21.Bölüm “Doğanı Kabul Etmek”

2 0 13 Kasım 2024

Merhaba sevgili okuyucular, haftanın yeni bölümü ile karşınızdayım!

Bölüm, şiddet ve hassas içeriğe sahip bir kısım içeriyor. O kısmın başına ve sonuna uyarı bırakmış olacağım. Midesi ve ruh hali kaldıramayacak olanlara atlamalarını tavsiye ederim.

Beğenirseniz oy vermeyi ve yorum bırakmayı unutmayın lütfen 🎀

Keyifli okumalar ✨

——————————————————————————————–

(Tolga’nın gözünden..)

Liseliler, dağ evimizin salonunu doldurmuştu. Site içinde, hepsi birbirinin aynı evlerden birindeydik. Müstakil, iki katlı bir evdi. Salonu ferahtı ve arka bahçesindeki kocaman havuza açılan geniş kapıları vardı.

Parti sırasında bu kapılar açık bırakılmıştı tabii ki. Bazıları kendini havuza atmış keyfini çıkarırken, bazıları kıyısında oturmuş arkadaşıyla ya da sevgilisiyle sohbet ediyordu. Havuzun içine attıkları, küçük lambalarla sarmalanmış şişme hayvanlar da farklı bir ambiyans veriyordu. Hem de havuzun görünümünü güzelleştiriyordu. Bahçenin duvarlarını da aynı ışıklandırmalarla sarmalamışlardı. Bu ışıklandırmalar konser boyunca siyah ve beyazı hakim bıraksa da, konser bittiğinde mora teslim oluyordu. Işıklandırmalar haricinde süslemelerin sade, enerjinin yüksek olduğu bir ortamdı. Havuzdaki flamingoya oturmuş elindeki mavi renkli içeceği pipetten çekmekte olan Rabia’nın, dekora el attığından emindim.

Havuzu incelerken anımsadım. Biz daha çok küçükken, ben aileye yeni katıldığımda burada yaşıyorduk. Bu havuzda Ilgaz’la yüzüp oynuyorduk. O zamanlar benden nefret etmezdi. Sonra bir gün, merkezdeki evimizi aldılar ve taşındık. Taşındıktan sonra bu eve hiç adımımı atmadım. Annemle babamın da attığını hatırlamıyordum. İçimi garip hisler kaplamaya başladığında, kara bulutları dağıtmak için evin içine döndüm.

Salondaki herkes, neredeyse her şarkıya ya söyleyerek ya da dans ederek eşlik etmenin bir yolunu buluyordu. Yiyecek ve içecek büfelerinin başı hiç boş kalmıyordu.

Ilgaz liseye başladığından beri, annemle babam en azından partilerine izin veriyorlardı. Bu sene mezun olduğunda, onun kadar iyi partiler düzenleyen birileri olacak mıydı, merak konusuydu. Tabii benim ilk katılışımdı. Kardeşinin seni davet etmeyi unuttuğunu söylediği partinin ne kadar iyi geçtiğini okuldakilerin dilinden düşmeyince, sosyal medyan partiyle dolunca anlıyordun. Bu sene onun da son partisiydi. Belki de bunun için beni de çağırmıştı ya da en azından gelmeyi aklımdan geçirmemem için tehdit etmemişti.

Müziğin temposunun kızıştığı bir anda ortam kararmıştı ve saliseler ile hızla yanıp sönmekte olan ışığın varlığı dışında insanların birbirini görmesi olanaksız hale gelmişti. Ard arda dönen fotoğraf karelerinden birer kare çıkartmışız gibi görünüyordu. Tabii ben karardığında da az da olsa görüyordum. Gecenin yaratığı olmanın avantajları vardı.

Ilgaz ve arkadaşları sahnedeydiler. Sevdikleri bir grubun şarkısını seslendiriyorlardı. İnsanlar şarkılar eşliğinde hafifçe sallanıyorlardı.

Korkunç günler geçirirken, bana yardım etmesi için durmadan aradığım Demir kalabalığın arasında belirmişti. Ona soracağım o kadar fazla şey vardı ki, adeta zaman aşımına uğramıştı ve ben sorularımı unutmak üzereydim. Bu güne kadar gayet iyi de idare ediyordum. Onun yanına gitmemeye karar verdim. Konseri izlemeye devam ettim.

