Bölüm 6 – İlk Bağlantı

136 0 14 Ağustos 2024

 “Nish Samudra’nın da ötesinden gelen güçler henüz uykudayken, onlardan biri olan Marama fenomeni bilinmeyen bir sebepten ötürü faaliyete geçerek derin uykusundan uyandı. Hiçlikten kurtulup, Nish Samudra’ya sızmayı başarıp maddesel evrendeki ilk varlığa dönüştürdü kendisini. Her ne kadar fizik ötesi bir canlı olsa da fazlasıyla kıskançtı, Nish Samudra’da yaşayan ve fiziksel forma sahip olanları kıskanıp onlara haset etti. Bu nedenle kendisine fiziksel bir form yarattı, fakat yaratıcılığı pek olmadığından görünümü dairesel ve yer yer kratere benzer düzgün olmayan parlak bir kütleydi sadece.”

 

 

 Bir taşmışçasına porselen kukla tarafından fırlatılmasının ardından, ne kadar süre boyunca uçtuğunu bilmiyordu Lykoris. Hatta bilinci bu süre içerisinde kapalıydı, ta ki soğuk denize düşene kadar. Soğuk su sebebiyle anında ayılırken, yavaş yavaş dibe doğru batıyordu bedeni. Henüz yeni ayıldığından dolayı sersemliği geçmemişken, suyun karanlık yerlerine doğru çekiliyordu. Sersemliğinden dolayı fazlasıyla su yutmuşken, havası gittikçe tükeniyordu. Bunlar olurken ise tek yapabildiği umutsuz hareket etme çabasıydı. Fakat suya fazla hızlı şekilde çarpması sebebiyle birkaç kemiği kırıldığından dolayı rahatça hareket edemiyordu. Gittikçe karanlık sulara gömülürken, yüzeyde fark ettiği ağacımsı siluete baktı. Fakat normal bir ağaca göre renkleri fazlasıyla garipti, dalları olduğunu düşündüğü yerler hafifçe parıldarken mor yapraklara sahipti bu ağacımsı şey. Bedeni acıyla suya teslim olmuşken, ağaçtan kopup kendisiyle beraber suya gömülen mor yaprakları izliyordu çaresizce. Ciğerlerine dolan tuzlu su yüzünden genzi yanarken, bu mor yaprakları çok sevdiği Noraoth çiçeğinin yapraklarına benzetti. Suda çırpınmakla meşgulken kapıldığı telaş sebebiyle şu an içinde bulunduğu durumun rüya mı yoksa gerçek mi olduğunu kontrol etmeyi çoktan unutmuştu. Acı verici şekilde boğulurken, derine inmesi sebebiyle güneş ışığı yok oluyordu. Bir süre sonra ise kendisini tamamen karanlıkta buldu.

 

 Karanlığın ardından, gözlerini araladığında artık genzini yakan o tuzlu su yoktu artık. Aksine, oldukça rahat bir yatakta uzanırken üzeri eskisi gibi ıslak bile değildi. Kurtarılmış mıydı? Nerede olduğunu anlamak adına doğrulurken, odada tamamen yalnız olduğunu fark edecekti. Denize fazla hızlı çarpması sebebiyle kırılan kemiklerini çoktan unutmuş olacak ki olabildiğince hızlı şekilde ayağa kalktı. Bu pervasız davranışı sonucu canı fazlasıyla yanarken, bedenine sarılı olan bandajları daha yeni fark edebilmişti. Canı yanmaya devam etse de yavaş bir şekilde etrafına tutunarak kapıya doğru ilerlemeye başladı kız. Kapıyı açtığı anda yüzüne vuran gün ışığı gözlerini kamaştırırken, ellerini yüzüne siper edip birkaç saniye alışmak adına bekledi. Gözleri ışığa alıştığı anda etrafına bakınmaya başladı, burası bir köye benziyordu. Etrafta iş yapmak adına koşuşturan insanlar hariç, her şey gayet normaldi şimdilik. Ayrıca buradaki herkesin saçları kendisinde olduğu gibi beyazdı. En azından şimdilik gördüğü çoğu kişinin öyleydi ve bu durum kızı fazlasıyla şaşırtacaktı. Normalde yaşlıların dahi saçlarının beyazlaşmak yerine grileştiği Araethium’da, bu kadar fazla beyaz saçlı insan görmek şaşırtıcıydı. Ayrıca bu durum onu biraz meraklandırmıştı, kendi gezegeni Corallym’da bulunan maden ocakları nedeniyle beyaz saçlı olarak doğmuştu kız. Çok değerli olan madenler çıkarılırken, etrafa yaydıkları toksin maddeler beyaz saçlı bir çocuk olarak doğmasını sağladı en azından çocukken ona söylenen buydu. Bunu hatırlaması içinde bir umut doğmasını sağlayacaktı, belki bu insanlar da kendisi gibi gezegenin ölümünden sağ kurtulanlardır!

