Merhaba sevgili okuyucu, haftanın yeni bölümü ile karşınızdayım!
Bundan sonra sadece haftanın bir günü, ÇARŞAMBA AKŞAMLARI yeni bölüm yayınlanacaktır.
Beğenirseniz oy vermeyi ve yorum bırakmayı unutmayın lütfen 🎀
Keyifli okumalar ✨
——————————————————————————————–
(Tolga’nın gözünden..)
Birbiri içinden akan sıcak kanın sesi kafamın içerisinde, bir çınlama eşliğinde yankılanıyordu. Ada’ya bakamıyordum. Bakamazdım. Bu riski alamazdım. Dönüp uzaklaşmayı seçtim.
“Tolga. Tolga?”
“Napıyor o öyle? Ucube.” diyordu Rabia benim için, Ada ile Yasemin’e dönerek.
Sanki koridorun diğer ucunda değil de, kulağımın dibinde yüksek sesle konuşuyorlardı hakkımda. Ucube. Ucubeydim. Durduramıyordum ve durmadan kafamı sallıyordum. Ne zaman anlayacaktım? Kafamı sallamak duyduğum açlığı ve aşırı gelişmiş duyularımı durdurmayacaktı. Sadece kendimi rezil ediyordum. Erkekler tuvaletine saklandım. Gözbebeklerimin çevreleri kırmızıydı. Kanlı gözlerime uzun uzun baktım. Yutkundum. Kendime gelebilmek umuduyla yüzümü yıkadım. Kalp atışlarım hayatımda hiç olmadığı kadar canlıydı.
Ada’ya yapışıp vücudundaki tüm kanı çekmemek için elimden geleni yapmıştım. Açlığım büyümeden ondan uzaklaşmıştım. Bu açlığı getiren tek şey ise şah damarına bakmak olmuştu…
Vampirlikle baş edemiyordum. Yarın köye gidecektik ve kaçacak yerim de olmayacaktı. Herkes için tehlikeydim ben.
Bu gece Demir ve Kami bize yemeğe geleceklerdi. Onlarla gece çıkmalıydık ve bana kendimi nasıl kontrol edeceğimi öğretmelilerdi. Bana her ne yapacaklarsa.. yapmaları gerekiyordu. Gözlerimdeki kırmızılık hala geçmemişti. Açlık da dinmiyordu. Binanın içinde ne kadar atan nabız var ise kafamın içindeydi. Bir kalp atışı bana kalbim kadar yakındı. Tuvalete girdiğimden beri görmezden gelmeye çalışıyordum ancak biliyordum ki kabinlerden biri doluydu. Vücudum onun canının arzusuyla yanıp tutuşuyordu. Yutkundum. Ucube. Canavar. Lavaboya yaslanmış ellerimle yüzümü kapatmıştım. Pisliğin tekiydim ben. Derin nefesler alıyor veriyordum. Geçmiyordu. Demir’i aramalıydım belki. O bana kan bulabilirdi. Geçen gece verdikleri kan torbası gibi bir şey mesela. Demir’e yerimi ve kana ihtiyacım olduğunu mesaj attım. Yüzümü tekrar yıkadım.
Kabinin kapısı açıldı. Ellerimi yüzümden çekmedim. Her kim ise o çıkana kadar böyle kalmalıydım. Çünkü bilmiyordum, nasıl göründüğümü. Hissediyordum, vampiri neredeyse kontrol altına alacaktım. Az kalmıştı, zamana ihtiyacım vardı.
“Vay, Tolga?” Hayır. Hayır, hayır, hayır..
“Efe?”
“Sesine noldu len senin? Hasta mı oldun, kıyamam. Ilgaz kötü mü bakıyor sana.” Gülüyordu, şerefsiz. Cevap vermemeliydim. Sinirleniyordum ve hemen buradan gitmesine ihtiyacım vardı. Çeşmeyi kapattı ve ıslak ellerini üzerime sürüp gülmeye devam edince, öfkemi kontrol edemedim.
