Bilinmeyene Doğru

57 2 20 Ağustos 2024 2 Oy

Fin, hanın sıcak atmosferinde otururken, önündeki çorbasını yavaşça içmeye başladı. Hana girerken hissettiği açlık, artık biraz olsun azalmıştı. Yemeğini yerken, bu dünyanın büyü dolu sırlarını düşünüyordu. “Acaba benim de büyü gücüm var mı?” diye merak etti. Bu dünyada hayatta kalmak ve güçlü olmak istiyorsa, öğrenmesi gereken çok şey vardı.

O sırada hana, yetmiş yaşlarında, kısa beyaz saçlı, siyah pelerinli bir adam girdi. Yanında, Fin ile yaşıt, sarışın, yeşil gözlü bir kız vardı. Sessizce bir masaya oturdular. Fin, bir anlığına gözlerini onların üzerine çevirdi ama ardından çorbasına geri döndü. Ancak bu sırada birkaç serseri müşteri içeri girdi ve sarışın kıza asılmaya başladılar. Yaşlı adam, bir kaşla göz arasında kılıcını çekip birinin kolunu kesip yerine geri koydu. Bu hareket o kadar hızlıydı ki handaki sıradan insanlar ne olduğunu bile anlayamadılar. Sarışın kız da bir büyü yaparak serserilerin ayaklarını dondurdu, böylece hareket edemez hale geldiler.

Fin, tüm bu olaylar olurken sakin kaldı ve yemeğini bitirdi. Ardından, hesabını ödeyip handan çıkarken, aklında büyüye dair cevaplanmamış sorular vardı. Şehri dolaşarak bir kütüphane bulmaya karar verdi.

Bir süre sonra, şehrin merkezinde, ne çok büyük ne de çok küçük olan bir kütüphane buldu. İçeri girdiğinde, yaşlı bir kadın görevli olarak duruyordu. Ayrıca, 1.80 boyunda, siyah saçlı, ne çirkin ne de yakışıklı denebilecek bir yüzü olan, Fin ile yaşıt ya da bir yaş küçük bir erkek vardı. Bu çocuk, elinde “Savaş Sanatları” adlı bir kitap tutuyordu.

Fin, bir süre büyü kitaplarını aradı fakat bulamadı. Sonunda, kitap okuyan çocuğa yaklaşıp kısık sesle, “Merhaba, büyü hakkında kitaplar nerede?” diye sordu. Diğer çocuk, ona büyü kitaplarının bulunduğu rafları gösterdi.

Fin, gösterilen raflara yöneldi ve “Genel Büyücülük Tarihi” adlı bir kitabı aldı, okumaya başladı. Kitapta, büyücülükte en yaygın olanın element büyücülüğü olduğu anlatılıyordu. Her büyücünün yatkın olduğu bir element vardı ve bu, en kolay öğrendikleri büyülerdi. Kitapta ayrıca, “Büyücü olup olmadığınızı nasıl anlarsınız?” sorusuna da cevap veriliyordu. Büyücü olup olmadığınızı öğrenmek için “Kristal” adı verilen taşlara ihtiyaç olduğu yazıyordu.

Fin, kitabı okumaya devam ettiğinde, kristallerin maceracı loncası ya da bazı kütüphanelerde bulunabileceği yazıyordu. Kitabı kapatıp, aceleyle görevli yaşlı kadının yanına gitti ve kristalleri sordu. Yaşlı kadın, Fin’i dikkatlice süzdü ve sakin adımlarla, her biri bir elementi temsil eden kristalleri getirdi. Ayrıca bir tane de beyaz kristal getirdi.

Fin, sırasıyla kristallere dokundu. Hiçbiri tepki vermedi. Sadece beyaz olan kristal tepki verdi. Bu, Fin’in büyü gücüne sahip olduğunu ama doğuştan hiçbir elemente yatkınlığı olmadığını gösteriyordu.

Yaşlı kadın, üzgün bir şekilde, “Eğer maceracı bir büyücü olmak istiyorsan, vazgeç. Çünkü herhangi bir elemente karşı yatkınlığın yok. Bu da hangi elemente çalışırsan çalış hep zorlanacağın ve yatkınlığı olan insanlara göre geride kalacağın anlamına geliyor,” dedi. Sonra ekledi, “Ama öte yandan, element içermeyen büyüleri daha çabuk öğreneceksin. Fakat element içermeyen büyülerde çok fazla savaş büyüsü yok; genellikle sıradan insanların yaşamını kolaylaştıran büyüler.”

Fin, bu bilgiyi sindirirken hana gelen yaşlı kılıç ustasını düşündü. Belki de onun gibi bir kılıç ustası olabilirdi. “Anladım,” diyerek yaşlı kadının yanından ayrıldı ve tekrar kitap okuyan çocuğun olduğu yere ilerledi. “Merhaba, kılıç ustalığı hakkında başka kitaplar var mı?” diye sordu.

Çocuk, ona gülümseyerek, “Elbette, şu raflarda birkaç tane daha var. Ama bu kitabı okumanı tavsiye ederim. Kılıç ustalığına dair en kapsamlı kitaplardan biri,” dedi ve elindeki kitabı gösterdi.

Fin, biraz tereddüt ederek kitabı aldı. “Benim adım Fin,” dedi.

Çocuk elini uzattı. “Benim adım Böke. Rüzgâr elementine yatkınım ama kılıç ustalığına da merak sardım. Sen de mi ilgileniyorsun?”

Fin, elini sıkarken hafifçe gülümsedi. “Evet, büyü işinde pek şansım yok gibi görünüyor. Ama kılıç ustalığıyla ilgileniyorum.”

Böke, heyecanla, “Harika! Ben de bir süredir kılıç ustalığına ilgi duyuyorum. Belki birlikte çalışabiliriz?”

Fin, bu teklifi memnuniyetle kabul etti. “Neden olmasın? Birlikte öğrenmek daha eğlenceli olur.”

Bu konuşmanın ardından Fin, Böke ile birlikte kütüphanede daha fazla zaman geçirdi. İkisi de bilinmeyen bir yolculuğa doğru ilk adımlarını atarken, aralarında yeni bir dostluk filizleniyordu.

Yorumlar

Bir yanıt yazın

  1. KlasikEserler

    Eline sağlık. Bazı ufak yazım yanlışları var, düzeltirsen güzel olur.

  2. Tembel2323

    yorum yapmayı unutmayın fikirlerinizi merak ediyorum

Ayarlar

×

Bölümler

×

Metin Raporla