“Sen Salman Khan’ın sevgilisi misin, değil misin? Karar ver artık.”
“Burada yazanların hiçbiri doğru değil. Her şeyi çarpıtarak anlatmışlar.”
“Peki ya, fotoğraflar? Sana mı inanayım, yoksa-“
“Beni sinirlendirme Rishi, sence Salman Khan benden hoşlanır mı?”
Rishi’nin soğuk bakışları bedenimi derinlemesine titreten bir rüzgar gibi yüzüme çarptı. Yumruk yaptığı elini çenesinin altına koyarak bana karşı üstünlük tasladı ve gözlerini kıstı. Yataktan fırlayıp hızla buraya gelmiş olmamın verdiği telaş, üstümdeki sefil kıyafetlerle birleşince, Rishi’nin yüzünde tiksinti belirginleşti. Bu tiksinti dolu bakışlar karşısında kendimi savunmasız hissederek, kollarımı göğsümde sıkıca bağladım.
“Yalan söylemeye bile üşendiğimi bilirsin, Meena. İmkânsızı başarmak istiyorsan onun sevgilisi ol, umurumda değil.”
“Amacım bu değil, sadece gerçeklerin ortaya çıkmasını istiyorum.”
“Birkaç güne yanında başka bir kız gördüklerinde unutulursun. Bu kadar kafaya takma.”
Hiddetle Rishi’ye dönüp bakarak, yüreğimde yankılanan öfkenin alevleri gözlerimden fışkırdı. Onun beni avutmaktan uzak duracağını biliyordum, ancak bu kadar açık ve acımasız olmasına gerek yoktu. Omuzlarını kaldırıp indiren Rishi, sessizce takı standına doğru bakan müşterilerle ilgilenmek üzere adım attı ve nihayet bakkaldan dışarı çıktı.
“Yine müşterileri kaçıracak. Bir şey yapmam lazım.”
Takı standı, bakkalın girişine yakın bir noktada yer alıyordu. Bakkalın sol tarafında, renkli ve çeşitli takıların sergilendiği küçük bir tezgah olarak konumlanmıştı. Anandi genellikle standın başında, müşterilerle ilgilenirken görülürdü. Standın etrafındaki raflarda parlak küpeler, boncuklu kolyeler ve gümüş bilezikler, bakkalın sakin atmosferinde kontrast bir renklilik ve hareketlilik yaratıyordu. Anandi’nin eksikliği, standın sessiz ve boş kalmasına neden olmuştu, bakkalın içinde yankılanan sessizliğin bir parçası haline gelmişti.
Bir gün, yine Rishi’nin uyuşukluğu üzerindeydi ve onu beklerken takılara bakmak istemiştim. Anandi standın başında müşterilerle ilgilenirken, gözlerim bir çift küpeye takıldı. Bu küpeler, annemden hediye olarak aldığım ve daha önce rehinciye bırakmak zorunda kaldığım yakut küpelere benziyordu ve onlara sahip olmadığımı hatırlamak beni hüzünlendirmişti.
Anandi, hüznümü fark ederek yanıma yaklaştı ve küpeler hakkında konuşmaya başladık. Ona küpelerin hikayesini anlattığımda, bana sempatiyle bakan Anandi, beklenmedik bir şekilde küpeleri bana hediye etti. Bu jest, beni derin bir şekilde etkilemişti. Anandi’nin içindeki iyilik ve cömertlik, tanıştığımız andan itibaren kalbime dokunmuştu.
Bugün Anandi’nin stantta olmaması, ya annesinin kuaföründe çalıştığı ya da ablasının dikişlerini yetiştirmesine yardım ettiği anlamına geliyordu. Onun enerjik ve neşeli tavrının standı boş bırakması, bakkalın sessizliğinde daha da belirgin hale geliyordu.
“O küpeler size hiç yakışmadı. Bir de bunları deneyin, diyeceğim ama çirkin olan sizsiniz.”
Rishi’nin patavatsızlığı, durumu daha da zorlaştırmıştı. Kadın müşteri ise oldukça şıktı. Giydiği parlak kırmızı sari ve altın işlemeleri, onun buraya fazlasıyla özenerek geldiğini gösteriyordu. Yüzündeki öfke, gözlerindeki parıltıyı gölgede bırakıyordu.
“Sen ne diyorsun be?”
Kadın müşterinin elindeki çantayı Rishi’nin kafasına geçirmesine ramak kalmıştı. Ben, şaşkınlık ve endişeyle dolu bir şekilde olayları izliyordum. Rishi’nin patavatsızlığına tanık olmak beni rahatsız etmişti ve kadının öfkesiyle karşı karşıya kalmak istemiyordum.
Mahcup bir şekilde kadının öfkeden kırmızıya dönen yüzüne baktım. Kadının gözlerindeki ateş, beni de içine çekiyordu. Rishi’den bana doğru kayan öfke dolu bakışları, beni de etkilemişti. O an, odak noktası haline gelmiştim ve karşımdaki kadının şaşkınlığını fark ettim.
“Arrey, sen!”
“Ben mi? Bana mı seslendiniz?”
Kadın, beni görünce şaşırarak gözlerini büyüttü. Bu beklenmedik karşılaşma, onun da dengesini biraz bozmuş gibiydi. Ben ise içimde bir karışık duyguyla, kadının tepkisini izliyordum.
