Goblin Köyü’nde küçük bir taverna olan Marifet üstü han olarak hizmet vermekteydi. Diğer köylerden gelen canavarlar, Marifet’in taverna bölümünde eğlendikten sonra rahat bir uyku çekmek için han bölümünü ziyaret ediyorlardı.
Rahat bir uyku elbette konakçıya göre değişiklik gösterebilir. Ancak genel olarak Marifet’in odaları içinde ancak cücelerin ve goblinlerin rahat edebileceği, tahta üzerine serilmiş samanlardan yapılan bir yatak; yağmurlu gecelerde odanın içini görebilmek için duvarda asılı bir meşale ve kıyafetlerinizle birlikte silahlarınızı asabileceğiniz küçük bir askılık bulunuyordu. Modern dünya insanının rahat edebileceği tarzda bir yer değildi.
Genel olarak goblinler ve diğer köyden gelen tüccar canavarlar burada buluşuyor ve ticaretlerini bir içki ile birlikte tamamlıyorlardı. Marifet’in yönetimi Lard tarafından gerçekleştiriliyordu. Lard otuzlarında bir erkek goblindi. Diğerleriyle konuşmayı bilen, gerektiğinde nasihat vermekten çekinmeyen babacan bir tipti.
Elbette yalnız değildi. Karısı Ioft ve kızı Khild ile birlikte çalışıyorlardı. Ioft kendi yaşlarında goblinlere göre güzel bir hanım efendiyken Khild, güzelliğini annesinden almış ancak babasının olgunluğundan zerre almayan fırlama, daha on sekizinde bir Erkek Fatma bir kızdı.
Tavernanın kapısı açıldığında anne Ioft müşterileri karşılar, onları masalara oturtur, Khild siparişleri alır ve Lard ise müşterilere beğenebilecekleri eşsiz içkiler hazırlardı.
Marifet akşamları dolu olsa da gündüzleri yalnızca işsizler ve şarkı söyleyip şiir okumaktan başka hiçbir halt yapmayan gezginler tarafından ziyaret edilirdi. Gündüz ziyaret eden gezginler neredeyse hiçbir zaman hoş görüyle karşılanmazlardı çünkü genellikle akşam topladıkları bahşişleri gündüz vakti içmek için harcarlardı.
Gornak, Boros ve Eren törene giden kabilenin geri kalanından ayrılarak Marifet’i ziyaret edeceklerdi. Düşlerin ve Gecenin Tanrısı Gecura, Eren’e goblin köyünü sık sık gezdirdiği için Eren, Marifet’i çok iyi biliyordu. Ancak hiçbir zaman oturup Lard’ın içkilerinin tadına bakamamıştı çünkü Gecura onu ne zaman bu diyara getirse, Eren hiçbir şeye dokunamayan bir hayalet olarak geziniyordu.
Mademki bu diyara yeniden gelebilmişti ve sonunda diğerleriyle etkileşime girebiliyordu, muhakkak ki Lard’ın özenle hazırladığı içeceklerin ve Ioft’un hazırladığı yemeklerin tadına bakmalıydı.
Ioft, kapının açıldığını fark eder etmez “Hoş geldiniz,” demek için hazır oluyordu ve yine öyle yapmıştı ancak kapının ardından gelen insanın suretini görünce donakaldı. İçerideki rabarbanın kesilmesi ardından, içerideki henüz sarhoşluktan sızmamış olan diğer goblinler de ayağa kalktılar.
Gornak’ın “Sakin olun, sorun yok,” demesi üzerine herkes kalktıkları yere geri oturdular. Ancak gözlerini teni yeşil yerine beyaz olan, gözleri mavi, kulakları sivri olmayan bu insandan ayıramıyorlardı. Aralarından bazıları sakinleşmiş “Belki de elftir? Ne bileyim hasta falan doğmuştur veya kulaklarını kesmişlerdir,” diyerek durumu analiz etmeye çalışıyorlardı.
Kalabalığın içindeki elfler ise “Bizim köyden olmadığı kesin,” diyerek olayı daha da kızıştırıyorlardı. Bu durum Boros’un onlara atacağı bir bakışa kadar devam etti ancak o bakıştan sonra bir daha hiç kimse ağzını açmadı. Hatta artık Eren’e bakan da yoktu. Bir anda herkes normalleşti ve kendi işine bakmaya başladı.
Eren uzun zaman sonra geri döndüğü bu toprakları o kadar özlemiş olmalı ki, sanki memleketine dönen bir askermiş de annesiyle babasına sürpriz yapmışçasına mutlu görünüyordu. Gornak’ın taburesini çekti ve oturmasına izin verdi. Bu aslında büyük bir hataydı çünkü bu hareket goblinlerde nezaket olarak değil küçük görme hareketi olarak sayılıyordu.