Boğazına sarıldığım gibi kabinin birine soktum onu. Kabin duvarına yapıştırmıştım. Gücümü kontrol edemiyordum. Ölsün istiyordum. Ölsün. Boğazını elimde paramparça edebileceğimi bilmek bana haz veriyordu. Ağzından kan geldiğinde kontrolümü yitirdim.
“Sessiz ol.” dedim ve sustu Efe. Bir vampirin emrine karşı gelememişti. Ona konuşabileceğini söylemediğim sürece konuşamayacaktı. Üzerinde kontrolüm olması bana haz veriyordu.
Gözlerindeki korku ve avuç içlerimdeki yüksek nabız.. Bayılmıştım buna. Mutluluk, gülüşüme yayıldı. Boynunu ısırdım. Taze ve sıcak sıvı boğazımdan hücrelerime aktı. Konuşmuyor ancak bırakmam için çırpınıyordu. Korkudan kaçırdığı sidiğin kokusu bile lezzetinin önüne geçemiyordu.
“Tolga?” Demir buradaydı. Beni Efe’den ayırdı. Demir’i ittim. Gitmesini istiyordum. O kim oluyordu da yemeğimi bölüyordu? İtmemle çarptığı ayna ve lavabo parçalanıp etrafa saçıldı. Su borusu patlamış üzerimize fışkırıyordu. Demir’in yüzü değişti. Beni kabinin dışına fırlattı. Kalktığımda kimse yoktu. Efe’yi alıp gitmişti. Açtım ve yemeğimi çalmıştı. Yerlere saçılmış ayna parçalarını avucumun içinde sıktım. Oluşan yarıklardan kanım akıyor ancak öfkem dinmediği gibi canım da acımıyordu. İnsana ihtiyacım vardı. Beslenmeliydim. Öldürmeliydim. Gözlerimi kapattım ve sesleri dinledim. Bana en yakın atan kalbe odaklandım. İşte. Koridorun diğer ucunda biri vardı. Tuvaletten çıkmış avımın peşinden gidecektim ki Demir kolumdan tuttuğu gibi beni sırtlayıp hayatımda hiçbir araç ile erişmediğim kadar yüksek bir hızla evlerinin önüne götürdü. En fazla birkaç dakika süren yolculuk midemin altını üstüne getirmeye yetmişti. Alışık değildim buna sonuçta. Hızlı toparlanmamsa sevindiriciydi. Belki de vampir olmak o kadar da kötü bir şey değildi.
Beni sırtından alıp yere yapıştırmıştı. Hafifçe doğrulup oturduğumda suratıma yapışan bir otu fırlatıp attım. Baykuşun durmadan öttüğü ormanın içindeydim. Bugün de orada ve ötmeye devam ediyordu. Yemeğimi çaldığı yetmezmiş gibi beni bu gamlı baykuşun haricinde hiçbir şeyin olmadığı evlerinin önüne getirmişti. Demir’den nefret ediyordum. Yoluma çıkıyordu. Hep yoluma çıkacaktı. Ölmeliydi. Vampirlere özgü bir hızla kalktım ve ona birkaç yumruk savurdum. Hiçbirine yakalanmamayı ve hatta birinde elimi tutup beni fırlatmayı başardı. Kalkıp onun yaptığı gibi, bir vampir gibi hızla üstüne koşmak istedim ama ne kadar zorlarsam zorlayayım kendimi, başaramıyordum. Duramazdım. Ölmeliydi.
“Tolga. Kendine gel.” Tekrar ona saldırmaya yeltendiğimde beni itti. Uçup ağaca çarptım. Ölmeli. Ölmeliydi.
“Kami! Çabuk ol.” İlk defa hızlı koşmayı başarmıştım. Demir’in boğazına sarıldım. Beni tutup çatıya çıkardı sonra da aşağı bıraktı. Gögüs kafesimde bir şeylerin kırıldığını hissetmiştim. Acıdan kalkamamıştım.
“Sonunda biraz sakinleştin.” Çatının kıyısına oturmuş bana gülümsüyordu. Kami geldiğinde kayboldu.