“Ona çok benziyorsun, yoksa gerçekten o musun?”
“Kim miyim?”
“Salman Khan’ın sevgilisi…”
Kadın, beni tanıyacak gibi olduğunda, Rishi hızla önüme geçti ve beni bedeniyle siper aldı. Arkamı dönüp yüzümü sakladım. Rishi’nin koruyucu tavrı, beni hem şaşırtmış hem de içtenlikle hissettirdiği koruma duygusuyla doldurmuştu. Kadının bizi tanıyıp tanımadığını anlamak için kalbim hızla atıyordu ve bu beklenmedik durumda ne yapacağımızı düşünmeye çalışıyordum.
“Onun fakir mahallesinde ne işi olur? Sadece çirkin değilsin, aptalsın da.”
“Seni polise şikâyet edeceğim! Bana hakaret ettin, adi herif!”
Kadın bağıra çağıra uzaklaştıktan sonra, biz de hızla bakkalın içine girip bir çözüm yolu aramaya başladık. Bu mahallede dahi beni tanıyan birileri varsa, sorun sandığımdan daha büyük olabilirdi. Rishi de sonunda işin ciddiyetini kavramıştı. Bir hışımla telefona sarıldı ve kimi aradığını tahmin etmek zor olmadı. O an, olayın içinde kendimizi bulmuşken, bir sonraki adımımızı düşünmek için bir an bile kaybetmek istemiyorduk.
“Annenden izin alıp gelmen gerek. Sana ihtiyacımız var, Anandi.”
☙
Anandi, nefes nefese kalarak kendisini bakkalın girişindeki basamağa zor atmıştı. Yüzü al al olmuş, alnında ter damlacıkları birikmişti. Zorlu yolculuğun ardından ayağa kalkıp içecek dolabına yöneldi. Ancak dolabın çalışmamasından yine dert yandı. Havanın boğucu sıcaklığı içinde, dolabın soğuk havasını özlercesine kapakta bekledi.
Arka arkaya sıralanan şikayetleri duymazdan gelen Rishi, Anandi’nin uzattığı cam şişeyi açıp ona geri verdi. Anandi, bir dikişte hepsini bitirip elinin tersiyle ağzını sildi. Terle karışan su damlacıkları yüzünden süzülürken, içeceğin serinletici etkisini hissetti. O an, yaşadığı zorluğun ardından gelen rahatlama, ona derin bir nefes aldırdı.
“Şimdi dinlemeye hazırım. Neler oldu yokluğumda, anlatın bakalım.”
“Meena, Salman Khan’ın yeni sevgilisiymiş.”
Anandi, şaşkınlıktan küçük dilini yutacak gibi hissetti. Gözleri büyüdü, nefesi düzensizleşti ve boğulacak gibi öksürmeye başladı. Hızla yanına giderek sırtına vurmaya başladım, onu kendine getirmeye çalışıyordum. Nefesi normale döndüğünde, gözleri hala şok ve dehşet içindeydi.
“Ne demek Salman Khan’ın sevgilisi? Meena, bu salak ne diyor?”
Rishi, gazeteyi Anandi’nin önüne attı. Anandi’nin gözleri hemen habere kaydı. Sararmış gazete sayfasında, her okuduğumda içimi karartan o başlık ve fotoğraf vardı. Her detayı hatırlamak beni rahatsız ediyordu. Anandi’nin yüzünde şaşkınlık belirtileri giderek derinleşmeye başladı. Ben sessizce merakla onun tepkisini beklerken, Rishi daha fazla dayanamadı.
“Kimmiş salak, şimdi anladın mı?”
Anandi, kabullenmekte zorlanarak gazeteyi bana doğru kaldırdı. Gözleri, yüzüm ile haberin yanına basılmış olan fotoğrafım arasında gidip geldi. Yüzündeki şaşkınlık ifadesi, içimdeki huzursuzluğu iyice artırdı. Her bir kası hareketlenmiş, irkilmiş gibiydi. Gözlerindeki titrek bakışlar, yaşadığı şokun derinliğini yansıtıyordu. Ben, onun bu hali karşısında çaresizce duruyor, içimdeki endişe ve merak birbirine karışıyordu.
“Meena, bunu benden nasıl saklarsın? Arkadaş olduğumuzu sanıyordum.”
“Tabii ki arkadaşız, Anandi. Bundan şüphen mi var?”
“Öyleyse… Burada yazanlar ne anlama geliyor, behenji?”
Anandi’nin elinde titreyen gazete, sanki gerçeklikle hayal arasında bir köprüydü. Fotoğrafımın yanında yer alan haber başlığı, olayın boyutlarını daha da büyütüyordu. Anandi’nin yüzündeki ifade, anlatılamaz bir karmaşıklık ve şaşkınlık barındırıyordu.
“Hepsi yalan dolan. Ben… Sadece Salman’ın vakfının yardım ettiği insanlardan biriyim.”
“Ona adıyla hitap ediyorsun. Bu bile bir yakınlığınız olduğunu göstermeye yeter.”
“Öyle bir şey yok. Olmadı, olmayacak da.”
“Ama olsun istiyorsun, değil mi Meena?”