Yine de Gornak uzun zaman sonra insanlarla barışçıl ilişkiler yürütebileceğini mi umduğundan mı yoksa karşısındaki insanın gerçekten kara elf kadar tehlikeli olabileceğini düşündüğünden mi bilmem ama bu duruma hiçbir şey söylemeden sandalyeye oturdu. Bu durum Goblin Şefi’nin, İnsan Eren’i kendisinden güçlü olarak gördüğünü temsil ediyordu ama yapacak bir şey yoktu.
“Anlat bakalım Erenos,” dedi Gornak. Eren isminin yanlış söylendiğinin farkındaydı ama biraz öncesine kadar zaten takma isim kullanmak istiyordu ve aklına bir isim gelmediği için mecburiyeten kendi ismini söylemişti. Yani bu yanlışlık onun için iyi olabilirdi.
“Baksanıza siz hiç Gecura’yı gördünüz mü? Ne bileyim belki bir yerde sohbet falan etmişsinizdir,” dedi Eren.
“Gecura mı? Elçi falan mısın yoksa? Melek misin sen?” dedi Gornak.
O kadar yolu birlikte yürüdüler ve Eren’in hala bir insan olduğuna inanamıyordu. Katliam çıkarıp güçlenmeye çalışan insanlar bile bu kadar canavarın ortasında, Eren kadar rahat olamazlardı.
“Ne? Ha yok. Galiba beni buraya yine o getirdi ama geldiğimden beri onu göremiyorum,” dedi.
Goblinler Tanrıçaları Gecura’nın bir insanı Mordrath’a çağırdığını duyduklarında, insanı gördüklerinden daha fazla şaşırdılar. Elbette bir insan intihar etmek için de olsa Mordrath’a gelebilirdi ancak Gecura neden bir insanı Mordrath’a çağırsın ki? Dahası, nasıl çağırabilir ki?
Gecura yüz yılı aşkın zamandır hiçbir rüyada veya gerçeklikte görünmediği için şimdiki çocuklar onu yalnızca bir şehir efsanesi olarak biliyorlardı. Köyün yaşlıları anne ve babalarından aktarılan, gerçeklik algımızı yeniden yazabilecek bu figürü aktarmaya devam etmeselerdi muhtemelen şimdiye çoktan unutulmuştu.
Gecura, uzayın derinliklerinden çekilerek alınmış gibi görünen koyu mavi ve lacivert tonlarındaki elbisesi, elbisesiyle mükemmel bir uyum sağlayan ve evrenin bir parçasını içinde barındırıyor gibi hissettiren uzun ve dalgalı saçlarıyla birlikte yaşayanların hafızalarından silinmişti.
Yalnızca şamanlar ve şefler bir gün Gecura’nın yeniden döneceğini ve canavarları, insanların anlamsız katliam arzusundan kurtaracağını söylüyorlar, diğerleri ise bunun unutulmuş bir hikâye olduğunu kabul ediyorlardı.
Gornak, Gecura hakkında bildiği her şeyi anlattıktan sonra Eren’in bildiklerini öğrenmek için ondan da aynı şekilde bildiklerini paylaşmasını istedi. Ancak Gecura hakkında hiçbir şey bilmiyordu. Ne anlatabilirdi ki?
Rüyalarında Gecura ile bu diyara geldiğinden başka hiçbir şey söyleyemedi. Boros ve Gornak o sırada karşılarındaki insana güvenmekle, insanın sırf canavarların içine kaynaşmak için yalan söylediğini düşünmek arasında gidip geliyorlardı. Şu an için yapabilecekleri tek şey tanrıçalarının bir planı olduğuna güvenmek ve Eren’i Mordrath’a kabul etmekti.
Hemen bir plan yaptılar. En iyi seçeneklerini akıllıca kullanmalıydılar. Madem bu riske giriyorlardı, o halede getirisini de planlamalıydılar.
Ertesi gün Eren’in kendi dünyasına gidip gitmediğini kontrol ettikten sonra kalabalığı meydanda toplayacaklar ve canavar-insan ilişkilerini güçlendirmek için Eren ile sanki çok yakın arkadaş gibi davranacaklardı.
En iyi ama en düşüncesiz planları buydu. Eren’in yanlış bir hareketinde tüm goblinler Mordrath’ın geri kalanından dışlanabilirdi.
Gornak hayatı boyunca eline ufak bir parça umut geçmesi için dua ediyor, insanların canavarlara saldırmadığı bir gelecek için çırpınıyordu. Sonunda duaları kabul olmuş ve önlerinde, sözde “Gecura” tarafından ufak bir umut ışığı yakılmıştı.
Bu fırsatın geri tepmesine izin vermemeliydi. Her şeyiyle bu mücadeleye dahil olması gerektiğinin farkındaydı. En azından insanın yanında durup sorumluluğu üstlenerek bu görevi kabul etmeliydi.
