“…”
ー
Bulundukları kasabadan ayrılmalarının ardından direkt en yakındaki limana ilerlemeye koyulmuştu ikili. Yol biraz uzak olduğundan, yoldan geçen ilk at arabasını durdurup üç khu karşılığında kendilerini de almaları konusunda ikna etmişti Lykoris. Şimdi ise Monad ile beraber at arabasının arka kısmında oturup yolu izliyorlardı. Lykoris uzanıp dinlenirken, Monad dışarıyı izlemekteydi. Monad yolu izlemeye devam ederken, Lykoris’e göz ucuyla bakarak ne yaptığını anlamaya çalıştı. Ardından ise her zamanki meraklı ses tonuyla sordu, “Bundan sonra ne yapacağız? Ayrılmadan limandan yeni kıyafetler almalıyız…” dedi, ardından ise kendi üzerindeki paçavralarla Lykoris’in üzerindeki yırtık kıyafetlere bakındı. Lykoris Monad’ın söylediği şeylere bir cevap vermemişti, onun yerine limana varana kadar gözlerini kapatmayı tercih edecekti. Bu sırada ise Monad yolu izlemeyi sürdürürken düşüncelerine daldı yeniden. Son günlerde nasıl olduğunu anlayamadığı şekilde bir çok garip olay olmuştu, bu olayların çoğu da Lykoris etrafında oluyordu. Bu durum onu Lykoris için endişelendirirken, gözünü yola çevirdi yeniden. Limana doğru yaklaşmaya başladıkça gelen yosun kokusu midesini bulandırmaya başlamıştı. Bu kokuyu görmezden gelmeye çalışırken, sonunda at arabası duracaktı. Arabacı atını durdurmasının ardından arkadaki ikiliye seslendi, “Geldik, üç khu karşılığı anca bu kadar götürebilirim sizi. İnin artık.” dedi. Lykoris adamın sesi ve arabanın durmasıyla gözlerini aralayıp doğrulacaktı. Monad gibi o da arabadan indikten sonra hafifçe tahta kısma vurdu adamın duyup ilerleyebilmesi için, ardından ise adama teşekkür etmek adına eliyle selam verip etrafına bakınmaya başladı Lykoris. İndikleri yer tam da limanın girişiydi, buradan kıyafet almaya gidebilirlerdi Monad’ın dediği gibi. Liman dışlarına doğruydu çoğu mağaza, ayrıca çoğu serseri de liman dışındaydı. Monad ile girişe doğru ilerlerken, cebinde sakladığı khu dolu keseyi eliyle yoklayacaktı. Kıyafetler için yeteri kadar paranın olup olmadığından emin değildi bu yüzden Lykoris’e dönüp konuştu, “Sence paramız yeter mi?” dedi. Lykoris’in binecekleri gemi için ayırdığı khu harici kalan ekstra bir parası yoktu. Para kazanmak için aklına basit iki yöntem geliyordu, biri anlık işler arayıp onlarda çalışmak, diğeri ise serserin birinden içki paralarını çalmaktı. Lykoris için elbette ikincisi daha iyiydi bu yüzden biraz pişkin bir tonda, “Biraz vücudumu esneteceğim, para sorununu dert etme sen.” dedi. Henüz hala yaraları olsa da birkaç serseriye yenilmeyecek kadar badireler atlatmıştı bu yüzden kendinden emindi. Monad Lykoris’in bu sözlerine ve kendinden emin duruşuna anlam vermemişti, bu yüzden dediği gibi dert etmemeye çalışacaktı bu konuyu.