Ada ve Leyla.. Ilgaz’ın, şarkılarını söylerken dikkatini verdiği yegane insanlardı. Leyla partiye nasıl ve neden gelmişti ki? Tabii gelebilirdi ama.. o da ailesi de muhafazakar insanlardı. Bu ortam onun için uygun muydu? Önyargılı davranıyordum demek ki.

Ilgaz’ın şarkılarını söylerken Leyla’ya bakması Ada’nın da Leyla’ya tuhaf tuhaf bakmasına sebep olmuştu. Bir ara Leyla’nın Ada’yla konuştuğunu ve sanki hakkımda bir şey konuşuyorlarmış gibi gözlerinin ara ara bana kaydığını hissettim. Dinlemeye uğraşıyor olsam da müziğin sesi o kadar yüksekti ki seçemiyordum. Birde kontrolümü kaybedip sesleri aşırı duymaktan korkuyordum.

Hemen arkalarındaki yiyecek büfesine yaklaştım. Kulak kabartıyordum. Duyduğuma göre Leyla’yı Ilgaz davet etmişti. Leyla ve ailesi ile kendimi bildim bile görüşürdük. Sadece Ilgaz’la Leyla’nın arkadaş olabildiğinden haberim yoktu. Her zamanki gibi dışlanan bendim demek ki.

Ilgaz pürüzsüz bir gitar solosuna girmişti. Elime aldığım patlamış mısırla sahneye dönüp dinlemeye başladım. Soloyu tamamladığında Ilgaz’ın ağzından hayatımda ilk defa duyduğum kelimeler dökülmeye başladı. Ona ait olduğu belli olan kelimeler.

Ilgaz’ın gözleri üzerimdeydi. Güzel bir melodiydi. Öfkeyle ve azimle doluydu. Coşkuyu verecek türden. Sahnesini bitirdiğinde yanımda belireceğine emindim.

İnsanlar, ikinci nakarattan itibaren şarkıyı yakalayıp eşlik etmek için çabalamışlardı. Biliyordum. Ilgaz’ın içinde daha geniş kalabalıkların önünde şarkılarını söylemek ve elektro gitarını konuşturmak vardı. Bunu yapabilecek kadar yetenekli de olduğunu düşünüyordum. Tek gayesi benim hayatımı mahvetmek değil, diye düşündüm. Son kez nakarata girdi ve konserlerini Ilgaz’ın yazdığı şarkı ile kapattılar.

Ilgaz, kendi hazırladığı parti oynatma listesini koyduktan sonra direkt Leyla’yı görmeye gitti. Ada’yla konuşmak için yanına gittiğimde -ben gitmek zorunda kalmıştım çünkü o bana gelmemişti- fark ettim. Bakışları hala Ilgaz’ın üzerindeydi. Gözlerinde gördüğüm şey kıskançlıktı. Yutkundum ve derin bir nefes aldım. Olmayacaktı işte. Ada için o kişi ben değildim.

“Nasıl buldun?” diye sordu Ilgaz Leyla’ya.

“Harikaydınız, teşekkür ederim beni davet ettiğin için.” Leyla gülümsüyordu. Ben de utanmadan dinliyordum onları. Herkesi dinliyordum.

“Ben.. teşekkür ederim davetimi kabul edip geldiğin için. Güya benim hediyem olacaktı ama senin gelmen bana hediye oldu..” Gülümsedi Ilgaz. Hoşlanıyor muydu bu kızdan? Niye böyle bir şey söylemişti ki? Ilgaz elini kafasına attı. Elini saçlarında gezdiriyordu. Söylediği şeyden utanmıştı. Gülümsedim. Ilgaz’ı ilk defa insan formunda görüyordum. Leyla da ne söylemesi gerektiğini bilememiş gözlerini kaçırıyordu. Birini bekler gibi kapıyı kontrol ediyordu. Kıpkırmızı kesildiğine emindim. Neyse ki ortamdan dolayı yüzü net seçilemiyordu. Diğer insanlar anlayamazdı yanaklarına hücum eden kanın kırmızılığını. Evin kapısının önüne bir araba yanaştı. Evin giriş kapısı tamamen açıktı. Havalar yeni ısınmaya başlamıştı ama geceleri yine de serindi. Evdeki kalabalıktan dolayı kapıyı açık bırakmak zorunda kalmışlardı.

