4.Bölüm “Kendini Bir Yere Koymak”

76 0 25 Ağustos 2024

Polis memuru, bilgisayar ekranındaki karanlık silüeti işaret ediyordu.
“Bu kişiden bahsediyorsunuz sanırım.” Sokağımızdaki kamera kayıtlarını izliyorduk. Kuşların kendini cama çarpa çarpa öldürdükleri o gecenin sokak kayıtlarıydı. Siyah kapuşonlu ve deri ceketli bir adamın bize saldırdığından bahsetmiştik. Kayıttaki kişi de oydu. 

“Evet, bu o.” dedi Ilgaz. Göğsünün mosmor olmasına sebep olan adama kaşları çatık halde gözleri dikilmişti. 

Kamera kayıtlarının olması bizim için büyük şanstı. Annemle babam bunun liseli çocuklar tarafından yapılan bir şaka olduğunu düşünüp önemsemedikleri belliydi. Şimdi annem bu adamı görünce, işin ciddiyetini kavrayabilmişti. Bakışlarının sertleşmesinden ve ne zaman kaybetme riski olan bir dava üzerinde çalışırsa bedeninin aldığı savaşçı pozisyonuna girmiş olmasından, gerildiğini anlayabiliyordum. Her ne kadar o gecenin sabahında pencereden dışarıya baktığımda yerde ölü kuşların izine rastlayamamış olsam da ve uydurduğum kanlı balon yalanıyla baş başa kalmış olsak da, onların düşündüğü gibi çoluk çocuğun değil de ciddiye alınacak birilerinin şakasına maruz kaldığımızı kabullenmişlerdi.

Ben, iki kişi olduğunu hatırlıyordum. Ilgaz görmemiş olsa da, bir de kadın vardı. Ancak kayıtlarda sürekli tek bir kişi görünüyordu ve kamera sadece kapımızın açıldığı sokağı çektiği için odalarımızın önünde neler yaşandığını göremiyorduk. Yine de polislere kadından bahsettim. Ilgaz biraz şaşırmış olsa da bana bir şey söylemedi. Muhtemelen kendince o gece ona neden bir kadın gördüğümü söylemediğimi düşünüyordu.

“Anlaşıldı. Görüntüye yaklaştıralım. Karanlıkta yüzünü seçemediğini söylemiştin, bakalım kameralar bize bir fikir verebilecek mi?” Bulanıktı. Olmayacaktı. Bu görüntülerle tanıyamayacaktık. Sadece.. Botunun fermuarında asılı olan uğur gözüme takılmıştı. Nerede görmüştüm ben bunu?

“Botuna yaklaştırabilir misiniz?” Hemen dediğim yapıldı. Polisle konuşurken kendimi rahat hissediyordum. Adli herhangi bir kurumda olmakta ve oradaki insanlarla konuşmakta rahat hissediyordum kendimi aslında. Bir suçlu olmamanın ve ailemin avukat olmasından kaynaklı bu ortamlarda çok bulunmamın etkileriydi.

“Dikkatini çeken bir şey mi var Mira?” Melih amca dava ile ilgilenmiyor olsa bile bizim yanımızda olmak ve yardımcı olmak burada bulunmak istemişti.

Melih amca ve ailesiyle kendimi bildim bileli bir araya gelirdik. Kızı Leyla da okulumuzda okuyordu. Leyla’yla fazla içli dışlı değildik ama hala ailecek oturduğumuz akşamlarda iyi vakit geçirirdik.

“Fermuarındaki uğuru daha önce gördüğüme eminim.” Kancası olan mor bir yıldız gibiydi. Işık aldığında parıldıyordu. Tarifi zordu. Loş ışıkta bile nasıl parladığı gözlerimin önünden geçtiğinde fark ettim. Nerede gördüğümü. Ayağa fırladım. Kaşlarım çatılmıştı.. İnsanların bakışlarını bana dikmesi uzun süre beni rahatsız etmemişti çünkü beni rahatsız eden başka bir şey vardı.

“Tolga.” Herkes bana bakıyor ve her ne düşünüyorsam bir an önce dökülmemi bekliyordu.