 

 Bir umut buna inanırken, bir anda arkasından gelen neşeli ses ile ardına döndü. Lykoris’in uyandığını gören Monad yüzündeki kocaman gülümsemesiyle ona bakıyordu. Ses tonu biraz sitemli olsa da iyi olduğunu gördüğünden mutluydu bu yüzden neşeli şekilde, “Sonunda uyandın~ Seni bulmak adına Daehna’dan ayrılmak zorunda kaldım! Ama bir tüccar sayesinde yerini öğrenebildim! Daha iyi misin??? Seni o halde görmek endişelendirdi beni..” dedi, bunu derken ise onun bandajlarına bakıyordu. Lykoris pek umursamasa da bandajlar harici kıyafetleri de fazlasıyla yırtılmış ve kirlenmişti. Monad’ın daha fazla endişelenmesini istemediğinden nazikçe kafasını okşarken endişesini gidermek adına sakin bir tonda, “Ben iyiyim, endişelenme benim için~ Beni bulmak için çok uğraşmış olmalısın, teşekkür ederim!” dedi. Bu sözlerin yeterli gelmediğini bildiğinden, Monad’ı hafifçe kendisine doğru çekerek tek kolunu ona sardı. Kafasını nazikçe göğsüne bastırırken, sağlam olan tek koluyla yumuşak saçlarını okşamayı sürdürdü. Monad ise bu muameleden oldukça memnun gözüküyordu, her ne kadar sıkıca sarılmak istese de yaralı olduğundan tek yapabildiği kafasını ona gömüp hafifçe sarılmaktı. Lykoris farkında olmasa da çok uzun zaman geçmişti aradan, bu yüzden Monad’ın bu tavırları ve kendisini fazlasıyla özlemesi normaldi. Birkaç saniye ikili sevgi dolu şekilde kucaklaşırken duydukları, “Kız uyanmış!” sesiyle beraber sarılmayı bırakıp etrafa bakacaklardı. Monad duyduğu sesle gülümseyip orta yaşlı kadına doğru ilerledi konuşmak için, o  yanından uzaklaşırken ise Lykoris sadece ardından bakarak kapıya yaslanmaya başladı. Yanlarına gidecek kadar iyi olsa da olduğu yerde durup etrafı izlemeyi tercih etmişti, belli ki uzun zamandır bu insanlar kendisine bakıyordu. İzlediği bu insanların hepsi beyaz saçlara sahipti, bildiği kadarıyla beyaz saçlara sahip olmak fazlasıyla enderdi. Aklı bu tarz düşüncelerle doluyken, orta yaşlı kadın ve Monad Lykoris’in yanına geldi. Kadın oldukça samimi ve şefkatli ses tonuyla, “Çok uzun zamandır uyuyordun evlat… Ama şimdi daha iyi olduğunu görmek çok güzel. Bizden birinin dış dünyada hâlâ var olduğunu görmek çok mutluluk verici..” dedi. Fakat Lykoris onu pek anlamış gözükmüyordu, kadın “bizden biri” dediğinde neyi kastettiğini anlayamamıştı. O yüzden anlamak adına, “Bana baktığınız için teşekkür ederim.. Fakat bizden biri derken? Anlayamadım.” dedi. Kadın Lykoris’in sözleriyle hafifçe gülecekti, bu gülüş dalgadan çok anlayamamasına karşın onu sevimli buluşuyla ilgiliydi.