Leyla, babasının araçtan indiğini görebiliyordu. Saat daha 11di ama belki de partiye ancak erken ayrılmak şartıyla katılabilmişti.

“Babam geldi. Tekrar teşekkürler beni de davet ettiğin için. Bugün çok eğlendim.” dedi Leyla ve uzaklaşırken el salladı. Ilgaz’a da el sallamaktan başka bir şey düşmemişti. Ilgaz, kapı eşiğine çıkıp seslendi.

“Yarın okulda görüşürüz.” Babasının da duymasına sebep olmuştu ve adam sinirli bir ifadeyle Ilgaz’a baktığında, Ilgaz hızla eve girip kalabalığa karıştı. Babası, Ilgaz’ın nasıl biri olduğunu biliyordu. Sonuçta elinde büyümüştü. Kızıyla arkadaş olmaları hoşuna gitmiyor olabilirdi.

“Kardeşim, gecen nasıl geçiyor?” Omzumu kavrayıp sıktı. Canım acıyormuş gibi yaptım.

“Ilgaz, bırakır mısın?” Ada, yine beni kolluyordu. Harika. Tolganın kahramanı. Onun gözünde hep ben, zayıf olacaktım. Ilgaz ise ne yaparsa yapsın, güçlü ve çekici olan olacaktı.

Ona vampir olduğumu söylemek istemiştim bir ara ancak Leyla’dan da öğrendiğim gibi, aslında kimse vampirlere aşık olmuyordu. Demir Ada’ya ilgimi annesine anlatmış olsa gerek, Kami bir keresinde beni uyarmıştı.

‘Alacakaranlık seni yanıltmasın Tolga. Kim olursa olsun ona vampir olduğunu söylediğinde, sana aşık olmak yerine senden kaçmayı tercih eder.’ ve ekledi.

‘Çok çaresiz ve yalnız değilse tabii.’

Ada’yla her konuştuğumda ne kadar zeki, güzel ve güçlü bir kız olduğunu tekrar anlıyordum. Sırrımı paylaşabileceğim kriterlere uygun değildi.

“Ada, benimle konuşmak için Tolga’yı bahane etmene gerek yok.” dedi Ilgaz beni bırakıp Ada’nın yüzüne yaklaştığında. Ellerini arkasında kilitlemiş ve eğilmişti. Burunları temas ettiğinde Ada, Ilgaz’ı hafifçe itip yanımızdan ayrıldı.

Boşuna kıskanmıyordum. Bir şey olmuştu.. Onların arasında bir şey vardı.

Göğsüm sıkışıyor, nefes alamıyordum. Mira’nın sürekli yaşamaktan şikayet ettiği şeyleri şimdi hissediyordum. Buradan çıkıp gitmek istiyordum ama Ilgaz bırakmayacaktı.

Benim burada ne işim vardı ki? En başta neden geldiğimi sorguladım. Ada bile yanıma uğramaktan imtina etmişti. Tüm akşam tek başıma dolanıp insanları izlemiştim. Demir de zaten bir görünüp bir kaybolmuştu. Benden nefret eden kardeşim, aşık olduğum ancak kardeşimden hoşlanan bir kız ve başka kim? Bu partide kimsem yoktu. Buraya fazlaydım. Burada olmamalıydım. Kafama çıkan ateşi kontrol edemiyordum. Açlık bedenimi sarmaya başlamıştı ki, Ilgaz ve Sedat beni havaya kaldırıp yatak odasına çıkardılar. Ada da bizi görmüş olacak ki yanımızda bitti. Tişörtümü çıkarttılar ve gördükleri şey onları şaşırttı. Sürekli olarak karnıma aldığım darbelerden eser kalmamasının yanı sıra vücudum inanılmaz şekle girmişti. Farkındaydım bunun ve Ilgaz şaşkın şaşkın bakıyordu.

“Çalışmışsın kardeşim. Böyle mi kurtaracaktın kendini benden?” dedi Ilgaz karnıma bir yumruk attığında. Gıdıklama gibiydi. Gülebilirdim bile.

