5.Bölüm “Komite”

19 0 30 Ağustos 2024 0 Oy

“Emin değilim. Katılmayı çok istiyorum ama nisanda Kerem burada olacak ve.. Bilemiyorum onu etkilemek için sürekli müsait olmam gerekir gibi geliyor.”

“Alara, sen iddiaya girdin ama farkında mısın Kerem reşit ve biz daha 15 yaşındayız?”

“Ben 16 yaşındayım.”

“Çok fark etti.”

“Bir şey olacağından değil sadece..”

“Ne?”

“Şu aptal iddia Mira. Aklı başında arkadaş olarak beni durdurmalıydın.” Kahkahayı patlatmıştım. Arka bahçemizin kıyısındaydım ancak bahçe kapısının önündeki koltuklarda kitap okumakta olan babamın bana dik dik baktığını fark edebiliyordum. Biraz daha kısık sesle konuşmalıydım.

“Gülme.. Kaybedemem. Enes’i ikna edecek kadar bile olsa vakit geçirmemiz gerekiyor.” Aslında Alara’yı Enes’in isteklerini yaparken izlemek eğlenceli olurdu.

“3 romantik randevu yani?”

“Öyle görünüyor..”

“Demir’den haber aldın mı?” diye sordu Alara. Bir haftadır okula gelmemişti. Tolga’dan aramasını rica etmiştim tabii ki. Biraz garip karşılasa da arayıp sordu benim için. Tabii kendisi arıyormuş gibi konuşmasını istedim.

“İşi varmış. Tolga aradı. Fazla bir şey söylemedi.”

“Etkinlik komitesine girdiğini duydum onunda. Bu hafta ilk toplantıları var. Katılmayacak mı acaba?”

“Bilmiyorum ki.” Demiri hayatına al Mira. Ardından kaybolsun değil mi? Bizi ekiyordu belki de. Bir süre kaybolup bambaşka biri gibi gelecekti.

“Benim derse dönmem lazım. Akşam misafirlerimiz olacakmış. Şimdiden sınava çalışmam gerekiyor.” dedim babamın uzun telefon konuşmama müdahalede bulunmasına az kaldığını fark ettiğimde.

“Peki, tamam. Yarın görüşürüz.” Telefonu kapattım ve verandadaki 6 kişilik masanın bana ait kısmına geri döndüm. Tam karşımda babam kahvesi eşliğinde kitap okuyordu. Ben de ders çalışıyordum. Salıncakta Tolga uzanıyor ve müzik dinliyordu. Ilgaz da.. bir yerlerdeydi işte. Annem Melih amca ve ailesi ile olacak olan akşam yemeğine hazırlık yapıyordu. Bu biz çocuklar için gayet resmi gecelere katılım zorunluydu. Ilgaz dahi gelirdi. Ailelerin çocuklarının asla iletişim kuramadığı gecelerdi bunlar. Sadece Alara ve ailesi geldiğinde benim için de güzel geçen bir gece olurdu.

“Tolga, kulaklık lütfen?” Diyordu annem bir yandan hayali bir kulaklığı kafasından çıkarır gibi yaparken.

“Demir ve ailesini de akşam yemeğine davet etsene. Uygun oldukları bir gün onları da ağırlamak istiyorum.” Annem çok önem veriyordu arkadaşlarımızın aileleriyle tanışmaya. Ilgaz’ın arkadaşlarını ve ailelerini de davet etmişlerdi ancak sevilecek yanı olmayan çocuklardı belki de bu yüzden tekrarı sık yaşanmamıştı.

O geceden sonra Sedat’ın annesinin görgüsüzlüğünü unutmam hayli zaman almıştı. Kadın zenginliğini gözümüze sokmak için iki kolunda en az bir kilo altınla gelmişti. Yakınlarda buldukları bir mermer madeniyle aniden zenginleşen aile, şımarıklıktan ne yapacağını şaşırmış olsa gerek o gece o kadının ağzına götürdüğü birkaç lokma yemekte kolları uyuşmuş olmalıydı.

