Alarik, ormanın derinliklerinden çıkıp küçük bir kasabaya ulaştığında, şafak yeni yeni söküyordu. Kasaba, Gölge Krallığı’nın baskısından uzak gibi görünse de, her köşe başında gözcüler bulunuyordu. Alarik, pelerinini daha sıkı sararak kasabanın dar sokaklarında ilerledi. Hedefi, direnişin gizli karargâhıydı. Burada, kendisi gibi karanlıkla savaşan savaşçılarla bir araya gelecekti.
Kasabanın merkezine ulaştığında, bir fırının arka tarafına gizlenmiş dar bir geçide girdi. Tahta kapıyı üç kez vurduktan sonra kapı aralandı ve içeriden biri fısıldadı, “Kimsin?”
“Alarik. Işık arayan,” dedi Alarik, şifresini vererek. Kapı tamamen açıldı ve onu içeri aldılar.
Karargâh, eski bir mahzenden dönüştürülmüş geniş bir alanı kaplıyordu. İçeride, farklı yaşlardan ve ırklardan insanlar vardı. Hepsi, Gölge Krallığı’nın baskısından bıkmış ve özgürlük için savaşmaya kararlıydı. Alarik, liderleri Seraphina’yı aradı. Seraphina, güçlü bir büyücüydü ve direnişin kalbi olarak biliniyordu.
Seraphina, odasında haritalarla çevrili bir masanın başında çalışıyordu. Alarik’i gördüğünde, gülümsedi ve ona doğru yürüdü. “Hoş geldin, Alarik. Seni tekrar görmek güzel,” dedi. “Hazır mısın?”
Alarik, derin bir nefes alarak başını salladı. “Evet, Seraphina. Hazırım. Ailem için, özgürlük için, savaşmaya hazırım.”
Seraphina, bir el hareketiyle masanın üzerindeki haritayı işaret etti. “Bu gece, Gölge Krallığı’nın önemli bir karargâhını basacağız. Orada, krallığın en güçlü büyücülerinden biri olan Malakar bulunuyor. Onu etkisiz hale getirmemiz gerekiyor.”
Alarik, haritaya baktı ve planı inceledi. “Malakar güçlü bir düşman. Ama biz de güçlüyüz. Peki, kaç kişiyiz?”
“Yeterince,” dedi Seraphina kararlı bir sesle. “Bizimle birlikte savaşacak cesur yürekler var. Ayrıca, senin gibi yetenekli biriyle şansımız daha yüksek.”
Hazırlıklar tamamlandıktan sonra, direnişçilerin grubu gece vakti kasabadan sessizce ayrıldı. Alarik, grubun öncülerinden biri olarak ilerliyordu. Herkes sessiz ve temkinliydi. Gölge Krallığı’nın karargâhına yaklaştıkça, gerilim artıyordu.
Karargâha vardıklarında, Seraphina bir işaret verdi ve herkes pozisyon aldı. Alarik, ellerini yukarı kaldırarak büyü yapmaya başladı. “Umbra Defensus,” diye fısıldadı ve karanlık bir kalkan oluşturdu. Bu kalkan, onları fark edilmekten koruyacaktı.
İçeri sızdıklarında, Malakar’ın odasına doğru ilerlediler. Ancak, tam kapıya ulaşmışken büyük bir patlama sesi duyuldu. Gölge Krallığı’nın askerleri alarm durumuna geçmişti. Savaş başlamıştı.
Alarik, kılıcını çekerek askerlerle çarpışmaya başladı. İçindeki karanlık güçleri kontrol etmekte zorlanıyordu, ama Seraphina’nın sözleri aklında yankılanıyordu: “İçindeki ışığı bul.”
Malakar’ın odasına girdiğinde, büyük bir sürprizle karşılaştı. Malakar, ona beklenmedik bir şekilde gülümsüyordu. “Hoş geldin, Alarik. Seni bekliyordum.”
Alarik, şaşkınlıkla geri adım attı. “Bu bir tuzak mıydı?”
Malakar, kollarını iki yana açarak, “Hayır, aslında bir test. İçindeki gücü görmek istedim,” dedi.
Alarik, öfkeyle dişlerini sıktı. “O zaman hazır ol, çünkü bu güç seni yok edecek!” dedi ve karanlık güçlerini serbest bıraktı.
Savaş başlamıştı. Alarik, içindeki karanlık ve ışık arasındaki dengeyi bulmak zorundaydı. Bu, sadece bir savaş değil, aynı zamanda kendini keşfetme yolculuğuydu.
Yorumlar