“Hastanedeyken bu adam Tolga’yı görmeye geldi. Kabus görüyorum sanmıştım.” Küçücük odada bana duyulan hayal kırıklığını yansıtan pofurdamalar duyuldu. Sadece Melih amca beni ciddiye almıştı. İçimden ona teşekkür ettim. Deli olduğuma inanmama izin vermediği için. Yine de gördüğüm tepkiden dolayı biraz utanmış, kötü hissetmiştim. Acaba gerçekten kabusumu gerçekmiş gibi mi anlatmıştım? Ancak o uğuru görene kadar.. bunu gördüğümü bile hatırlamıyordum. Emin olamadım. Geri de alamadım. Gurur yapmıştım. İfademe kabusumu gerçekten görmüşüm gibi -belki de gerçekti- eklettim ve merkezden çıktık. Bu konuda yapabildiğimiz tek şey şikayette bulunup iki haftadır görmediğim psikologumu görmek oldu. Annem çoktan randevumu ayarlamıştı. Bence oğullarının da ihtiyacı vardı terapiye ancak annem maalesef onları buna ikna edecek kadar konuşmayı başaramıyordu. Çıktığımız gibi Ilgaz toz olmayı başarmıştı bile.

Emre abi’nin yanına gitmeden önce bir lokantada yemek yedik ve havanın yeni yeni ısınmaya başladığı ve güneşin henüz insanın içini ısıtmayan başladığı günlerden bugün, Paşalar sokaklarında annemle birlikte yürüdük.

***

Geniş bir terasa sahip iki katlı binanın önünde arabayla durmuştuk. Emre abi’nin ofisiydi. Terasın korkuluklarına da sarmalanmış, evimizin önündeki parkta bulunan çiçekler buraya geldiğimde yabancı hissetmememi sağlıyordu.

“Korkma Mira. Birileri size şaka yapmaya çalışmıştır. Bir şey çıkmaz bu olaydan.” Başımı salladım. Zaten ben de öyle düşünüyordum. Sadece biraz.. ağır bir şakaydı ve Ilgaz bunu yapanı bulma konusunda garip konuştuğu için sanki onunla uğraşmaya çalıştılar gibi gelmişti. Saçma sapan insanlara bulaşıp bulaşmadığından endişe ediyordum. Sonra şüphelerim Tolga’ya doğru kaydı.. Emin değildim hiçbir şeyden. Ilgaz’a karşı gözümü açık tutacaktım ve bir şey fark edersem annemden yardım isteyecektim.

“Bir saat sonra seni alırım.” dedi annem bir süre daha korkmamam için bana telkin verdikten sonra. Ben arabadan inmek üzereyken kolumdan tuttu son bir şey söylemek için.

“İyi olmanı istiyorum Mira. Her şey bunun için tamam mı? Seni hasta eden her ne ise içinden at onu.” Sadece bu olaydan bahsetmiyordu. Genel ruh halimden bahsediyordu. Endişeliydi. Yanağıma bir öpücük kondurdu. Gözlerim dolmuştu. Kafamın içindeki aptal canavarın ne yapmaya çalıştığını bilmiyordum ki. Kuruntularıyla beni boğuyor mu uyarıyor mu anlayamıyordum ama beni öyle daraltıyordu ki.. Ruhumu avcunun içine almış keyfine göre yumruklarının arasında hamur gibi oynuyordu sanki.

Dolu gözlerimi ona diktiğimde bana bir saniyeliğine sarılıp hafifçe sırtımı sıvazladı.

“Hadi bakalım.” Durmuş olan arabayı tekrar çalıştırırken indim ve gitmesini izledim. Aptal gölgeye karşı tek ihtiyacım olan buydu belki de. Sarılmak. Daha iyi hissetmiştim bile. Yine de Emre abi’yle güzel kokulu çiçeklerin arasında bir kahve içip dertlerimi dökmek fikri hep cazip gelecekti. Ayrıca Türk kahvesinin acılığını ilk defa sevdiğim yerdi. Her içişimde burası aklıma gelecekti.


“Toparlamamız gerekiyor.” dedi Emre abi, bir saattir durmadan konuşmam sonunda durduğunda. Seans süremi çoktan aşmıştım ancak bugün başka hastası olmadığı için uzatabileceğimizi söylemişti. Notlarına göz atıyordu. Hangi birini önüme getirecekti, merak ediyordum.