Kendimi savunmaya çalışırken dikleşen duruşum, Anandi’nin sorduğu soruyla birlikte kayboldu. Belime yerleştirdiğim ellerim iki yana düştü. Onun gözlerinde acınası bir bakışla karşılaşınca yüzümü Rishi’ye döndüm.
Rishi’nin yüzünde belirsiz bir endişe ve kararsızlık vardı. Ancak benim bakışlarımı karşısında, o da içindeki kararsızlığı bir kenara bırakarak bana destek olmaya karar verdi. Göz temasımızda, anlayış ve yardımseverlik hissediliyordu.
“Anandi, şimdi bunları konuşmanın bir anlamı yok. Meena’yı sorguya çekmek yerine ne yapacağız, önce onu düşünelim.”
“Er ya da geç Bijal yenge ve Sanjeet amcanın da haberi olacak. Bu yüzden senden duymaları daha doğru olur.”
İşte bu yüzleşmeden daha çok korkuyordum. Bijal yengenin bana müsamaha göstereceğinden şüphem yoktu, ama Sanjeet amcayı nasıl ikna edecektim? Beni kızının yerine koyan bu adamı hayal kırıklığına uğratacak kadar ileri gitmeye gerek var mıydı? Salman’a duyduğum hayranlık için değer miydi bunları yaşamaya?
“Sadece onlar değil ki, bütün Hindistan’a yayılacak bu haber.”
“Onun için bizim elimizden bir şey gelmez ki, Rishi. Bu işi ancak Salman Khan düzeltebilir.”
Gazetenin Hindistan’da önemli bir haber kaynağı olması nedeniyle yaşadığımız bu olayın etkilerinin ne kadar geniş bir kitleye ulaşmış olabileceğini düşündüm. Fotoğrafımız ve başlığı, insanların merakını uyandıracak bir olayın parçası olmuştu. Herkesin dilindeydim ve bu düşünce bile içimde karamsarlık ve endişe yaratıyordu. Belki de bu haber, hayatımın bir dönüm noktası olacaktı.
“Suneel de öğrenecek… Beni eliyle koymuş gibi bulacak, kahretsin.”
“Kimden bahsediyorsun, Meena?”
O sırada, bir karı koca bakkala girerek dikkatleri üzerine çekince konu dağıldı ve Rishi, müşterileriyle ilgilenmek üzere yanımızdan ayrıldı. Anandi, üzerinde toz birikmiş, eski model tüplü televizyonu açtı. Görüntü karıncalı ve bulanıktı, çünkü kırık anten birkaç yerinden bantlanmıştı. Anandi kanalları gezerken, beklenmedik bir anda tanıdık bir görüntü yakaladım ve hemen durmasını söyledim.
“Galaxy Apartmanı… Yoksa Salman ile ilgili bir gelişme mi var?”
Muhabir, bu haberin gündemde bomba etkisi yarattığını, apartmanın önünde nöbet tutan basın mensuplarının güvenlik birimleri tarafından dağıtıldığını anlatıyordu. Anlaşılan, orada da sular durulmuyordu. Gün içinde beni sadece bir kişi tanımıştı, ama Salman milyonlarca insanın göz hapsindeydi.
“Yeni bir film üzerine çalışırken özel hayatımla gündeme gelmek istemiyorum. Bu, yanlış bir PR çalışması olur ve emeklerimin karşılığını alamam.”
Bu düşünceler aklımda dönüp dururken, haberin etkileri hakkında daha fazla endişelenmeye başladım. Televizyonda gördüğümüz görüntüler, Salman’ın yaşadığı baskı ve gözetimle beni daha da tedirgin etti. Salman’ın kariyeri, itibarı ve hatta güvenliği risk altındaydı ve bu düşünce beni derinden sarsıyordu. Eğer bu haber yüzünden her şey mahvolursa, kendimi asla affetmezdim.
Yine de ona kızmaktan alamıyorum kendimi. Olaylara sadece kendi perspektifinden bakıyor ve bunun beni üzebileceği aklına bile gelmiyor. Bana karşı nasıl bu kadar vurdumduymaz olabilir?
Ayrıcalık beklemiyordum Salman’dan, sadece hak ettiğim muameleyi görebilmeyi umuyordum.
“Bu henüz senin adresini öğrenemedikleri anlamına geliyor. Sizin eve gidip Bijal yengene gerçeği anlatalım, nasıl olsa o Sanjeet amcanı yola getirir.”
“Umalım ki öyle olsun, Anandi. Aksini düşünmek bile istemiyorum.”
☙
“Adresimi bulamadıklarını mı söylemiştin?”
“Üzgünüm, behenji. Ben öngörü sahibi biri değilim.”
Omzundaki kamerasını ayarlayanlar, heyecanla mikrofonlarını test edenler ve onları izlemek için toplanan kalabalık arasında koşuşturanlar vardı. Kameraların flaşları, mikrofonların sesleri ve gazetecilerin telaşı sokağı adeta bir sahne gibi aydınlatıyordu. Her an bir haberin patlayacağı hissiyle havada gerilim doluydu. Evime ulaşabilmemiz için bu kalabalığı atlatmamız gerekiyordu, ancak bu görünüşe göre hiç de kolay olmayacaktı.
“Seni elleriyle koymuş gibi bulmaları mümkün mü?”
“Salman’ın vakfında çalışanlardan birisi bilgilerimi satmış olmalı.”