“Göster bakalım neler yapmışsın benden gizli.” dedi elindeki tişörtü Sedat’a fırlattığında. Efe de geldi. İkisi yatağa uzanmış kavgamızı izliyordu.

Vuramazdım. Ona vursam ölebilirdi. Duvarı delip salona uçabilirdi. Hayal ettim Ilgaz’ın cansız bedeninin insanların ortasına düştüğünü. Beni mutlu etmiyordu. Ne olursa olsun ben.. Ilgaz’ı çok seviyordum. Onun gibi olmak ve onun ilgisini çekmek isterdim. Beni sevmesini ve bir gün gerçek kardeşler gibi birlikte bir şeyler yapıp eğlendiğimizi hayal etmiştim hep. Başka kimsem yoktu ki. Aileye geldiğim gün bana sarılıp benimle uyumuştu. Birlikte oyunlar oynamıştık. Daha sonra..

“Hadi!” dedi sıktığı karnına vururken Ilgaz.

“Ilgaz!” Ada girdi odaya. Arkadaşları Ada’yı odadan çıkartmaya uğraşıyorlardı.

“Sıktın ama Ada. Her yerde sen.”

“Senin bu pısırıklığın beni deli ediyor.” Tiksiniyordu benden. O güzel günlerden daha sonra.. bu evde beni havuza itmişti ve yakalanmıştı Ilgaz. Bilerek mi yapmıştı, sadece şakalaşıyor muydu? Hiçbir zaman emin olamadım.

Yüzme bilmiyordum. Bu anıyı bile hayal meyal hatırlıyordum. Annemle babamın neden beni Ilgaz’la ayrı tutmaya gayret ettiklerini sorguladıkça beynim derinlere saklanmış bu anıyı yüzeye çıkartmıştı. Annem ve babam o günden sonra Ilgaz’a mesafelilerdi.

Ona bir şey yapan ben değildim ama belli ki şimdiye kadar ve hayatının kalanı boyunca beni suçlayacaktı. Katil olmaya çok uzak değildi. Kabaran öfkesiyle bana birkaç yumruk salladıktan sonra yere yatırıp tekmelemeye başladı.

“BIRAK!” Ada çırpınıyordu ancak uzun bir süre arkadaşları Ada’yı bırakmadılar. Ne zaman ki sesimi kestim, bana bir şey olmasından korktukları için Ada’yı bıraktılar. Sanki Ilgaz’ı durdurabilecekmiş gibi atıldığında öfkeyle kızı yere itti Ilgaz. Sessizlik olunca durdu. Ada korkmuştu. Ilgaz kendine geldiğinde, sersemlemiş görünüyordu. Öfke sorunlarımız benziyordu en azından. Ada’ya zarar vermek istememişti biliyordum. Beni bırakıp Ada’ya koştu.

“Çok çok özür dilerim.. İstemeden oldu.” Ada kolunu çekiştirdi.

“Dokunma bana.” Kendini ağlamamak için sıkıyordu. Dışarı çıkmak istedi ancak Ilgaz kapıyı kapattı.

“Affet beni. Gerçekten sana zarar vermek gibi bir niyetim yoktu.”

“Elini çek Ilgaz, çıkmak istiyorum.”

“Sen beni affetmeden olmaz.” Ada derin bir nefes aldı.

“Hayvan herif. Ne istiyorsun kardeşinden? Bana zarar vermek istemediğine inanıyorum ama neden ona zarar vermek istiyorsun ve neden bundan keyif alıyorsun?” Ilgaz konuşmaksızın öylece bakıyordu. Yutkundu.

Arkadaşlarını odadan çıkarttı ve kapıyı tekrar kapattı.

“O hak etti ve durmayacağım. Ne yapacaksın bu konuda?” Ada korkuyordu. Doğruldum ve Sedat’ın çıkmadan üzerime fırlattığı tişörtü geri giydim. Darbe izi kalmadığını kimse görmemeliydi.

Ada yanıma gelip diz çöktü.