“Balkona geçmek ister misin? Kahve içerken konuşmaya devam edebiliriz.”

“Tabii, isterim.” Seans boyunca gözlerimi balkondaki çiçeklerden alamadığımı fark etmiş olsa gerekti.

“Tolgaya karşı nasıl hissediyorsun?”

Tolga yazın olan ilk olayda hastaneden dönüp geldiğinde, geceleri kabuslardan uyuyamaz olmuştum ve kalkıp sürekli Tolga’yı kontrol etmeye giderdim. Uzun süredir onu kontrole gitmemiştim. En azından.. iki aydır.

“Yine aynı şeyi yaşarsak.. aynı şeyleri yaparım gibi.” Başıyla onayladı. Seansta daha çok son iki haftadır neler yaptığımdan ve düşüncelerimden bahsetmiştim. Duygularımdan konuşmaya vakit kalmamıştı.

“Ama iyileştiğinden bahsettin. Hastalığı tanı almadığı için nüksetmesinden hala haklı olarak ailecek endişe duyduğunuzu biliyorum. Garip bir tepki vermiyorsun. Sadece sana zarar vermemesi için çabalıyoruz.” Ekleyecek bir şeyim olup olmadığına baktı ve devam etti.

“Bir süre daha hastalığın seyrinin iyi gitmesi durumda bu endişeniz yok olacaktır. Maalesef ki şimdilik taşıman gereken bir yük olacak bu Mira.” Bunu biliyordum. Kahvemden ikinci yudumumu aldım. Bu acılık iyi hissettiriyordu. 

Çiçekler henüz tomurcuklanmışlardı. Aslında erkendi ama hava o kadar güzeldi ki.. Onları kandırıyor olmasından ve aniden soğuyup fırrtınalar estirip doğmakta olan çiçeklerin canını acıtmasından korkuyordum. Geçen sene kamelyamdakilere olduğu gibi. Belki de Tolga’ya da böyle bakıyordum. Canı acıyacak ve solacak bir çiçek gibi.

“Şu olay.” Günün konusuydu.

“Daha soğukkanlısın. Diğer konulara nispeten.” Aklımı kurcalayan şeyleri göstermemeyi tercih etmiştim bu konuda ama evet daha az sıkıntı çekiyordum.

“Kötü bir şaka. Hah?”

“Öyle oldu.”

“Olaydan sonra şakayı yapan ve Ilgaz’a saldıran adamı tekrar gördüğün yönünde ifade vermişsin. Sen gelmeden önce aradılar. Bu olayda danışmanlık yapıyor olduğum için dava dosyası incelemem için gönderildi. Bana anlattıklarına ek olarak ifadelerinizi okudum.” Bundan hiç bahsetmemişti. İfadeyi vereli de alt tarafı birkaç saat olmuştu. Boşu boşuna mı bana tekrar o anları yaşatmıştı? Bugün bu olayın üzerinde durduğum iki etmişti.

“Melih bey aradığında kabus mu rüya mı ayırt edemediğin bir kısımdan bahsetti. İfadene de sonradan eklenen. Oraya gerçekten olduğunu söylemişsin ancak bana kabus olduğunu söyledin. Buradan başlayabiliriz. Ayırt etmekte zorlanıyor musun?” Yoksa yalan mı söylüyorum? Bunu soruyordu. Biraz incinmiştim açıkçası ama evet, tutarsız davranmıştım. Nereden bilebilirdim dava dosyasını okuduğunu.. Emin gibiydim aslında bunun gerçek olduğuna ama.. uyduruyormuşum gibi davranıldığında kendimden şüphe ettim. Şimdi ben de bilmiyordum.

“Görüntülerdeki uğuru görünce onun bir kabus değil gerçek olduğunu düşündüm.”

“Daha önce fark etmemiştin yani?”

“Hayır.” Kahvemden bir yudum daha aldım.

“Anladım..”dedi ve ekledi “..Bunu konuşmamıza gerek yok bence. Hastane kayıtlarından aynı adamı görüp görmediğini inceleyeceklermiş zaten.” İyi olurdu.