“Etkinlik komitesine katılıyor musunuz?” Kaldığı sayfaya parmağını sıkıştırmış bizlere bakıyordu babam. Okulda kuş uçsa haberi oluyordu babamın. Okulun sosyal medya hesaplarını da takip ediyordu.

“Hayır.” dedik aynı anda. İkimize baktı. Beni seçmişti.

“Mira, sen katılmalısın. Biraz sorumluluk sana iyi gelebilir.” Harika. Rica değildi, sesinin tonundan anlayabiliyordum. Çoktan etkinliklerde aktif olmam için müdür ile konuşmuş olduğuna emindim babamın. Tiyatroya katılmam için Tolgaya yardım etmesini söyleyen de oydu. Annem kadar akademik hayatıma takık değildi. Avukatlığa ilk başladığında sadece ders çalışmış olmanın ona çok zarar ettirdiğini, sosyal becerileri zayıf olduğu için yeterince bilgili olmasına rağmen müvekkilleri ikna edemediği için çok iş kaybettiğini anlatmıştı bana. Masada kazanıyordum ama onları masama çekemiyordum bir türlü demişti hatta.

“Katılırım.” Alara’yı da ikna etmem gerekecekti. Komite ekibi katlanılası gibi değildi.

***

Okulun bahçesindeydik. Gözlerimi alamadığım ve beni sinirlendiren bir durum vardı. Ada. Ilgaz ile tartışıyordu. Tartışacak neleri vardı, birbirleriyle ne bağları vardı merak ediyordum.

“Mira.”

“Ha?” Toparladım kendimi ve masaya geri döndüm.

“Son soruyu diyorum ne yaptın?”

“Söylüyorum sana 45.”Enes emindi cevabından. Ben ise soruyu bile hatırlamıyordum. Sınavım iyi geçmişti ancak çıktıktan sonra unutmuştum. Zaten üzerinden iki ayrı derse daha girmiştik.

Alara’nın yanıma sokulduğunu hissettim.

“Ben de fark ettim. Melisa da dikizliyor oturduğumuzdan beri.”

“Hayır öyle bir şey yok.” Melisa telaşlanmıştı.

“Neyden bahsettiğimi bildiğine göre öyle bir şey var Melisa.” Alara bazen çok gıcık olabiliyordu. Melisa gözlerini devirdi.

“Tolgayla bir şeyler var sanıyordum. Yani Ilgaz’la da bir şey gibi görünmüyorlar ama..” İçeceğinin pipetiyle oynuyordu durmadan Melisa.

“Hadi bu işi çöz.”Alara’ya bakıyordum. Çok alışmıştım tüm sosyal hayatımın Alara tarafından düzenlenmesine. Alara ise bu durumda çaresiz görünüyordu.

“Yani.. yanlarına gidip siz nesiniz? Demek dışında pek bir seçenek yok gibi ama yapmamı ister misin?” Ellerimi sağa sola sallıyordum.

“Tolga mı o?” Tolga tartışmaya katılmıştı. Ilgaz Tolgayı ittiğinde ayağa kalktım istemsizce. Alara bileğimden yakalayıp beni geri oturttu. Tüm masa onları izliyorduk. Tolga iteklenmesine rağmen sessizliğini korudu ve geri tepki vermedi. Onun yerine Ada sinirlenmiş Ilgaz’a bağırıyordu. Ne dediklerini anlayamayacak kadar uzaktık. Tolga Adayı bileğinden kavradı ve geri çekti. Ilgaz’a eliyle durmasını işaret ediyordu ve bir türlü hırsını alamayan Adayı uzaklaştırmaya çalışıyordu.

“Bize baktı.” Enes havaya bakarak olanları izlemediğini ispat etmeye çalışıyordu kendince. Evet, Tolga bize bakmıştı. Gözden kaybolana kadar dikkatimi onlardan ayırmadım.

Evet, bir sorun vardı ailemde. Sebebini bilmediğim. Ada mıydı bu sorun? Eğer öyleyse Adayla konuşmam gerekirdi. Uygun bir anı kollayacaktım.