“İyi misin?” Omzumdaydı eli. Kalp atışlarım hızlandı. Bana baktığında her şeyi unuttum. Aptaldım. Ada seninle ilgilenmiyor. Ilgaz’la ilgileniyor, aptal. Kendime söz geçiremiyordum. İyi olduğumu düşündüğünde kalkıp Ilgaz’ın yanına gitti. Neden, diye soruyordu Ilgaz’a durmadan. Ilgaz kollarını birbirine bağlamış konuşmayı reddediyordu.

Ada’nın onu sıkıştırması benim kaygıma ölçeliyor, beni daha da sinirlendiriyordu.

Değişmekten korkuyordum. Gözlerimin değişim göstermesinden çekindiğim için onlara bakamıyordum.

Ilgaz cevap vermeden bir eliyle yüzünü kapatmış odanın kenarında dikiliyordu. Ada tekrar yanıma geldi. Karşımda diz çöküp oturdu.

“Su getirmemi ister misin? Çıkabilecek durumda mısın? Ne yapabilirim senin için?” diyordu bana, elini tekrar dizime koymuştu.

Benim ise öfkem, beni ufak bir ziyafet çekmeye çağırıyordu. Dizimin üzerine koyduğu elini tutmak istiyordum ancak bir yandan da onunla beslenmeye karşı koyamıyordum.

“Kalkmama yardım eder misin?” dedim ve Ada’nın yardımıyla yalandan iniltilerle ayağa kalktım. Hemen çıkmalıydım bu evden. HEMEN.

Ilgaz kollarını birbirine kavuşturmuş bizi izliyordu. Üzgün görünüyordu ama ne için üzgün olduğunu kestiremiyordum. Bir saniyeliğine kardeşimin gözlerinin içine baktım ve kimsenin engellemesine izin vermeden dışarı çıktım. Ardımdan kapıyı çarptım. Bu sondu. Bana tekrar bunu yapmasına izin vermeyecektim.

Ada’yı atlattım. Güçlükle kendimi sitenin dışındaki ormana attım. Salondaki kalabalığın yaydığı lezzetli koku, dans eden insanların kalp atışları.. Dönüp her birini avlamak istiyordum.

Demir’e ihtiyacım vardı. Benimle konuşmamasını umursayacak halim yoktu. O ne yapılacağını bilirdi. Keşke etrafta olsaydı.

Ormanın temiz havasında belki kendime gelirim diye düşünüyordum ancak koku burada da kaybolmamıştı. Kendi şiddetli kalp atışımı dinlemeyi bıraktığımda birkaç kilometre derinlikte birilerinin şarkı söylediğini duyabiliyordum.

Onlardan ve benden başka kimse yoktu. Ormanda vahşi hayvanlar olduğunu bilmelilerdi, diye düşündüm. Birkaç saniye içinde yanlarında belirdim. Birinin boynuna dişlerimi sapladığımda diğer çocuk bağırmaya başladı. Sıcak ve taze kanı böylesine tüketmek çok zevk vermişti. İlk defa, dönüştüğüm kişiyi reddetmemiştim. Ben bir canavardım. Bir vampir. Ormanda çığlıkları yankılanan ve siteye doğru koşmakta olan çocuğu yakalayıp geri getirmem gerekiyordu ancak.. avımın son damlasına kadar tüketmeden ayrılmak istemiyordum. Bağımlılık yapmıştı.

Diğer çocuğu yakalayıp arkadaşının yanına getirdim. 

——–BU ARALIKTA HASSAS İÇERİK +16

“Sen de onun kadar lezzetli misin?” diye sordum. Oğlan, arkadaşının cesedini gördüğünde bayılır diyordum ancak onu bayıltan şey yüzüme bakmak oldu. Pupilim hariç gözlerim, sanki tüm damarları çatlamış gibi kırmızı ve yüzümdeki kılcal damarlarım dahi belirginleşmiş kararmış vaziyette oluyordu. Bu korkunç yaratık, oğlanı korkudan bayılttı. Benimse hoşuma gitmişti. Korkulmak ve kan.