“Al şunları.” dedi Kami elindeki kan torbalarını yere fırlattığında. Torba istemiyordum ben. Taze bir şeylerin kokusunu alıyordum evden. Efe burada olmalıydı. Eve bakıp hırlıyordum. Kami sivri uçlu ince uzun topuklu siyah botuyla beni sırtüstü yatırıp üzerime bastı. Güneş tepedeyken sürekli giydiği pelerine benzeyen pardösüsünün içinden çıkardığı uzun tahta mızrağı karnıma sapladı. Görüşüm bulanırken tuhaf yüz maskesinin ardından bana bakışlarını gördüm. Keyifsizdi.. Hayal kırıklığına uğratmıştım..
Ayıldığımda bana getirdiği kan torbalarını tek tek içip bitirdim. Sakindim. Yeniden bendim. Düşünüyordum. Son bir saatte yaptığım her şeyi ben yapmıştım. Bir o kadar da ben yapmamıştım. Sanki bir şey kontrolümü ele geçirmişti. Ne hissettiğimi anlayamıyor ve hala yeni ayılmışlığın sersemliğini çekiyordum.
Mızrağı çıkardığım koca delik nasıl kapanmıştı, hayret ediyordum.
“Bu kadar hızlı iyileşmemeliydin.Tahtadan yapılmış şeyler bizi daha uzun süre yaralar.”diyordu Kami. Bir vampire göre bile anormaldim.
“Bir de daha güçlüsün. Biliyorsun.. fazla besleniyorum. Güneşte kalabilmek için. Yine de zor baş ettim seninle.” diye ekledi Demir.
“Ben.. özür dilerim. Aklımı yitirdim.. Gözüm döndü ve aklımdan geçenleri duymalıydınız.”
“Önüne çıkan her şeyin ölmesini istedin. İnsanları yemek ve öldürmek, cesetleri bir dağ gibi yığmak istedin. Değil mi?” dedi Kami. Soğuk ve üstünlük taslayan bir sesle. Üstündü de zaten. Kontrollüydü bir kere. Benim gibi ortalıkta kudurmuş köpek gibi insanlara saldırmıyordu. Bu işte yeniydim. Ben de bir gün onun gibi olabilmeyi istiyordum.
“Senden daha iyisini bekliyordum Tolga. Meğer ne kadar uygunmuşsun vampir olmaya. İnsanlığını tamamen kaybettin.” dedi Kami hayal kırıklığını bir kez daha suratıma vurarak.
“Buğra arıyordu seni. Telefonun salonda. Kıyafet getirdim birde. Üzerindekileri atmak istersin herhalde.” dedi Demir.
“Ben akşam için hazırlanıyor olacağım.” dedi ve kapı eşiğinde dikilmeyi bırakıp eve girdi Kami. Akşam.. bize yemeğe geleceklerdi tabii ya! Bok gibi hissediyordum kendimi. Suçluluk ve utanç beni yiyip bitiriyordu.
“Efe, iyi mi?”
“İyi. Öldürüyordun onu.” Zeminde oturuyordum. Gelip yere çömeldi benimle özel bir şey konuşmak ister gibi.
“Çevrendeki insanlardan beslenemezsin. Öldürürsen vicdanın kıyamete kadar susmayacak.” Demir duraksadı anlayıp anlamadığımdan emin olmak ister gibi. Sonrasında devam etti. “Yakalanabilirsin de. İnsanlar bizim avımızdır, bizim varlığımızı fark etmedikleri sürece. Bilenler var Tolga. Daha fazla insan duyarsa, bir savaş çıkar. Kendini ele veremezsin. Bizi ele veremezsin.” Boğazım düğümlenmişti. Utancımdan, dönüştüğüm şeyden, hiçbirinin benim kontrolümde gelişmemiş olmasından ağlıyordum. İnsanlara av gözüyle bakan bir yırtıcıya dönüşmüş olmaktan ağlıyordum. Demir’in gözlerine baktım ve merak ettim. Bu kibar adam da mı kendi isteği dışında dönüşmüştü?