“Kim benimle etkinlik komitesine katılıyor?” Masaya dönmüştüm tekrar.

“Uğraşamam hiç.” Enes kendini geri çekmişti bile.

“Alara’dan sonra sen.. Melisa belki sen benimle gelirsin?” Başını sağa sola sallıyordu.

“Provam var. Vaktim yok malesef.” Melisa da Alara’yla birlikte dans kulübündeydi. Alara geçirdiği sakatlık yüzünden provalara bir süredir katılamıyordu. Fizik tedavi sürecinin sonlarındaydı ve her ne kadar Müge teyze istemese de gösteriye dönmeyi çok istiyordu.

Okulumuzda Mayıs ayı boyunca etkinlikler düzenlenirdi. Etkinlik komitesi de bu etkinlikleri organize ederdi. Sene başından itibaren çalışırlardı. Organizasyonun büyük çoğunluğunda ne olacağı belli olduğu için son birkaç ayda gerçek iş yapılırdı ve ikinci dönem komiteye yeni alımlar yapılırdı. Etkinlik sırasında görev alacak öğrencilere ihtiyaç olurdu çünkü.

Neredeyse tüm mayıs ayını gençlik bayramını kutlamak bahanesiyle eğlencelerle geçirirdik. Ayrıca bu etkinliklerin sonunda resmi tören günü haricinde ilçede Gençlik bayramı ana gösterisini bizim okul hazırlardı.

Geçen sene çok eğlenmiştik aslında. Ilgaz’ın arkadaşı komitenin başkanlığını tutuyordu. Rabia. Çok sevdiğimiz biri olmamasına karşın tam bir iş bitiriciydi. Geçen senenin en çok dinlenen rock gruplarından birini okulumuza getirmeyi başarmıştı. Tabii bunda babasının nüfusunun da eminim ki etkisi olmuştu. Yine de başarı sayıyordum.

Bütçe için ise velilerle aylar öncesinden bir bağış etkinliği düzenlenirdi. Yemek yenir, o zamana kadar hazırlanmış ve prova edilmiş gösteriler bir fragman gibi sergilenirdi gecede. Abilerimin bağış gecelerinde bulunduğumdan olayı biliyordum.

Okulun varlıklı velileri öğrencilerini eğlendirmek için öderlerdi. Birtakım statü göstergesiydi okula yapılan bağış aile birliği içerisinde. Öğrencileri memnun ettiği sürece kimsenin sorun ettiği de yoktu.

Okulun yıl içerisindeki ilk etkinliği Cumhuriyet bayramı etkinliğiydi ve büyüleyiciydi. Kış tatili de yapılmıştı.

Mayıs ayı için heyecanlıydım aslında. Komitenin bir parçası olmak o kadar da sıkıcı olmayabilirdi. Tek korkum Rabia’ydı..

“Peki öyleyse. Mücadelemde elimden tutmadığınız için teşekkürler.” Elimi hafifçe masaya vurdum. Ardından eşyalarımı toplayıp kalktım.

“Şans dileyin. Komiteyle tanışmaya gidiyorum.” Herkese el sallayıp uzaklaştım masadan. Kantine uğrayıp bir kahve alacaktım. Ardından giriş kattaki konferans salonuna geçecektim.

“Türk kahvesi alabilir miyim lütfen?” Küçük karton bir bardakta veriyorlardı Türk kahvesini. Parayı ödeyip olmasını beklemek için masalardan birini gözüme kestirmiştim.

“Selam.” Demir yolumu kesti. Sonunda diyordu içimden bir ses. Neredeyse gördüğüne sevinen.

“Gelmişsin.” Gülümsüyordum. Tuttuğum nefesi bıraktım.

“Biraz geç oldu biliyorum. Son görüşmemizden bu yana özlemişsindir belki beni.” Dudağını ısırıp gülümsedi.

“Ne demek istiyorsun anlamadım?” Kızarmamalıydım.

