi. Sonra içeriden Leo’nun yere düşme sesi geldi.
Her odanın kapısının yanında büyük bir tuş vardı. O tuşa basıldığında o odanın içine sakinleştirici gaz havalandırmalardan yayılıyordu. Johnny ve Carl, asansöre girip bu kattan ayrıldılar.
**********
Sera
Bir süre sonra odanın içinde olan D7, kısa bir süre sonra gözlerini açtı. Yataktaydı. Yavaşça kalktı, yatağın kenarına oturdu, ve öylece soğuk bakışlarıyla duvara baktı. D7 başını yere eğdi, yerde bir saç teli gördü. Yataktan inip, yerde ki saç telini eline aldı, siyah, düz inceydi. Lily’nin saçıydı, onun enerjisini hissetti.
D7 duvara gözlerini dikti, “Ben, denek değilim, ben, Sera’yım,” elindeki saçı fırlattı öfkeyle.
Lily birden irkilerek gözlerini açtı, parkta ve bankta yatıyordu, doğrularak banka oturdu. Elini başına götürüp, “Bu da neydi?” diye düşündü. Rüya görmüştü. Acaba bir rüya mıydı? Sonra etrafa bakıp göz gezdirdi ve ayağa kalktı. Sabah olmuştu ne yapacağını düşünmeye başladı. Kendini boşlukta hissetti.
***************
Lily
“Ben, neyim, bilmiyorum, neden varım, onu da bilmiyorum. Tek bildiğim, şey, Lily olduğum, bu ismi bana Leo verdi tek ailem. Leo ve ben ordan kaçıyorduk ama Leo gelicem demişti, gelmedı.” Derin bir iç çeker. “Ama Leo bensiz ne yapacağını bilmiyor, o öyle söylemişti. Bekle Leo geleceğim.”
~~~~~~~~~Bölüm Sonu~~~~~~~~~
Yorumlar