Demir kalktı ve üstünü silkeledi. Bana elini uzattı ve ayağa kalkmama yardım etti. Bana sarıldı. Ona sarıldığımda göz pınarlarım tüm yaşlar bir şelale gibi akıp gitti.
Kolayca kapanmış olan mızrağın bıraktığı delik yara halindeydi. O yaranın bile neredeyse tamamen acısı kaybolmuştu. Son birkaç dakika içinde bedenimin yeni gibi olacağını hissediyordum. Çıkardığım okul formama baktım. Kanlar içindeydi, ortasında koca bir delik ve üzerinde ağaçlara takılıp oluştuğunu düşündüğüm kesikler vardı. Küçük ağaç kabukları ve biraz da reçine görmüştüm. Çöpe gidecekti ve bu gün yaptıklarımı unutacaktım. Formayı salondaki koltuğun kıyısına bıraktım.
“Okulda dağıttığım yerler ne olacak? Ya anlarlarsa?”
“Temizledim. Merak etme. Yine arkadaşının yanındayken bir şey hissedersen hemen beni ara.” dedi Demir.
“Tamam.”
“Tolga.. üzülme. Temel içgüdün artık bu ve sana ne söylediyse onu yaptın. Annem çok kızıyor ancak yeni kimliğin bu. Herkes torbalardan beslenen vampirler değiller. Sadece.. tanıdığın insanlardan ve kaybolduğu anlaşılabilecek insanlardan uzak durmalısın. Birde.. öldürmemelisin. Onlara zarar vermeden beslenmeyi öğrenmelisin. Gece seni ava çıkaracağım zaten. Öğreneceksin.” Bana yardım eli uzatması hem hoşuma gidiyordu hem sinirimi bozuyordu. Zorlamasalardı, dönüşmeyebilirdim. Sürekli hasta olurdum belki ama kimseyi öldürme tehlikem olmazdı. Ancak şimdi onlara ihtiyacım vardı. Demir’e karşı gelmedim. Beni dönüştürdükleri için bağırıp çağırmadım. Susmalıydım. Bir de Mira’yı ondan uzak tutmaya çalışmalıydım. Vampirlere güven olmayacağını bizzat kendim yaşayarak görmüştüm. Ne kadar kontrollü olurlarsa olsunlar, durmadan insanların av oluşundan bahseden biri her zaman tehlikeli olacaktı.
“Beni çarşıya bırakabilir misin? Gözüm dönmediğinde güçlerimi kullanmayı beceremiyorum da hala.” Bir saat öncesine kadar vücudumda gezinen enerji kaybolmuştu. Koşamıyordum. Demir arabayla beni çarşıya bırakıp ayrıldı. Biraz yürüyüp kafamı dağıttım sonra da akşam yemeğine katılmak için eve döndüm.
***
Akşam yemeğini idare etmeyi başarmıştım. Sakinliğimi korumuştum. Demir’in annemden kardeşimle ve arkadaşlarıyla birlikte yolculuğa çıkmak için izin koparmış olması biraz sinirimi bozmuştu ancak kalabalık olacaklar diye düşünüp kendimi rahatlatmaktan başka çarem yoktu.
“Cumartesi sabah köye gideceğiz. Bana acilen sakinleşmeyi öğretmelisiniz.” dedim Demir’in arabasına bindiğimde.
“Haberim var.” dedi Demir sakince. Mira’dan öğrenmişti. Hatta yemekte konuşulmuştu. Unutmuştum.
“Bize gideceğiz. Kami’nin senin için planları var.” dedi gülümseyerek.
“Yoksa? Yine mi? Hani ava çıkacaktık?” O zindan değildi, hayır..
“Nasıl öğreneceksin? Vaktimiz kısıtlı. Dönüşümünü tamamlamamız gerekiyor. Onu tamamlamadan da dışarı çıkıp avlanmaya çalışmak çok zor olacak.”
“Nasıl yani? Ben hala vampir değil miyim? Artık tamamen dönüştüğüm için yaşamadım mı o.. geçen gün olanları?”