Yine de Lykoris mağazaların bulunduğu sokağa girmek yerine başka bir sokağa saptığında bu konuyu dert etmemeyi bırakıp ona döndü. Bu seferki ses tonu dikkate alınabilmesi için daha sertti Monad’ın, “Mağazalar bu tarafta değil, nereye gidiyoruz?” dedi. Lykoris konuşmaya başlayamadan sokağın hemen ilerisinden gelen kadın çığlığı ile dikkat kesilip elini belindeki kılıcına attı. Kullanılmadığından bu kılıcı uyandığı köyden almıştı, sonunda işe yarayacağını bilmek onu sevindirmişti. Monad’a bir şey demeden kafasıyla işaret verip kendisini takip etmesini isteyecekti, bu sırada ise kendisi olabildiğince hızlı şekilde ilerlemeye başladı. Yaraları tam iyileşmediğinden canı acısa da bu ona engel olamazdı, en azından olmaması adına Lykoris kendisini zorlamayı planlamıştı. Monad yeniden cevap alamadığından siniri bozuktu, yine de birinin tehlikede olduğunu duyduğundan bunu görmezden gelebilirdi. Yeterince yaklaştıklarında, çığlığını duydukları kadın ve bir yaratık vardı karşılarında. Güçlü, iki metre boyundaki devasa yaratık, kadını boynundan kavrayıp havaya kaldırdı. Bunu gören Lykoris kılıcını çekip yaratığa doğru atıldı, bandajlı yaraları tam kapasitesinde savaşmasına engel oluyordu. Yine de bu saldırısı yaratık için beklenmedikti, bu yüzden boynundan kavradığı kadını bırakmasını sağlayıp yaratığın afallamasını sağlamıştı Lykoris. Bu sırada Monad kadının yanına koşup ona destek vererek uzaklaştırmayı deniyordu yaratıktan. Yaratık, olanları fark edince ikiliyi durdurmak amacıyla doğrulup devasa pençesini onlara doğru savurdu. Ancak Lykoris, yaratığın pençesini kılıcıyla durdurup geri itmeye çalışarak buna engel oldu. Bu hamlesi, Monad ve kadının kaçması için bir fırsat yarattı. Yaratık, ikinci pençesini Lykoris’in bacaklarına doğru salladı bu sefer, fakat Lykoris hızla zıplayıp kılıcından destek alarak geri çekildi. Ne var ki yaptığı bu hareket sonucu açılan yaralarının acısı, dikkatini dağıtınca yaratığın kendisine savurduğu pençeyi fark edemedi. Pençenin darbesiyle sert bir şekilde duvara fırlatıldı; acıyla inlerken ağzından ve yaralarından siyah kanlar akmaya başladı. Duvarın içine gömülmüş halde hareket etmeye çalışırken, yaratık ona doğru yaklaşıyordu. Lykoris, yaratığa korkusuzca baksa da, bu durumdan kurtulabileceğine dair pek umudu yoktu. Bedenindeki yaralar, hareketlerini kısıtladığı gibi aldığı darbenin etkisi de onu fazlasıyla sersemletmişti.
Lykoris, acıyla dişlerinin arasından konuşarak yavaşça kendisine yaklaşan yaratığı izledi, “Hah… Ne kadar da çirkin bir yaratıksın!” dedi. Bu sözleri onu kışkırtmak için değil, sadece düşündüğünü dile getirmek için söylemişti ayrıca biraz da siniri bozuktu. Ancak yaratık bu sözlere öfkeyle karşılık verdi ve sinirli bir homurdanmanın ardından Lykoris’e yeniden sert bir yumruk savurdu. Bu sefer darbeye karşı koyamayacağını düşünen Lykoris, gözlerini kapatıp saldırıyı bekledi, ancak hiçbir şey olmadığını fark edince gözlerini yeniden araladı. Yumruk, ona değemeden durmuştu. Yaratık her ne kadar zorlamaya çalışsa da bir güç yumruğunu durdurmuştu. Ardından yaratık aniden geriye fırlatılınca, Lykoris şaşkınlıkla olanları izledi. Başını çevirip baktığında, elini havada asılı şekilde Monad’ı gördü. Yaratığı durduranın o olduğunu anlayınca yüzünde şaşkın bir ifade belirdi ve yaklaşan Monad’a baktı. Lykoris, göçükten çıkmak için hareket etmeye çalıştığında acı içinde yere yığıldı. Bunu gören Monad, hızla yanına koşarak eğildi ve endişeyle Lykoris’in yaralarını inceledi. Bir yandan da titreyen bir sesle, “Şu haline bak… Özür dilerim, geç kaldım.” dedi. Ardından nazikçe Lykoris’in elini tutup yaralarını kontrol etmeye başladı.
Bu sırada yaratık, hızla ikilinin üzerine doğru koşuyor ve tüm gücüyle onlara yumruk atmaya hazırlanıyordu. Lykoris, bunu çok geç fark etti ve Monad’ı uyaramadan gözlerini yumdu. Ancak yumruğun yerine, yüzüne ve bedenine sıçrayan sıcak kanı hissetti. Gözlerini açtığında, yaratığın hemen arkasında, damar benzeri birçok karışık çizgileri ve ara ara göz şeklini andıran boşlukları olan devasa bir güç beliriyordu. Bu gücün sivri, damar şeklindeki kısımları yaratığın sırtını delerek içeri sızmıştı. Ardından bu delikten fışkıran kanlar, Lykoris’in üzerine sıçradı ve büyük bir şaşkınlıkla olanları izledi. Yaratık yere yığılıp bedeni etkisiz hale geldiğinde, bu güç tamamen yok oldu. Lykoris hala yaşadıklarını anlamaya çalışırken, Monad’ın yüzünde küçük bir gülümseme belirdi ve ardından yorgunluktan bayıldı. Lykoris, Monad’ı kollarına alırken, kurtardıkları kadın ve yanında getirdiği insanlar onlar için yardıma koşuyorlardı. Lykoris, kendi yaralarından çok Monad için endişeleniyordu, onu nazikçe tutup saçlarını okşamaya başladı nazik bir şekilde. Bu sırada ise kendi yaralarından siyah kanı akıyordu…
Yorumlar