“Şaka yapıyorum ya. O gün bizimle gelmedin, bayadır yoktum.. Ah neyse boşver.”Aptaldım ben. Anlayamamıştım.

“Neden gelmedin tüm hafta?” Bakışlarımı ondan çevirip boş bir masaya yönelmiştim konuşurken. İşte! Orada bir sandalye vardı. Sadece bir tane. Eşyalarımı masaya koyup oturdum. Demir de peşimden geldi ve masaya oturdu.

“İşlerim vardı ama aklım sendeydi hep.” Yine mi şakaydı? Bu gülüş neydi? Çok rahatsız hissediyordum. Yüzüm giderek daha da katı bir hal alıyordu. İfadesizleştiğimi hissediyordum. Konuşmayı kesmiş kantine kitlemiştim gözlerimi. Kahveme sıra gelmesini bekliyordum.

“Rahatsız mı ettim seni?” Sadece gülümseyip geçtim. Gözlerini devirdi ve kollarını kavuşturdu.

Kaşımakta olduğum parmağımı kurtarmak için elimi çekti Demir ve bıraktı anında. Evet, yanlış anlaşılmak istemiyordu. Şakaydı. Abartmıştım, strese girmiştim ve bunu da yeterince belli etmiştim.

“Küçük parmağım sana müteşekkir.” dedim elimi gösterirken. Güldü ama az önceki gibi samimi değildi. Kendini çekmişti.

Kantinden kahvemi alabileceğimi işaret ettiklerinde Demir benim yerime gitti. Kahveyi aldı ve bana getirirken kokladı. Yüzü buruştu.

“Senin daha çok yumuşak içimli kahve tercih edeceğini düşünürdüm. Türk kahvesi? Şaşırttı.” Bana uzattı kahveyi.

“Acı olması hoşuma gidiyor.” Bir elimde kahve diğer elimde sırt çantam komiteye doğru yol alıyorduk.

“Çantan ağırsa taşıyabilirim.”

“Hayır sorun yok.”

“Komiteye katılmana sevindim. Birlikte daha çok vakit geçireceğiz.” Gülümsemekle yetindim. Sohbet açmak için çabalıyorduk ancak benim aklıma bir şey gelmiyordu. Sanki.. iletişimimiz zorlamaydı.

“Annen bizi yemeğe davet ediyor. Sanırım bu cuma sizde olacağız ablamla.” Haberim yoktu.

“Güzel olur.” Gülümsedim.

“Sen de orada olursun değil mi?”

“Tabii, aile yemekleri kaçınılmazdır bizde.”

“Ne güzel.” Kötü hissetmiştim. Ailesine ne olduğunu hala söylemiyordu ve ben ailem hakkında bir şeyler söylediğimde garip oluyordu. Çok merak ediyordum dayanamadım.

“Siz onları.. kayıp mı ettiniz?” En uygun yolu buydu sanki sormanın. Duraksadı.

“Hayır. Onlar..” Etrafına bakındı ve kulağıma yaklaşıp fısıldadı.

“Hapisteler ve uzun süre çıkmayacaklar..” Kanım donmuştu. Bunu beklemiyordum. Şaşkınlığımı gizleyemedim. Demir omuz silkti. Komitenin yanına gelmiştik. Rabia’yı gördüm. Hayatımda tanıdığım en kaba insanlardan biriydi. Alara’yı o kadar üzmüştü ki Cumhuriyet balosu komitesinde. Onunla iletişimi olabildiğince kısıtlı tutacaktım. Boş bir hoşgeldin konuşması yaptıktan sonra yaklaşık yirmi kişilik gruptaki insanlardan yeni katılanlarla tanışmaya başladı Rabia.

“Bu kız beni çok rahatsız ediyor.” fısıldadım Demire. Ardından Demirin yanında belirdi. Demire temas etmeksizin konuşamıyordu bile. Ne ara tanışmış, arkadaş olmuşlardı anlayamıyordum. Aksi yöne döndüm bunu izleyemeyecektim. Yine elimi kaşıyordum.