“Sadece açlığa teslim olduğunda vampirsin. Şimdi bana dişlerini gösterebilir misin? İsteyerek?” Deniyordum ancak aptal gibi görünmekten başka bir işe yaramamıştı. Gülüyordu Demir.
“Dönüşürsen kontrol etmeyi de öğrenirsin.”
“Nasıl dönüşeceğim?”
“Deneyeceğiz.” dedi sadece evlerine geldiğimizde. Alışmıştım artık buraya.
“Peki ya dönüşünce güneş beni de yakarsa?” Arabadan inmiştik.
“Dönüşmen bile bu kadar sürmemeliydi. Bence sen.. güneşten hiçbir zaman etkilenmeyeceksin.” Kami kapıyı açtı. Ona nasıl hitap edeceğimi şaşırıyordum bazen. Gençti çünkü. Ancak yaşlıydı da. Kendimi Kami demeye alıştırıyordum.
“Bu gece benim için nasıl işkencelerin var, Kami?” dedim. Güldü.
“Takip et.” Bu kadının yüzünde neden adamakıllı mimik oynamıyordu? Tanıştığımız gün hiç böyle değildi. Bize yemeğe geldiklerinde bile neredeyse normal bir insan gibi sohbet etmişti ama artık ben ne zaman görsem ya histerik bir deli ya da bıkkın ev hanımları kadar ifadesizdi. Benden umudunu kestiği için mi bana surat yapıyordu anlayamamıştım.
Kami’yi takip ettim. Zindanın yerini de öğrenmiştim nasıl olsa. Beni tekrar aynı zincirlere bağladı. Demir koridorda gizlenmiş bir gömme dolabın içinden birkaç şişe ve fırça bırakıp gitti. Koridorda bir adamın yardım için çırpındığını duyabiliyordum. Sormaktan korkuyordum. Aklım oradayken elimi yakan şey dikkatimi tekrar Kami’ye topladı.
“Ne sürdün? Çok acıyor.” Güldü Kami.
“Seni zincirlerine bağlı tutacak bir şey. Daha önce de sürmüştük. Hatırla.” dedi ve sürmeye devam etti. Ellerime, ayaklarıma ve zincirlere. Daha sonra malzemelerini toplayıp odadan çıktı. Beklemek korkumu artırıyordu. Ne olacaktı şimdi? Kami geri geldi.
“Şimdi napıyoruz?” Gülüyordu.
“Bundan çok keyif alıyorum bak.” demekle yetindi. Solgun ve durgun gözleri keyifli görünüyordu yeniden.
“Yarın ailenin yanında döndüğünde kimseye zarar vermeden yaşamayı öğrenmiş olmak istiyorsan, tavsiyelerimi aklından çıkarmamaya çalış.” Kafamı salladım, dikkatle dinliyordum onu.
“Sırasıyla; gördüklerine, burnunla ve kulaklarınla duyduklarına alışmaya çalış. Hepsini biri ölmeden çözmeye çalış. Vicdan azabı seni sadece arada bırakır. Sen öğrenene kadar insanlar önünde ölmeye devam edecek. Sonunda içgüdülerinle barışıp bütünleşeceksin zaten..” Hiçbir şey anlamamıştım. O kadar salak biri değildim ama anlamamıştım işte. Saatine baktı ve konuşmaya devam etti.
“Nasıl yani ben..” Sözümü kesmişti.
“..Aileni kendinden korumak için tam 6 saatin var. İyi şanslar.” Gülümsedi ve çıktı. 6 saat demişti.
“Bekle. Merak ediyorum.. normalde dönüşmek bu kadar uzun sürer mi?”
“Hayır. Bir gün.. en fazla bir hafta sürer beslendiğinde.” Ben ise bana hastanede ilk defa kan içirdiklerinden bu yana sendeliyordum insanlık ve vampirlik arasında. Kami çıktıktan sonra içeri genç bir adam girdi. Korkuyor ve ağlıyor ancak kendini durduramıyor gibiydi. Elinde getirdiği hançeri kendine sapladığında çığlık attı. Hançeri çıkarttı. Suratımı buruşturmadan duramadım. Kami sayesinde hissettiği acının boyutunu öğrenmiştim. Gerildim. sakinleşmek için derin bir nefes aldım. Bu adam ben öğrenene kadar kendine zarar verecekti. Ona böyle emretmişlerdi. Bunu fark ettiğimde gözlerim kocaman açıldı.