 

 Cevaplamadan hemen önce ellerini Lykoris’in dağınık saçlarına attı. Onları hafifçe karıştırıp elini geri çekerken, “Bilmezlikten gelme~ Hadi, uzun zamandır bir şey yemiyorsun gidelim. Monad arkadaşınla yemek salonuna gel sonra, tamam mı?” dedi, Monad başını sallarken kadın ise Lykoris’in sorusunu havada bırakarak uzaklaşmaya başladı. Lykoris’in yüzündeki ifadeyi gördüğünde onun koluna girecekti Monad ilerlemek için. Henüz yürümeye başlamadan önce onun merakını gidermek adına konuşmaya başlayarak, “Seni onlar bulmuştu baygınken, devasa bir uçurumun dibinde yatıyormuşsun… Ora nere bilmiyorum ama seni buraya getirip ilgilendiler. Çok nazik insanlar! Fakat ne olduğuna anlam veremediğim şekilde garip hissettiriyorlar. Neyse, bundan önemlisi ilk yemek yemelisin! Hadi gel~” dedi. Monad Lykoris’in yürümesine yardımcı olurken, tüm bu konuşma boyunca gıkını çıkarmadan onu dinlemişti kız. En son bir denizde battığını hatırlıyordu, uçuruma nasıl gelmişti? Muhtemelen daha önce olduğu gibi o anılar rüyaydı, fakat Daehna’dan buraya nasıl gelmişti? Ayrıca porselen kuklanın bahsettiği ağaç, suyun altındayken yansımasını gördüğü ağaç mıydı? Bütün bunlar fazlaca kafasını karıştırırken, şimdiye kadar yaşadıkları onun için oldukça ağır hissettiriyordu. Zihnini bu düşüncelerden kurtarmak adına sessizliği bozmak iyi bir fikirdi ona göre, “Hey Monad, burası tam olarak nere?” dedi, fakat Monad soruyu cevaplayamadan çoktan fazlasıyla sesli yemek salonuna varmışlardı. Salonun içi kalabalıkla doluydu, herkes bir işin ucundan tutmaya çalışırken uzun yemek masası neredeyse hazır gözüküyordu. Uyuduğu süre boyunca ek takviyeler harici yemek yiyemediğinden, bu kadar güzel yemeklerin kokusu sorusunun cevabını almayı geri plana atmıştı bile. Her ne kadar kalabalık olsa da ortam fazlasıyla neşeliydi. İkilinin geldiğini gören herkes masaya yerleşirken, onlar için de iki sandalye boş bırakacaklardı. Monad Lykoris’e yardımcı olarak onu sandalyesine otururken, kendisi de hemen yandaki sandalyeye geçti. Masa çeşit çeşit yemekle donatılmıştı, herkes masaya geçtiğinden ortamdaki karmaşa da azalmıştı. Masanın en başında oturan yaşlı adam gür sesiyle konuşmaya girerek, “En genç olanımıza! Bu iki misafirimiz için, şerefe!” dedi, ardından masadaki çoğu kişiyle beraber Monad’da önündeki bardağı havaya kaldırmıştı. Böylesine neşeli ve hoş bir ortam görmeyeli çok ama çok uzun süre olduğundan alışması biraz sürse de, o da sonunda kadehini kaldırdı. Ardından ise herkes yemeklere yumulmaya başladı özellikle Lykoris büyük bir iştahla yiyordu leziz yemekleri.

Yorumlar

Bir yanıt yazın

Ayarlar

×

Bölümler

×

Metin Raporla