“Mira değil mi?” hafifçe dürttü beni ona dönmem için.

“Evet. Rabia?” Tanındığını BİLİYORDU. Kendini tanıtma ya da tanışma zahmetine girmedi.

“Ilgaz’ın kardeşiydin değil mi?” Sanki beni daha önce milyonlarca kere görmemiş gibi.

“Evet.”

“Hoşgeldin aramıza.” deyip hafifçe çenemi tutup başımı salladı ve yanımdan ayrıldı. Neydi bu şimdi? Arkamda hafif bir kıkırtı duydum. Döndüğümde Demirin kahkaha atmamak için çenesini nasıl sıktığını ve ağzını kapattığını gördüm. Sinir olmuştum. Koluna çimdik attım. Ne kadar sıkı kaslıydı. Onun canı acıyacağına benim parmaklarım acımıştı ancak çaktırmadım. Rabia konuşmaya başlayınca onu dinlemeye verdim kendimi bu utanç hiç yaşanmamış gibi.

“İyi akşamlar.” dedim Demire okul çıkışında devam edilen komite toplantısının ardından. Arkamdan seslendi.

“Birlikte gidelim. Geç oldu.” Keşke beni rahat bıraksaydı.

“Sen nerede oturuyorsun ki?” Tam ters yönü işaret ediyordu bana.

“Gelmene gerek yok öyleyse, yolunu uzatma benim için.” Kolumdan tuttu.

“Neden benden bu kadar rahatsızsın?” Ciddiydi. Midem bulanıyordu. Ne diyeceğime karar veremiyordum.

“Yolunu uzatmana gerek yok diye düşündüm.” Hafifçe gülümsedim. Tepki vermedi.

“Önemli değil sana eşlik etmek istiyorum.” Gözlerimin içine bakıyor onay bekliyordu. Kabul ettim. Benimle yürüdü. Mahallemizdeki parka yaklaştığımızda sessizliğe dayanamadı.

“Ne güzel kokuyorlar.” Gülümsedim.

“Ben de seviyorum.” Bir süre kamelyalara sarmalanmış çiçeklere baktık. Sonra sessizce yürümeye devam ettik. Evimin sokağının başında durdu Demir.

“İyi akşamlar Mira.” Başka hiçbir şey söylemedi ve ben eve girene kadar olduğu yerde durup beni izledi.

“Hoşgeldin Mira.” Babam bugün eve erken gelmiş olmalıydı. Ona selam verip odama koştum. Perdemi açtım. Oradaydı. Hala oradaydı. Beni fark etti. El salladı. Ben de geri el sallayıp perdeyi örttüm. Daha yarım saat önce benden uzak durmasını istiyordum ve o benimle vakit geçirmek istedikçe midem bulanmaya başlıyordu. Şimdi ise ne kadar hafifti. Ne kadar merak etmişti hala evimizi izleyip izlemediğini. Perdeyi tekrar araladım. Gitmişti. Bir yanım keşke diyordu. Bir yanım rahatlıyordu odamda tek başıma olduğum için.

Üzerimi değiştirdim. Ders çalışmam gerekiyordu ancak canım hiç istemiyordu. Salona inip annem ve babamla konuşmak da gelmiyordu içimden. En iyisi abilerimi rahatsız etmekti. Bakalım hangisi evdeydi. Önce Tolganın odasına gittim. Boştu. Ancak penceresini açık unutmuştu herhalde. Kapatıp perdesini çektim. Ilgaz’ın odasına gittim. Gitarıyla uğraşıyordu. Elinde bir defter vardı ve ben girince yatağının yanına attı.

“Ne sakladın?” Gözlerim parlıyordu sorarken. Gıcık hissediyordum bugün. O defteri ele geçirmeliydim. Defteri almaya yeltendiğimde beni kucaklayıp odanın dışına çıkardı.

“Mira dedim.. Kapı çalman gerekir. Öğrenemedin mi henüz?” Gülüyordum.