Şaşkınlığım fazla uzun sürmedi. Kanın kokusu burnuma hoşça dokunmaya devam ettikçe görüşüm değişmeye başlamıştı. Değişiyordum. Yavaşlatmak için uğraştığım kalp atışlarım durmadan yükseliyordu. Avlanmak isteğiyle yanmaya başlamıştım. Adama bakamıyordum. Korkuyordum zincirlerimi kırıp onu öldürmekten. Bugün yeterince birinin canını almaya yaklaşmıştım. İstemsizce ağzımdan bir hırıltı kaçtı. Kendimden korkuyordum. Diğer yarım ile iktidar savaşı veriyorduk. Kafamı sallıyordum. Geçen sefer de böyle başlamıştı. Bakamadığım adamın omzundan akan al sıvı gözümün önünden gitmiyordu.
Gör ve duy, demişti Kami. Gör ve duy. Gözlerimi açtım. Sanki karşımdaki adam dışında her şey soluktu. Sanki etrafı görmüyordum. Hedefe kilitlenmek gibi. Genç adam tüm canlılığıyla karşımda dikiliyordu. Ne soluğumu ne nabzımı kontrol edemiyordum. Adam üzerindeki kan kurumaya başlamış hançeri tekrar kaldırdı ve sol koluna dirseğinden boydan bir kesik attı. Gözyaşları akan kanına karışıyordu. Ağlıyordu durmadan ve bu benim gram umurumda değildi. Zincirleri çekiştiriyordum ancak bir türlü kurtulamıyordum. Kami’nin sürdüğü sıvının ellerimi yaktığını hissediyordum. Adrenalin vücudumu sarmıştı. Adama yaklaşamıyordum. Belki de bana yaklaşmasını söylemeliydim. Kami’nin kendini yaralamasını istemesi gibi.
“Hey.” Bu ses benim miydi? Ne kadar kalındı. Derin nefesler alıp veriyordum konuşabilmek için. Ağzım kurumuştu. Zaman geçtikçe titremeye ve terlemeye de başlamıştım. Tekrar gücümü topladığımda adamın ağlamaktan şişmiş gözlerine odaklandım.
“Bana yaklaş.” dedim. Adamın gözlerinde ışıltı gördüğümde işe yaradığını anlamıştım. Sonunda doyacak olmanın mutluluğuyla gülüyordum ancak adam bana yaklaşmıyordu. Öylece gözlerimin içine bakıyordu. Tekrar titreyen elleriyle hançeri kaldırdı ve boğazına bastırdı. Göğsüne doğru bir çizgi çizip bıraktı. Kurumuş kanların üzerine taze kan iniyordu. Emir vermeyi becerememiştim. Ya da zayıftım.
Umudu kesmiştim artık. Ona erişemeyecektim. Sadece bakıyordum. Adam zayıf düşmüş yere yığılmıştı. Boşuna ölüyordu.
Gör ve duy, demişti Kami. Görüyordum.. ancak sadece avımı değil etrafı da canlı görüyordum şimdi. Renkler geri gelmişti. Tekrar insan mıydım? İnsana bakıyordum. Hala istiyordum onu ancak.. daha sakindim. İşe yarıyordu. Gözlerimi kapattım. Ciğerlerimi odayı kaplayan kokuyla doldurdum. Bendim. İçimden saldırmak gelmiyordu. Adamcağız yerde baygın yatıyordu. Ölmesini istemiyordum.
“Kami! Demir!” Bağırmaya başlamıştım ve biri beni duyana kadar durmadım. Adam ölecekti. Benim yüzümden ölecekti.
Demir gelmişti. Kendi kolunu ısırıp adama kanını içirdi.