Anandi’nin endişeli bakışlarıyla birbirimize baktık, durumun ciddiyeti yavaş yavaş içimizi sarmaya başlamıştı.
“Peki, şimdi ne yapacağız? Seni avlamayı bekleyen aç kurtlara benziyorlar.”
“Hiçbir şey düşünemiyorum, adeta beynim durdu.”
Umutsuzca bir şeylerin değişmesini beklemeyi bıraktım ve yorgun bir şekilde yere oturdum. Başımı ve sırtımı park halindeki arabanın kapısına yasladım, vücudumun ağırlığı hissedilir bir şekilde arabanın metal yüzeyine yansıdı. Gözlerimi kapadım ve derin bir nefes aldım, sakinleşmeye çalışarak içimdeki gerginliği azaltmaya çabalıyordum.
Anandi ise hala gözetlemeyi sürdürüyordu. Dikkatle etrafı gözlemliyor, her hareketi takip ediyor ve bize olası bir tehlike durumunda haber vermek için tetikte bekliyordu. Onun kararlı ve dikkatli duruşu, güvende olduğumuzu hissettiriyordu. Bu sakinlik ve gerginlik arasında, bekleyişimiz devam ediyordu.
“Burada ne işiniz var?”
Aniden görüş alanıma eski, yıpranmış ayakkabılar girdi ve ardından yüksek bir ses duyuldu. Bu sesin Rishi’ye ait olduğunu hemen anladım ve onu bileğinden tutarak yanıma çektim. Ani bir şekilde dengesini kaybeden Rishi, dizlerinin üzerine çökmek zorunda kaldı. Yüzünde memnuniyetsiz bir ifade belirdi ve soru sormaya hazırlandı. Hızla onun ağzını kapatıp bağırmasını engelledim.
Anandi, son bir kez etrafı kontrol ettikten sonra sessizce yanıma oturdu.
“Sesini alçaltarak konuş, Rishi. Gizli bir görevde olduğumuzu göremiyor musun?”
Rishi, Anandi’nin sorusuna cevap vermeye çalışırken ağzının üzerindeki sıkı parmaklar yüzünden boğuk sesler çıkarıyordu. Gözlerindeki endişeli ifade ve boğuk sesler arasında, başını hafifçe sallayarak onaylamaya çalıştığını anladım. Rishi’nin gömleğine tükürük içinde kalan elimi silerek, Anandi’ye döndüm.
“Anandi, bize oturup konuşmak için daha güvenli bir yer lazım.”
“Bize gidelim, ortalık yatıştığında amcan ile yengeni de çağırırız.”
Anandi ile evlerimiz karşılıklı olduğundan, göze çarpmadan ilerlemek oldukça tehlikeliydi. Dikkatlice hareket ederek, evin arkasına dolandık ve sessizce mutfak penceresine ulaştık. Birkaç denemeden sonra kolayca açılan bu pencereden içeriye girdik. Anandi’nin evden kaçmak için kullandığı yegane çıkış yolunun bu pencere olduğunu biliyorduk.
Anandi’yi takip ederek salona girdim, Rishi ise hemen arkamdaydı. Duvarlarında küflü ve kat kat boyanmış izler taşıyan odada renk karmaşası göze çarpıyordu. Farklı renklerin bir araya geldiği duvarlar, odanın eski ve karakteristik yapısını yansıtıyordu. Perdeler çekilmiş olsa da yırtıklardan gün ışığı odanın içine süzülüyordu, odaya mistik bir atmosfer katıyordu.
Perdeyi hafifçe aralayıp sokağı izlerken, Anandi, çevirmeli telefonu alıp duraklaya duraklaya numarayı çevirdi. Telefonun diğer ucundaki Bijal yengeme en son gelişmeleri aktardı. Sesler, odanın içinde yankılanırken, duyduğum her kelime beni daha da endişelendiriyordu. Rishi ise, yayları battığı için olsa gerek, yeşil kanepenin ucuna oturmuştu. Yumruk yaptığı ellerini dizlerine koymuş, düşünceli bir şekilde etrafa bakınıyordu. Saatler geçmesine rağmen, hala aynı pozisyonda oturuyordu.
“Sokak yavaş yavaş boşalıyor. Sanırım seni beklemekten yoruldular, Meena.”
Kapının tıklatılmasıyla birlikte ayağa fırladım, ama Anandi, Sanjeet amca ile Bijal yengenin geldiğini söyleyerek beni sakinleştirdi. Sanırım Prem’i eklemeyi unutmuş olmalıydı.
Prem kim miydi?
Şu anda Rishi’nin yanında duran, neredeyse onunla aynı büyüklükte olan peluş bir oyuncak ayıydı. Daha Sanjeet amcanın kucağında içeriye girdiği an ona bu ismi vermeye karar vermiştim. Ardından Salman Khan’ın özür mahiyetinde gönderdiğini öğrenmiştim.
“Erkekler hala hoşlandıkları kadınlara oyuncak ayı alıyor mu? Sanki 2010 yılındayız sanki.”
Anandi, işaret parmağını Prem’in burnuna bastırarak konuştu. Boş boğazlık yaparak odanın atmosferinde bir anlık gerilim yarattığı için kolunu çimdikledim ve bu sefer tiz bir çığlık attı.
“Meena, benden bunu beklemezdim. Beni hayal kırıklığına uğrattın.”
