Bölüm 4 – Döngü

159 0 12 Ağustos 2024

“Döngülerin tanrısı olarak bizi terk etmeyen tek kişiyi tanıyorduk. O an o’ydu. Her an oradaydı. O, var olan her baloncuğun, ayların ve Araethium’un ölçüsüydü. Her saniyesi sevinçti, her anı üzüntü, her anı özlem, her dakikası fırtınalıydı, her an hezeyan halindeydi. Ona Khabaoth yani, değişmeyen döngünün tanrısı, diyoruz. Onun gerçek adını söylemeyi hak edecek tek kişidir mirvari bekçidir. Göklerin ve yerin ayaklarına kapandığı mirvari bekçinin, şimdi ise zaman onun ayaklarına kapanmaktadır. Son gelen bekçi zamanı kabul edene kadar, döngülerin tanrısı onu bekleyecektir.”

 Her şeyden önce, henüz ay ve güneş ortada yokken kötülük vardı her yerde. Bu kötülüklerden en insani olanı, lanetli bir soydan gelenlerin oluşturduğu bir tarikata aittir. Bu tarikata katılan sıradan kişiler dillerini kendi rızaları ile kesip, ağızlarını ipler ile dikerlerdi bir daha konuşamamak adına. Kulaklarına geçirdikleri iğneler yardımıyla kendilerini sağır bırakırlardı. Kendi tabirleri ile bu şekilde yollarından sapmayacaklarını düşünürlerdi, fakat bu kişiler sapkın düşüncelere sahip kanı bozuk bir avuç insandan başka bir şey değillerdi. Lanetli soydan gelmeyen her bir üye bu ritüelleri yaparak kendilerini sağır ve dilsiz bırakırdı. Bu insanları birleştiren ortak amaçlarına öylesine odaklanmışlardı ki, davranışlarındaki kibri görmez olmuştu gözleri. Sadece kulakları duymaz dilleri konuşamaz değildi. Zihinleri de doğru olanı göremeyecek kadar perişan durumdaydı. Materyal dünyaya öylesine bağımlıydılar ki, çevrelerindeki her bir kişi zarar görmeden ayrılamazdı onlardan. Fakat bu tarikata sonradan katılan, lanetli soyun mensubu olmayan kişiler için geçerliydi. Onlar gerçek tarikat üyeleri için birer kukladan farksızdılar. Bu kişiler iplerini kendi elleri ile tarikat üyelerine verir, hayatlarını dönüşü olmayan bir uçuruma sürüklerler. İşte, Lykoris gözlerini açtığı anda bu adamlardan birini kendisine bakarken görecekti. Üzerine doğru eğilen adam elleri ile birkaç hareket yaptıktan sonra Welwitsch ve Monad’ın yanına dönecekti. Diğer üyeler gibi onun da bakışları belirsizlik içerisindeydi. Lykoris henüz başı döndüğünden doğrulamamıştı, bu yüzden gökteki bulutları izlerken öylece uzanacaktı baş dönmesi geçene kadar. Bedeninde hissedebildiği her bir parçası acı içindeyken, kızıl izlerle kaplı ellerini hafifçe havaya kaldırarak onlara bakınacaktı. İzler hâlâ yerindeydi, fakat bu sefer daha durgundu hareketleri derisinin altında sıvı ateş akmıyordu artık. Bunun iyi bir şey olduğunu düşünürken, az önceki adamın Lykoris’in uyandığını haber vermesi ile minik Monad koşarak yanına ilerleyecekti kızın. Bir anda Monad’ın kendisine doğru kocaman bir gülümsemeyle eğilmesiyle, birkaç saniye gözlerini kırpıştırarak Monad’ın neşeli ifadesine bakacaktı. Bu süre içerisinde düşüncelerini toparlamaya çalışarak doğrulmayı başarmıştı.

 Lykoris doğrulduğu anda Monad üzerine atlarmışçasına ona sarılmaya başlayacaktı. Altın saçlara sahip küçük kız Lykoris’e sarılırken, minik elleriyle sırtını sıvazlıyordu Monad. Lykoris Monad’ın sarılışını karşılıksız bırakamazdı, minik kıza sarılırken hoş saçlarını karıştırıyordu yavaşça. Monad, Lykoris’in kendilerini oldukça fazla endişelendirdiğinden onu azarlarken, Lykoris’in aklı Monad’ın konuşmalarında değildi, Welwitsch ve konuştuğu Geobkhrâ tarikatındaki kişilerdeydi aklı. En son eskiden evi olan Corallym’da görmüştü bu tarikatın üyelerini, o zamandan beri bir daha onlarla karşılaşmamıştı. Karşılaşmadığına da seviniyordu, çünkü bu tarikatın ortalarda gözükmeye başladığı haftanın sonunda kıyameti yaşamıştı Vaikalpa evreni. Lykoris, Monad’ın sözlerini yarıda keserken ona nazikçe sarılmayı bırakacaktı. Monad’ın yanağına özür dilermişçesine bir öpücük kondurmasının ardından, başı hâlâ dönse de eninde sonunda ayaklanmayı başaracaktı. Kral Darok ve hapsolduğu karanlığı çoktan unutmuş gözüküyordu, henüz zihni onu bir kenara atmış olsa da sadece hatırlatmak için zamanını bekliyordu. Şimdilik Lykoris’in içinde hissettiği kötü his daha çok baskındı her şeyden. Lykoris bir anda sarılmayı bırakıp ayaklandığında Monad ona şaşırmış ifadesiyle bakıyordu, belli ki minik özür öpücüğü işe yaramamıştı. Lykoris hızlı adımlarla Welwitsch ve konuştuğu tarikat üyesinin yanına ilerlerken, Monad ise ona ayak uydurmaya çalışarak peşinden ilerleyecekti.