“Islak kek ister misin?” Paşalarda güzel tatlılar yapan bir pastane vardı ve arada ıslak kek çıkarırlardı. O keklerdendi, görünce tanımıştım. Bir çatal alıp ağzıma attım.

“Değişime biraz direnç gösterdiğini düşünüyorum. Halbuki hiçbir şeyi değiştirmeden daha iyi ya da daha kötü hissedemeyiz değil mi?”dedi. Anlattığım hangi şeyden yola çıkarak bunu demişti anlamaya çalışıyordum. Kafasını kaldırmadan bana dikti gözlerini ve gülümsedi. Bu bakışı tanıyordum. Beni konfor alanımdan çıkartacak bir şey yaptıracaktı yine. Her bu gülüşü attığında öyle söylerdi. Halbuki ona seçmelerin nasıl bir felaket olduğundan bahsetmiştim.

“Tolga’nın arkadaşından bahsettin bugün sıkça.”

“Demir?” Daha çok yüzme takımına katılmamı, koroya katılmamı ya da belki de müdürün yerine çıkıp konuşma yapmamı falan tavsiye edeceğini düşünmüştüm. Korkumun üzerine yürüyüp onu yenmem gerektiğini falan söyleyecek diyordum. Demir’den bahsedeceği aklıma gelmemişti. Belki de Demir’in de buluşmak için ısrar ettiğini söylememeliydim. En azından odama tırmandığından ve bana söylediklerinden bahsetmemiştim. Özellikle evden kaçmakla ilgili kısmı.. Öyle yapardım tabii sonra ailem bizi ayrı ayrı kulelere kapatırdı.

“Evet. Sosyal çevrende yer almaya çalışıyor gibi değil mi sence de?” Öyleydi ve nedenini anlayamadığım her şeye duyduğum gibi bu duruma da rahatsızlık duyuyordum. Tolga ile olduğumuz zamanları anlıyordum ancak bir avuç yeni liseli ile takılmak istemesi bana anlamsız geliyordu. O çok büyük olduğundan değildi de.. Lise 2’ye geçmek ve Lise 3’e geçmek farklıydı işte.

“Bu konudaki düşüncelerin, Demiri sınıflandırıyorsun ve ona arkadaş olma fırsatını tanımayı reddediyorsun. Belki de hayatında ona da bir köşe ayırmalısın, ne dersin?”

“Sınıflandırmak ne demek?” Burnundan kayan gözlüğünü geri itti.

“Demiri üst sınıflardan olduğu için ve de.. anladığım kadarıyla biraz da yakışıklı bulduğun için, sizle takılmaya uygun görmüyorsun.” Vücudumun ısınmaya başladığını hissediyordum. Yutkundum ve yüzümün kızarmamasını umdum. Anlattıklarımdan nasıl bunu çıkarmıştı?

“Yani senin düşüncelerine göre, istediği herkesle arkadaş olabilir. Sizi seçmesi seni rahatsız ediyor, henüz anlayamadığım bir sebepten.” İma yaptığına inanamıyordum!

“Ama öyle değil mi? İstediği herkesle arkadaş olabilir. Neden biz?” O etraftayken rahatsız hissediyordum kendimi. Arkadaş ortamımı konfor alanım olmaktan çıkarıyor, beni tetikliyordu. İstediği kadar yakışıklı olsun, onda katlanamadığım şeyler vardı. Beni zorlamasından da hoşlanmamıştım. Yani belki biraz hoşlanmıştım, benim de onlarla olmamı istemesinden ama.. bilemiyordum.

“Belki de aradığı bir şeyi sizle bulmuştur. Ailesinden sadece ablasının yanında olduğunu ve henüz anlatmadığı birtakım aile dramasının içinde olduğundan bahsettin. Sizlerin samimiyeti ona iyi geliyor olabilir mi?” Duraksadım. Birkaç defa söylediklerini kafamda döndürdüm. Mantıklıydı.