“Lütfen, sakin ol hayatım.”
“Ben zaten sakinim ama sen araya girince sinirleniyorum Bijal. Ben sadece Meena’yı dinlemek istiyorum.”
Bijal yenge, zarif ellerini karnının üzerinde birleştirerek sakin ve kararlı bir şekilde arkasına yaslandı. Sanjeet amca, sessizce benden bir açıklama beklerken, odanın içindeki gerilim tırmanmaya başladı. Bunun üzerine gözlerimi önüme dikerek hafifçe boğazımı temizledim ve konuşmaya başladım.
“Her şey Salman Khan’ın hastane ziyaretiyle başladı. Sadece birkaç dakika sürdü görüşmemiz, o sırada Bijal yengem de yanımdaydı. Sen de biliyorsun ki, Sanjeet amca, Salman Bey hastane masraflarımı ödeyerek bize büyük bir iyilikte bulundu. Ben de ona teşekkür etmek için evine gittim. Beklenmedik bir şekilde yemeğe çıkmayı teklif ettiğinde tüm iyi niyetimle kabul ettim. Fotoğraflarımız da yemekte çekildi, ama sana yemin ederim, aramızda hiçbir şey yaşanmadı.”
Sanjeet amca, açıklamalarımı dikkatle dinledikçe yüzünde hafif bir yumuşama belirtisi belirdi. Ancak hala temkinli bir tavırla karşımda duruyordu. Yine de ben içimi döktüğüm için bir nebze olsun rahatlamıştım.
“Bu konuda hiçbir suçun olmadığına inanıyorum ama beni ikna etmiş olman sonucu değiştirmiyor. Sen hala Salman Khan’ın-“
“Değilim, Sanjeet amca. Gerçeğin ortaya çıkması için elimden geleni yapacağım.”
“Ne yapabilirsin ki Meena?”
“Gerekirse… Salman Bey’in ayaklarına bile kapanırım.”
☙
“Rishi’nin aklına uyuduğuma hala inanamıyorum. Sence bu işe yarayacak mı?”
Anandi, Bebe’nin ön koltuğunda oturuyordu. Arkasına dönüp kısık gözlerle bana baktı, ancak yorumsuz kalarak önüne döndü. Yanımda oturan ve beni soktuğu kılığı umursamadan dışarıyı seyreden Rishi’nin koluna dirseğimle hafifçe vurarak intikamımı aldım. Rishi, canına kastetmişim gibi bağırmaya başladığında, Sanjeet amca beklenmedik bir şekilde fren yaparak taksiyi durdurdu.
“Sanjeet amca, neden durduk?”
“Geldik. Galaxy Apartmanı…”
Camdan dışarıya baktığımda önünde durduğumuz büyük, kahverengi kapıyı hemen tanıdım; Galaxy Apartmanı’nın giriş kapısıydı. Arabanın kapısını açmak için hamle yaptığımda, Sanjeet amca sessizce önüne bakmaya devam ederken söze girdi. Gözlerim kapının detaylarına takılmışken, Sanjeet amcanın sesi kulaklarıma dolarken bir an duraksadım.
“Hakkını savunmaktan asla vazgeçme, Meena. Ben her daim senin arkandayım.”
“Her şeye rağmen beni desteklemeye devam ediyorsun. Bunun için sana minnettarım.”
Sanjeet amca ile dikiz aynasından göz göze geldiğimde, onun yüzünde anlam dolu bir ifade belirdi. Gözlerinde hüzün ve derin bir düşünce vardı. Bu manzara karşısında içimde karışık duygular uyanmaya başladı ve gözlerimin dolduğunu saklamak için başımı çevirip taksiden indim. Rishi de benimle birlikte aşağıya indi ve bagajdan çıkardığı alışveriş poşetlerini kaldırıma bıraktı. Duygusal anın etkisi altında kolumu sıvazladı, ancak çekingen bir tavırla, sanki temas etmekten kaçındı.
“Haydi, behenji! Göster gücünü, Sallu’nun hakkından ancak sen gelirsin!”
Rishi taksiye binerken, Anandi hızla taksinin camını sonuna kadar indirdi. Kollarını cam kenarına dayayıp heyecanla bağırdı. Sanjeet amca arabayı hızla uzaklaştırırken, arkalarından el salladım. Gözden kaybolduklarında, poşetler ile birlikte hızla hareket ederek giriş kapısına yaklaştım. Saçlarımı içine topladığım siperlik şapkanın gölgesine saklanarak kapının diğer tarafına seslendim, elbette beni duyan birileri olacaktı.
“Salman Khan’ın siparişlerini getirmiştim!”
Üzerimde Rishi’nin bakkalda giydiği yelek vardı. Yeleğin sol kısımda iri harflerle yazan bilindik bir gıda markasının logosu bulunuyordu. Yeleğin rengi solmuştu ve üzerindeki desenler zamanla yıpranmıştı. Ancak, bu yeleği giymem gerekiyordu çünkü inandırıcı görünmek ve Rishi’nin kimliğine bürünmek istiyordum.
“Bize bu konuyla alakalı herhangi bir bilgi gelmedi. Siparişin buradan verildiğine emin misiniz?”
“İsterseniz Salman Bey’e sorun. Hatta gün içinde verdiği adrese peluş bir oyuncak ayı da teslim ettik.”