Böylelikle ertesi gün Eren’in ortadan yok olmadığını görünce planlarını gerçekleştirmek için ilk adımı atmaya başladılar.
Odaya girdiklerinde Eren sanki ölüm uykusundaymış gibi yatmaya devam ediyordu. Onu ne kadar dürtseler de asla uyanmıyor, kılını dahi kıpırdatmıyordu. Boros mızrağını yatay tutarak Eren’e zarar vermeyecek şekilde, mızrağın tahta kısmıyla sert bir vuruş yaptı.
Eren hala uyanmıyordu. Ne denerlerse denesinler -ki yatağı hanın ikinci katından aşağı atmayı bile denediler- uykusunu bölme gibi bir niyeti yoktu. Yalnızca ara sıra anlaşılamaz kelimeler sarf ediyor, sırıtıyor ve uyku pozisyonunu değiştiriyordu. İş iyice ciddiye binmişti. Ona zarar da verseler, çocukcağız gözlerini açmaya hiçbir şekilde tenezzül etmiyordu.
Boros’un aklına gelenler arasında uygulanabilecek tek bir fikir vardı, karnını yararak acıyla uyanmasını sağlayabilirdi. Elbette Gornak buna izin vermedi ve sonunda Eren’in başında dikilerek uyanmasını beklemek zorunda kaldılar.
Eren sanki hayatında hiç böyle bir uyku çekmemişçesine esneyerek gözlerini açtı ve olan bitenden habersiz “Ne oldu?” diye sordu.
Boros ve Gornak’ın yanında orkların şefi Mafa vardı. Mafa kadın olmasına rağmen şef olmayı başarabilmişti. Fiziksel olarak kuvvetli görünmese de orklar arasında büyü kullanabilen tek kişiydi ve çok kuvvetli olmasa da geçen yıl ikinci seviye büyü yapabilmeye başlamıştı.
Bu durum Mordrath’ın güç dengesini bozduğu için bazı kabileler orklarla anlaşırken bazıları ise Mordrath yönetiminin periler veya elflerde olmasının insanlığa karşı kendilerini daha iyi savunabilecekleri anlamına geldiğine inanıyordu.
Mordrath’ta her kabile için farklı önemler vardır. Örneğin yaygın olarak bilinen cüceler demircilikte, goblinler avlanmakta, elfler tarım ve hayvancılıkta iyiyken orklar ise kaba güç gerektiren hemen her konuda iyiydiler. Bu yüzden cüceler ve orklar genellikle bir arada çalışırlardı.
Elfler ise avlanmaya ihtiyaçları olmamakla birlikte istediklerinde yukarıdakilerden herhangi birini yapabilecek kapasitede varlıklardı. Periler veya kutsal ruhlar ise tarafsızlardı. Bu bağlamda Mordrath’ın yönetimi elflere ait olmalıydı çünkü hem insani görünümleri ile birlikte insanlarla pazarlığa oturabilecek, hem kutsal ruhlarla konuşabilecek, hem de az önce saydıklarımızdan herhangi birisi için bir başka kabileyle anlaşmalarına gerek olmayacaktı. Elbette bu da zaten tek başına güçlü olan elflerin bundan böyle daha güçlü olması anlamına geliyordu.
Önümüzdeki hafta yapılacak toplantı da tam da bu konuyu ele alacaktı. Cüceler ve goblinler yönetimin orklara aktarılması gerektiğini düşünürken elfler koltuklarını bırakmayı hiç düşünmüyordu. Yine de bu yaratıklar artık medenileşmeleri gerektiğinin farkındaydı ve savaşın yalnızca daha fazla kayba yol açacağını bildiklerinden dolayı bunu basit münazaralar ile çözmeye çalışıyorlardı.
Mafa’nın Eren’den istediği de buydu. Canavarlardan korkmayan ve muhtemelen zararsız olan bir insanla iyi ilişkiler yürütmesi çok daha kolaydı. Eğer ki bu toplantıya yanında uzlaştırılmış bir insanı götürürse şüphesiz Mafa, Mordrath’ın yeni şefi olacaktı.
Mafa hiperaktif bir kadın olarak yanına oturdu ve Eren’in sırtına hafif bir vuruş yaparak gülmeye başladı. “Hiçbir şeyden haberin yok değil mi?” dedi. Bu “hafif” vuruş Eren için biraz can sıkıcıydı çünkü beklenmedik bir el şakasıyıd.
O da biraz gülümseyerek Mafa’nın anladığı durumu onaylamış oldu. Şimdi bütün bunları Eren’e anlatma zamanı gelmişti.
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.
Ne oldu da tavernaya gitmeye karar verdiler onun yerine niye köyde konuşmadılar. Cok fazla açıklama yapılmadan sekanslar bir anda atlama yapıyor.
Uysal bir insan görme şokuyla yalnızca Eren’i takip ediyorlar