 Lykoris bir hışımla yanlarına geldiğinde Welwitsch şaşırmış gözüküyordu, fakat tarikat üyesinin bakışları tamamen anlamsız hissettiriyordu. Her ne kadar kendilerini sağır bıraktıkları bilinse de, etraftaki olaylara olan tepkileri korkutucu derecede atikti. Sanki kulakları duyuyormuş gibiydi. Her ne kadar dilleri laf yapamasa da, kulaklarının yokluklarını çekmiyor gibiydi bu ürkütücü tarikat üyeleri. Lykoris adamın bu ürkütücü ifadesini görmezden gelerek, Welwitsch’i kolundan tutup bir köşeye çekmeye başladı. Oğlan Lykoris’in ne yaptığına anlam veremese de karşı çıkmamıştı, en son durduklarında ise bir cevap beklermişçesine Lykoris’in yüzüne bakmaya başladı. Lykoris Welwitsch’e cevap vermeden önce tarikat üyelerine göz ucuyla bakınıp ardından ise, “Bu insanları tanıyorum, onlardan uzak durmalıyız Welwitsch!” dedi, demesinin hemen ardından Monad’ın çığlığı ile bir hışımla arkasına dönecekti. Monad’ın altın sarısı saçları kızıl kana bulanmış, elbisesi fazlaca kirlenmişti. Fakat bundan da beteri, aynı tarikat üyeleri gibi ağzı dikili, kulaklarına ise birer iğne saplıydı. Lykoris Monad’ı bu halde görmesinin ardından, fazlaca afallamıştı. Bu halini görmesiyle adım adım gerilerken, sırtı Welwitsch’e çarpacaktı. Monad’a olanların şoku geçmeden, Welwitsch’i de aynı durumda görmesiyle gözleri korkuyla sonuna kadar aralandı. İkisi de sanki bir ritüele kurban gitmiş gibiydiler, bu olanları hazmetmeye çalışırken etrafının diğer tarikat üyeleri tarafından sarıldığının farkında değildi. Tarikat üyeleri hep bir ağızdan anlamadığı kelimeler söylerken Lykoris’in üzerine doğru ilerliyorlardı. Kız etrafını saran üyeleri görmesiyle adım adım gerilerken, ayağı takılıp sırt üstü düşecekti. Fakat beklediği gibi yere düşmemişti bu sefer, aksine bedeni boşlukta düşmeye başladığında içinde bir korku oluşacaktı. 

 Daha önce bu anı yaşamış gibi hissediyordu, düştüğü karanlığın içinde ışık öncesinde olduğu gibi kendisinden uzaklaşıyor gibiydi. Bu tanıdık sahne yaşanırken, eliyle nere olursa tutunmaya çalışacaktı kız. Bu çabası tamamen nafileyken, düşerken kendisini izleyen tarikat üyelerinin duygusuz suratlarını izleyecekti Lykoris. İçindeki korku gittikçe artarken, eli reflekssen göğsünde takılı olan Noraoth çiçeğine gitti. Uzun zaman önce yumuşak dokusunu kaybedip tamamen taşa dönmüş bu çiçek bu sefer yumuşacıktı. Eski kadifemsi hoş hissin yeniden parmaklarının arasında olması Lykoris’i mutlu etse de, gördüğü şeyler ve şu anki umutsuzluğu bunun güzelliğine odaklanmasını engelliyordu. Etraf gittikçe karanlığa bürünürken, tarikat üyelerinin yüzleri belirsizleşiyordu karanlığa gömüldükçe. Muhtemelen son nefesini verdiğini düşünerek, gözlerini kapatıp o soğuk karanlığa teslim olacaktı. Göğsüne takılı ipeksi çiçeği okşarken, yanı başında aşağı düşen aile yadigarı kızıl kılıcını görememişti.

Yorumlar

Bir yanıt yazın

Ayarlar

×

Bölümler

×

Metin Raporla