Kapının diğer tarafında bir telefon trafiği yaşandığını duyarak poşetleri yerden kaldırdım. Bir süre sonra, Salman’dan izin alan görevli kapıyı bana açtı.
İşte, Galaxy Apartmanı’na ilk girişim bu şekilde gerçekleşti, son olmayacağı ise daha sonra kesinleşti.
☙
Korumanın açtığı eski, ağır demir kapıdan içeri adım attım. Apartman girişinde, duvarlara sıralanmış eski ve paslı posta kutuları dikkatimi çekti. Bazı kutuların üzerinde isimler ve numaralar yazıyordu, uzun yıllardır kullanılmış gibiydiler. Yerdeki saksılar ise kurumuş yaprakları ve solmuş çiçekleriyle bakımsız bir görüntü sergiliyordu. Duvarlarda eski boya dökülmüş, bazı yerlerde nem lekeleri vardı.
Koruma, Bluetooth kulaklığından Salman ile konuşuyordu, sesi hafifçe yankılanarak apartmanın sessiz koridorlarında yankılanıyordu. Salman, bugün ailesinin dairesinde olacağını söylediğinde, bu bilgi benim kulağıma da ulaştı.
Bütün gün dirayetimi korumayı başarmış, ona karşı temkinli davranacağıma dair Sanjeet amcama söz vermiştim. Ancak şimdi sadece sesini duymak bile bacaklarımın tir tir titremesine neden oluyordu, ansızın sıcaklamaya başlıyordum.
Bu şekilde devam edersem onu karşımda gördüğümde nasıl dayanacağım?
Koruma, merdivenlere doğru ilerledi ve ben de onu izleyerek merdivenlere yöneldim. Merdivenler dar ve kıvrımlıydı, taş basamakları zamanın izlerini taşıyordu. Merdivenler boyunca yükseldikçe, eski ahşap korkuluklar ve demir parmaklıklar dikkat çekiyordu. Merdivenlerin üzerinde tozlu bir hava vardı, uzun bir süredir temizlenmemiş gibi görünüyordu. Salman’ın ailesinin dairesine doğru ilerlerken, apartmanın tarihi ve nostaljik atmosferiyle çevrili bir yolculuğa başlamıştım.
Merdivenleri sıkı sıkı kavradığım poşetlerle yavaş adımlarla çıktım. Her basamağı titreyerek geçerken, koruma zile basarak başıyla hafifçe selam verdi ve yanımdan sessizce ayrıldı. Artık yalnız kalmıştım, kapının önünde tek başıma duruyordum.
Salman’ı beklerken kalbim hızla atmaya başladı, adeta göğsümdeki ritim bedenimi sarsıyordu. Her atışında bir heyecan dalgasıyla doluyor, beklenti ve endişe iç içe geçiyordu. Apartmanın sessizliği, kalbimin çarpışını daha da belirgin hale getiriyordu. Etrafımdaki detayları fark etmek yerine, sadece Salman’ın geleceği anı bekliyor ve o anın heyecanını içimde hissediyordum.
Kapıdan gelen klink sesiyle birlikte gözlerimi kapattım. Gıcırdayarak açılan kapının ardından onun çıktığını hissedebiliyordum. İçimde bir heyecan dalgası oluştu, çünkü biliyordum ki o beni görmeyi beklemiyordu. Bu düşünce beni keyiflendirdi ve anın tadını çıkarmaya karar verdim.
“Sanırım buraya kadar gelebileceğime ihtimal vermemiştiniz. Sizi şaşırtmış olmalıyım, konuşamıyorsunuz bile.”
“Arrey, sen… Meena olmalısın.”
Salman’a ait olmayan ince bir ses duyunca irkildim ve gözlerimi araladım. Paspasın üzerinde orta boylu, zayıf bir kadın duruyordu. Siyaha boyadığı saçlarını sıkı bir topuz yapmış; koyu renk, kalın çerçeveli bir gözlük takıyordu. Salma Khan, açık renk bir kurta giymişti ve zarif bir şekilde duruyordu. Gözlerinde şaşkınlık ve merak belirtileri vardı. Onun yanında dururken, içimde bir karmaşa ve heyecan hissediyordum.
“Efendim, siz beni tanıyor musunuz?”
“Doğru tahmin etmişim. Ne yalan söyleyeyim, Meena, beni gerçekten şaşırttın.”
“Lütfen beni affedin, size karşı kaba davrandım.”
Poşetleri ayaklarımın dibine bırakarak ellerimi birleştirdim ve eğilerek özür diledim. Bir süre öylece eğilmiş durdum, içimdeki karışıklığı ve pişmanlığı yansıtan bir sessizlik hakimdi etrafa. Salma teyze nihayet omuzlarımı kavrayarak beni nazikçe kaldırdı.
Salma teyzenin yüzündeki gülümsemeyi gördüğümde, ben de içten bir şekilde tebessüm ettim. Aramızdaki gerginlik ve huzursuzluk bir anda dağıldı, yerini samimi bir anın sıcaklığı aldı. Salma teyzeyle göz göze gelip birbirimize anlayışla baktık, sessizce bir bağ kurmuştuk.
“Seni davet etmesi için Sallu’nun başının etini yiyen bendim. Ona kızma, olur mu?”