Baygın çocuğun boyun kemiklerini ellerimin arasında ezdim. Kemiklerin ezilip parçalanmasından çıkan ses hoşuma gitmişti. Dişlerimi sıkarken zevkle derin bir nefes alıp çenemi gevşettiğimde nefesimi verdim. İnsan vücuduna karşı içimde bir merak uyandı. Kalbin pompalama gücünü görmek istedim. Şah damarını bir ısırıkta yırttığımda kan musluktan akan su gibi yüzüme fışkırmaya başladı. Kirli bir gülümseme, tehlikeli bir haz.. Bu vampir, dişlerini çocuğun göğsüne sapladı. Her damlada, yüzüm kanla kaplanmasına rağmen kırmızı gözlerim daha da yanıyordu. Çocuktan akan kan henüz pıhtılaşmamıştı ve ay ışığı birikintiden yüzümü görmemi sağlıyordu. 

——–BU ARALIKTA HASSAS İÇERİK +16

Damarlarımda dolaşan ve her vampir ortaya çıktığında şişen damarlarımdaki siyah kan beslendikçe ağarıyordu. Neredeyse işim bittiğinde her geçen gün daha da solan cildime bir ışıltı gelmişti resmen. Hissedebiliyordum. Taze kan beni temizliyordu. İçimde de farklı bir enerji vardı. Yeniden doğmayı tanımlayabilsem, bundan bahsederdim.

Demir, beni çekip ağaca fırlattı. Sersemledim.

Anlık gelen tazelik hissi yavaş yavaş yerini kaygıya bıraktı.

“NE YAPTIĞININ FARKINDA MISIN?” Artık aç değildim ve beni ele geçiren içgüdüler beni terk etmeye başlamıştı.

“Hayır.. Hayır.. Gitme.” Vampire yalvarıyordum. Beni bırakmasını istemiyordum. Yüzleşemezdim.

İkinci kurbanımı yemeyi bitirdiğimde ruhumda bıraktığı his kötü bir bisküvinin ağızda kalan tadı gibiydi. Vücudum tamamen insana döndüğünde üzerime bulaşan kanlara baktım. Ellerime baktım ve hatırladım. Yine yüzümü görsem acaba ne hissederdim? Yine yeniden doğmuş gibi mi hissederdim yoksa ölüp gitmiş gibi mi? Sanki başka biri devralmıştı.. ancak bütün bunları yapan bendim. Demir delirmek üzereydi. Cesetleri yok etmek istiyordu.

“Partidekiler bile duydu Tolga.. Sen naptın?” Diyordu oradan oraya sürüdüğü cesetlerle uğraşırken. Sesler duyuyorduk. Şimdi partideki herkes ormanda nolduğunu anlamak için dışarı çıkmıştı. Bu iki çocuk, benim sınıf arkadaşlarımdı ancak bunun farkına varamayacak kadar içgüdülerime teslim etmiştim kendimi. Gözlerim doldu. Hiçbir faydası yoktu. Sınıf arkadaşlarımı yemiştim, evet. Üstüne onlara eziyet etmiştim. Bundan keyif de almıştım, evet.

Güçlü, hızlı ve ölümsüz olmanın bedelini ödüyordum. Ben hep tehlike olacaktım. Birkaç dakika önce de dediğim gibi, ben canavardım. Bu cinayetleri işleyene kadar hala insan hissediyormuşum meğer kendimi.

Şimdi ne yapmam gerektiğini düşünemiyor, hareket edemiyordum. Demir bana bir şeyler söylüyor, bana bakıyor ancak dediklerini duyup algılayamıyordum. Demir, insanların yaklaştığını fark ettiğinde konuşmayı kesti ve beni alıp bölgeden uzaklaştırdı. Uzak bir köşeden çalıların ardından izliyordum. Demir beni götürmek istese de orayı bırakamıyordum. Sanki geri alabilecekmişim gibi.

İnsanlar ellerinde fenerlerle geldiklerinde, yerlerdeki kan izlerini inceliyorlardı. Sedat’ı gördüm. En öndeydi. Cesetlere yaklaştığında kafasına düşen bir damla hissetti. Eliyle damlayı silip ne olduğuna baktığında korku sarmıştı çoktan. Yukarı bakacaktı. Bakmamalıydı. Fenerini usulca ağaçların dallarına, yukarı tuttuğunda etrafında soluğunu tutmuş bekleyen herkes çığlığı bastı.

Yorumlar

Bir yanıt yazın

Ayarlar

×

Bölümler

×

Metin Raporla