“Tolga da sen de hassas bir dönemden geçiyorsunuz. O da böyle hissediyorsa, sizinle vakit geçirmek iyi geliyordur.” Belki de böyleydi. Atak geçirdiğimi görmüştü ve bana oldukça kibar davranmıştı. Belki garip bulduğum ya da hoşuma gitmeyen tavırları vardı ama bu onu kötü biri yapmazdı. Kendimi Demir’i uzak tutmaya çalıştığım için kötü hissetmiştim. İhtiyacı vardı belki de bize. Sessizliğimi Emre abi böldü.

“Sanırım bu konuda bir çözüme ulaştık. Öyle değil mi?” Gülümsedim ve başımla onayladım. Kahvemin son yudumunu da almıştım.

“Kahve için teşekkürler.” Teras kapısından ofise bakınca duvar saatini görmüştüm. Bir saatlik seans biteli saat olmuştu.

“Bugün için bu kadar yeter desek mi?” dedim. Yorulmuştum.

“Son birkaç şey.. Anneni seni alması için aramama izin ver ve o gelene kadar daha konuşalım olur mu?” O, annemi aramaya gittiğinde bir süre etrafı seyrettim.

“Peki. Kabus ya da rüyan hakkında neler hatırlıyorsun?” İfademi okumuştu, daha önce de anlattırmıştı.. Şimdi tekrar soruyordu.

“O adam geldi, ben uyandım ve bana uyumamı söyledi ben de uyudum çünkü çok uykum vardı. Son hatırladığım Tolga’nın başında olduğu.. ve elinde bir tüp vardı.” Aklımı başımdan alan detay bu olmuştu. Nasıl unutabilirdim? Her şey çok bulanıktı ve üzerine konuştukça hatırlıyordum. Bunun için ısrarla soruyordu belki de.

Tüpteki şey her ne ise ben uyuyakaldığımda Tolga’ya onu içiriyordu ve Tolga biraz kan kustuktan sonra iyileşmişti. Affedilebilir bir yan etkiydi belki de, tanı alamayan bir hastalığın ilacı için.

“Tüp?” İçirdiğini kimseye söylemek istemiyordum.

“Evet. Belki de bir kabustan ibaretti. Bilemiyorum..” Gerçekle kabuslarım karışmış gibiydi ve tüylerimi ürpertiyordu.

“Tüpün içinde ne vardı?”

“Karanlıktı. Görmedim. Ya da aklım bu detayı kabusuma işlemeyi unuttu, bilmiyorum.”

“Anlıyorum.” Konunun üstünü tekrar kapattı. Daha sonra tekrar açacağına emindim.

“Kendini nasıl hissediyorsun şuan? Bugün?”

“Şuan iyiyim. Aslında.. o aptal şaka beni hiç korkutmayabilirdi bile. Gece bir araştırma yapıyordum ve o sırada olunca olay biraz zorlandım atlatmakta.”

“Ne araştırması?” Söyleyip söylememekte kararsız kaldığım bir anda belki de Emre abi bana yardım eder düşüncesiyle her şeyi döküldüm.

“Tolga’nın hastalığının bir tanısı olduğunu düşünüyorum. Sema Hanım’ın bilgisayarında gördüm. Benim makaleyi gördüğümü fark edince susmamı işaret edip kapattı. Ama ben aklımda kalan birkaç kelimeyle o gece makaleyi buldum.. Tanı olursa tedavi olur değil mi?”

“Evet öyle ancak.. doktor Hanım bunu sizden sakladıysa ya tedavi olmadığı için ya da tanı Tolga’ya uymadığı için olabilir. Yani bunu fazla kurcalamamanı ve doktorunuza güvenmeni öneririm. Eğer tekrar ihtiyaç olursa bu konuyu en uygun şekilde size aktaracaktır.” Merak etmiştim aramıştım ve okumuştum. Ne vardı ki bunda? Yüzünde sahte bir gülümseme vardı. Hoşlanmamıştı gizlice araştırma yapmamdan, ben de daha fazla konuşmamaya karar verdim. Neden bu kadar gerildiğini anlayamamıştım. Arabamızın geldiğini gördüm ve Emre abi’yle vedalaşıp çıktım. Terastan bizi izliyordu. Arabada otururken el salladım, başıyla selamımı aldı ve ayrıldık.

Yorumlar

Bir yanıt yazın

Ayarlar

×

Bölümler

×

Metin Raporla