Khan ailesi bile haberleri gerçek sanıyor. Peki, Salman gerçekleri anlatmak için neyi bekliyor? Şimdiye kadar çoktan öğrenmiş olmaları gerekmez mi?
“Kızamam ki… Sizinle tanışmayı dört gözle bekliyordum.”
“Öyleyse, içeriye geçelim. Kapının önünde tanışamayız, değil mi?”
Salma teyzenin arkasında kalan koridora göz gezdirdim. Ürkek bakışlarımı fark eden Salma teyze, gülümseyerek eliyle ağzını kapattı. Karanlık koridorda yalnızca hafif bir aydınlatma vardı ve uzakta konuşmalar yankılandı. Neşeli kahkahalar ve samimi sohbetler duyuluyordu. Salma teyzenin gizemli ve neşeli tavrı, beni biraz daha rahatlattı. Gözlerimiz bir an için birbirimize takılı kaldı, sonra birlikte gülümsedik.
“Anlaşıldı, sen önce Sallu’yu görmek istiyorsun. En iyisi onu çağırayım.”
“Beni yanlış anladınız. Sadece size rahatsızlık-“
Salma teyze cümlenin devamını bile dinlemeden poşetleri de alarak içeriye girdi. Salman’ı aramaya başladı ve seslendi. Salman annesine cevap verdiğinde, içimdeki heyecanı bastıramayıp ellerimi yüzüme kapattım. Kapısına dayanacak kadar cesur görünüyor olabilirim ama aslında kelimenin tam anlamıyla korkağın tekiyim.
Onunla bir kez daha karşılaşmaya hazır değilim, buraya hangi akla hizmet geldim ki?
“Meena, gerçekten sen misin?”
Sonunda sesini net bir şekilde duyabilmiştim. Ellerim hala yüzümü örtüyor olsa da, parmaklarımı aralayarak ona baktım. Bu kez gerçekten karşımda duruyordu. O an, zaman durmuş gibi hissediyordum. Onun varlığıyla birlikte, içimdeki korku ve endişe biraz da olsa hafiflemişti.
“Yüzünde sivilce mi çıktı? Bana göstermekten çekinme. Sonuçta herkesin başına gelir.”
“Anlamazdan geldiğinize inanamıyorum. Bu vurdumduymazlığınız beni çıldırtacak.”
“Bütün kızlar bana deli oluyor, bu yüzden alışkınım.”
Salman, kendi şakasına alkış tutarak gülüyordu. Bu sırada, benim Bodyguard filmindeki Lovely karakteri kadar ciddi göründüğümü bile fark edemiyordu. Onun oynadığı karakterin ismi ile kişiliği arasında bu denli bir tezatlık olacağını nereden bilebilirdim?
Şu ana kadar Salman’ın hiç “lovely” bir tarafını görememiştim çünkü.
“Salman Bey, buraya sizden yardım istemek için geldim.”
“Ne yardımı? Canını sıkan bir durum mu yaşandı?”
“Hala yaşanıyor ama siz farkında bile değilsiniz.”
“Benimle açık konuş, Meena. Senin için ne yapabilirim?”
Salman’ın hakkımızda çıkan haberleri umursamadığı belliydi, bu durum beni şaşırtıyordu. Bollywood’un süper starı olmasına rağmen bu konuya karşı bu kadar sakin kalabiliyorken, ben ne diyecektim ki?
“Prem… Sizce yeterli mi?”
“Sevginin açamayacağı kapı yoktur ama bu nereden-“
“Sevgi değil Salman Bey, P-r-e-m!”
Ağzımı kocaman açarak, harflerini coşkuyla sıraladım. Aynı anda işaret parmağımı kullanarak havada harflerin şekillerini çizmeye başladım.
“Şimdi anladım, Prem diye birinden bahsediyorsun. Ancak öyle birini tanımıyorum. Yoksa gizlice dünyaya getirdiğin oğlumuz mu?”
Benimle dalga geçtiğini anlayınca sinirlerime hakim olamadım. Aramızdaki mesafeyi kapatarak, işaret parmağımı bu sefer yüzüne doğrulttum. Salman, bu cüretkar hareketi keyifle karşıladı ve bir yüzüme, bir de parmağıma bakarak sırıttı.
“Haddinizi aşarsanız, sizinle kırıcı konuşmak zorunda kalacağım.”
“Ohoho, Meena. Seni neşelendirmek neden bu kadar zor?”
“Bunu benden istemeyin Salman Bey. Ben mutlu olmayı hak etmiyorum.”
“Mutluluk hayattaki yegane amaçtır, başka türlü yaşamanın bir anlamı yoktur çünkü.”
Ben zaten hayatımdaki kederden kurtulabilmek için intiharı göze almış birisiyim. Onlar beni ölümden kurtardı, sen ise hayata yeniden bağladın. Bunu bilmiyorsun ve umarım hiçbir zaman öğrenmezsin.
“Ailem bu haber yüzünden hayal kırıklığına uğradı, utancımdan onların yüzüne bile bakamıyorum.”
“Özür dilerim Meena.”
Salman ilk kez içtenlikle özür diledi, ancak bu beklediğim kadar rahatlatıcı gelmedi. Histerik bir şekilde gülerken, parmak uçlarımla burun kemiğimi sıkmaya başladım. Gözyaşlarımı tutmaya çalışmak yerine, çabalamayı bırakıp arkama dönerek duygularıma teslim oldum.