“Ölecek.. ölecek..” Sayıkladığımı Demir bana baktığında fark ettim. Bana gülümsüyordu. Ancak gülüşü ürperticiydi.. bakışları farklıydı. Sanki benimle alay ediyordu. Onda bir değişiklik vardı. Sadece tavrında değil görünüşünde de bir değişiklik vardı. Adamı kucaklayıp kayboldu.
“Beni çıkarmayacak mısınız?” Duymalarını umuyordum. Duymak..Peki ben duyabilir miydim şimdi onları? Daha önce başarısız olmuştum. Denemeye karar verdim. Derin bir nefes aldım.
“Gelmemeni söylemiştim.” diyordu Kami. Kiminle konuşuyordu?
“Hadi ama Kami. Sana güvenmiyor babam. Biliyorsun bunu.” Demir’in sesiydi.
Parçalanan eşyalar. Duvara çarpan bir şey. Kırılan kemiklerin seslerinden anlıyordum ki bu bir vampirdi. Çünkü ayağa kalkması uzun sürmemişti. Demir’le mi kavga ediyordu? Sesleri giderek azalıyordu. Duyamıyordum. Duyamıyordum! Kulaklarımdan akan bir şey hissediyorum. Sağır olmuştum! Duyamıyordum!
“Kami!” Duymalıydı beni. Yardım etmeliydi.
“Kami!” Gelmişti.
“Duyamıyorum! Hiçbir şey duyamıyorum!” Dudaklarını okuyamıyordum. Sadece sakin ol dediğini anlayabilmiştim.
“Anlayamıyorum. Neyim var benim? Neden duyamıyorum?” Kami odadan çıktı. Bağırmaya devam ediyordum. Gelmesini istiyordum. Elinde bir torbayla geri döndü. İçmeme yardım etti. Duyum geri geliyordu. Ellerimdeki zincirleri çözdü. Zincire sürdüğü şey onun da ellerini yakıyordu.
“Sağır kalacağım sandım.” Tepki vermedi Kami.
“Eve dönme vakti.” dedi sadece. Demir’le kavga ediyorlardı. Bu yüzden beni göndermek istiyordu ama hala kontrollü değildim.
“Torbayı bitir ve dışarı çık. Demir seni eve bırakacak. Yolu biliyorsun zaten.” dedi ve gitti. Zincirin kızarttığı bileklerimi ovalıyordum. Yavaş iyileşecekti. Sıvıdan dolayı.
Merhaba sevgili okuyucu, haftanın yeni bölümü ile karşınızdayım!
Bundan sonra sadece haftanın bir günü, PERŞEMBE AKŞAMLARI yeni bölüm yayınlanacaktır.
Beğenirseniz oy vermeyi ve yorum bırakmayı unutmayın lütfen 🎀
Keyifli okumalar ✨
——————————————————————————————–
(Tolga’nın gözünden..)
Evde kimse yoktu. Dışarı çıktım. Demir beni bekliyordu. Arabaya bindim.
“Pes edince.. kontrol edebildim.”
“Ararsın sorun çıkarsa.” dedi Demir. Yüzünde kan vardı.
“Kavga mı ettiniz?”
“Sen ailenle kavga etmez misin hiç?” Endişeli görünüyordu.
“Senin neyin var?” Cevap vermedi.
“Adam ölmedi bu arada.” dedi sadece.
“Beni şimdi bırakıyorsunuz ama hazır değilim. 6 saat demişti Kami.”
Demir cevap vermedi. Daha sonra sorduğum hiçbir şeye de cevap vermedi. Çok sessiz duruyordu. Bir gariplik vardı. Evimizin önüne geldiğimizde arabayı durdurdu. Arabaya bindiğimden beri ilk kez yüzüme bakıp konuştu.
“Bir sorun olursa beni ararsın.” Başımı salladım ve arabadan indim. O da hızla ayrıldı.
Bu gece yaptığım her şeyin, ailemi benden koruyabilecek kadar beni eğitmiş olmasını ummaktan başka çarem kalmamıştı.
Yorumlar