“Günlük müydü o ya da.. şarkı mı yazıyorsun? Lütfen bakabilir miyim?”

“Hayır bakamazsın.” Kapısını arkasından çekip kapattı ve beni içeri almadı. Ellerimi birleştirdim, yalvarır gibi yaptım.

“Ne olur bakmama izin ver. Merak ediyorum.” Duvar gibi duran suratı hafif bir gülümsemeye izin vermişti.

“Bu sene tekrar konser yapacağız.” Ilgaz geçen sene dağ evimizde -havuz da olduğu için yazları geçirmeyi sevdiğim evimizde- okulun çoğunu davet ettiği bir parti vermişti. Partide Efe ve Sedat’la kurdukları grupla konser vermişlerdi. Küçük olduğum için izin vermemişlerdi halbuki alkol kullanılmasını dahi önlemişti ebeveynlerim.

“Bu sene gelirsin. Orada dinlersin.” Heyecanla sarıldım Ilgaz’a. Güldü.

“İzin vermezlerse de kaçıp geleceğim.”

“Tamam abartma Mira.”Rabia’nın bana yaptığı hareketi yapıp odasına geri döndü. Kardeşim olduğu için onun bunu yapmasında sorun yoktu ama.. Şimdi anlamıştım. Ilgaz bunu bana okulda da yapardı. Rabia görmüş olmalıydı. Kasıtlı olarak yapmıştı. Kızdan bir kez daha iğrendim.

“Ben acıktım.” diye salona indiğimde verandaya sofra kurmaktaydılar.

“Mira tabakları getir.”

“Tolga nerede? Daha fazla bekleyemeyeceğim.” Akşam yemekleri birlikte yenmesi gerektiği için birbirimizi beklerdik.

“O bugün yok.”

“Nasıl yani?”

“Demirde kalacakmış.” Demir bana hiç bundan bahsetmemişti. Ilgaz’la tartıştıkları için olduğunu düşünmekten kendimi alamadım. Yemekten sonra Ilgaz’la konuşmalıydım.

Bu sefer kapıyı tıklatma ve de onun gelmemi söylemesi nezaketini gösterdim.

“Noldu?” Defter ve gitarıyla ilgilenmeye dönmüştü yemeğin ardından.

“Hiç ders çalışmıyor musun sen? Bu sene sınava gireceksin ya.” Suratını astı.

“Seneye hazırlanacağım.”

“Tolgayla neden tartışıyordunuz?” Lafı uzatmak istemiyordum. Donuk bakışları tehlikeli bir hal aldı. Hoşlanmamıştım.

“Aramızda. Sen karışma.” Bana bakmıyordu bile.

“Ilgaz?” Israrcıydım bilmek istiyordum.

“Mira anlatmayacağım.”Bakışları beni delip geçtiğinde sormaktan vazgeçtim. Hiçbir şey paylaşmıyordu zaten. Üzülüyordum sadece. İyi olmamızı istiyordum. Kardeşlerimi bir arada vakit geçiren kardeşlerden görmek istiyordum. Kontrolümü kaybediyordum. Birkaç damla süzüldü gözlerimden. Ilgaz dayanamamıştı. Bana sarıldı.

“Mira üzülecek bir şey yok neden ağlıyorsun?”

“Çok soğuksun.. Böyle olmak istemiyorum.” Omuzlarımdan tutup kendine çevirdi beni ve gözlerimin içine baktı.

“Mira kimseye söyleme.. bu ailede favorim sensin.” Bunu biliyordum ancak bu hep bana diğerlerini az sevmekle ilgiliymiş gibi hissettirmişti.

“Tolgayla da böyle ol.. kavga etmeyin.” dedim ikinci damlayı sıyırıp attığımda.

“Olurum tamam.” Başımla onaylayıp sarıldım. İnanmıyordum ama. Zorla ona birini sevdiremezdim. Konudan uzak durmaya çalışacaktım. 

Yorumlar

Bir yanıt yazın

Ayarlar

×

Bölümler

×

Metin Raporla