“Boş verin Salman Bey, bundan sonra ben de öyle yapacağım.”
Merdivenlere doğru ilerlediğimde, peşimden gelen Salman hızla yanıma yaklaştı ve kolumu nazikçe yakalayarak beni kendisine çevirdi. O an, gözlerimizin buluşmasıyla sessizce bakıştık. Salman’ın ellerindeki sıcaklık ve kararlılık, beni etkisi altına aldı.
“Hayır, Meena, hayır. Boş vermeyeceğiz, inadına onların istediği gibi davranacağız.”
“Siz neyi ima ettiğinizin farkında mısınız?”
Gazetede sevgili olduğumuza dair söylentiler vardı ve Salman’ın bunu gerçekten isteyip istemediğini düşünmek beni endişelendiriyordu. O istese bile, ben bunu kabul edemezdim. Hislerimi çocuk oyuncağına çevirmesine izin veremezdim.
“Siz ve ben mi? Hayatta olmaz!”
“Meena, bu hayatta imkansız diye bir şey yoktur.”
Salman şaka yapmıyordu, ciddiyeti yüzünde belirginleşiyordu. Gözleri, beni inandırmaya çalışırken kararlı bir ifadeyle bana bakıyordu. Eli, kolumu nazikçe tutmaya devam ediyordu, ancak o an hissettiğim duygularla kendimi kaybediyordum. Salman’ın bu samimi ve ciddi tavrı beni etkiliyordu ve ona karşı aldığım gardı indiriyordum. Gözlerimdeki kararsızlık ve kalbimdeki çarpıntı, duygusal bir karmaşaya neden oluyordu.
“Benden istediğiniz şey… Bunu asla kabul edemem, Salman Bey. Size iyiliklerinizin karşılığını bu şekilde ödeyemem. Hem neden benimle-“
“Beni sevdiğini sanıyordum, Meena, en azından bana saygı duyduğunu… Teklifimi kabul etmediğine göre yanılmışım.”
Bu benim için beklenmedik bir cevaptı. Salman denemekten vazgeçip sessizce arkasını dönerek kapıya doğru ilerlemeye başladı. Ben ise sessizliğe gömüldüm; gözlerim merdivenin uzayıp giden basamaklarında dolaşırken, kafamın içindeki ses mantığımı yok sayan bir kabullenişin ilanını emretti. Kulaklarımda yükselen uğultu giderek artarken, başım dönmeye başladı ve hislerimle düşüncelerim arasında bir savaşın ortasında kaldım.
“S-Salman Be-y…”
“Üstelemiyorum Meena, dilediğin zaman gidebilirsin.”
Son anda korkuluğu yakalayarak tutunmaya çalışsam da, ayakta kalmak oldukça zordu. Salman içeriye girmek üzereydi, bu yüzden benim çaresiz halimi görmüyordu. Oysa ben, ona teklifini kabul ettiğimi içtenlikle söylemeyi çok istiyordum.
“Neden hala buradasın? Gideceğini söyle-“
Salman nihayet bana dönmüş, merdivenlerden düşmemek için korkuluğa tutunarak yere çöktüğümü görmüştü. Gözlerimi kapatmış, vücudumun sarsıntısının geçmesini beklerken, duyabildiğim tek şey, bana doğru attığı gürültülü adımlarıydı.
“Meena, iyi misin? Neyin var?”
“Ba-şım…”
Kekelemekten konuşamadığımı fark edince, Salman da korkmuş olmalıydı. Bir eli başımı, diğeri ise omzumu sardı ve beni kendisine yasladı. Benim için en huzurlu yer olan göğsünü seçti, sakinleşebilmem için. Bu basit jest bile, onun da bana karşı hisleri olduğunu anlayabilmem için önemli bir işaretti.
“Şimdi daha iyi misin?”
“Değilim, Salman Bey. Lütfen, beni bırakmayın.”
“Korkma, ben buradayım.”
Göğüs kafesine çarpan kalbinin sesini dinledim ilk kez, saçlarıma karışan nefesini hissettim ve kendimi kaybetmeyi hiç bu kadar istemedim. Bir süre daha kollarında kalabileceksem, razıydım adımı dahi unutmaya…
Eğer tek hatırladığım onun adı olacaksa.
“Salman…”
“Söyle Meena.”
“Teklifin hala geçerliyse… Ben kabul ediyorum.”
Sanırım sana gizli saklı değil, apaçık aşık oluyorum.
BÖLÜM SONU
Dipnot:
Prem: Hintçede “aşk” veya “sevgi” anlamına gelir.
Ayrıca Salman Khan’ın filmlerindeki karakterlerinin çoğunlukla “Prem” ismini almasının nedeni, bu ismin aşkı, sevgiyi ve romantizmi temsil etmesidir. Salman Khan’ın hayranları, onun “Prem” karakterlerini canlandırırken gösterdiği duygusal ve romantik yönleri çok sevdikleri için bu ismi onunla özdeşleştirmişlerdir. Dolayısıyla, “Prem” ismi, Salman Khan’ın filmlerindeki karakterlerindeki aşk ve sevgi temasını vurgulamak için sıkça tercih edilen bir isim olmuştur.
Yorumlar