Franc’ın kalbi aşağı kayarken hızla atıyordu. En alta indiklerinde, kendilerini Penelope ile birlikte üst üste, kaçışın verdiği heyecandan nefes nefese kalmış bir halde buldular. Penelope’nin nefes alış berişi arkalarındaki koca kaosa rağmen sakindi. Franc’ın nabzı sadece az önceki kovalamacadan değil, aynı zamanda tünelin dar sınırları içinde vücutlarının birbirine bu kadar yakın olmasından dolayı da kulaklarında çınlıyordu.
Genç yargıç için kısa bir anlığına dışarıdaki dünya ortadan kayboldu. Mordvan, Zwardher’lar, tehlike… hepsi kıza baktığında, birkaç saniye bile olsa gitmişti.
Ama bu an uzun sürmedi, Penelope onu nazikçe geri itti ve ayağa kalktı.
“Bir dahaki sefere lütfen üzerime düşmemeye çalış.” dedi, kıyafetlerindeki tozu silerek. Ardından Franc’a dönerek belli belirsiz gülümsedi.
Franc nefesini tutmuş bekliyordu, hala yerdeydi.
“Denerim Majeste. Ama siz de bir dahaki sefere ateş etmeden önce beni uyarın lütfen. O silahı elimden öyle sert çekip aldınız ki, bir anlığına elimi hissetmedim.”
Ona yardım etmek için elini uzattı. “Ayağa kalk idealist yargıç çocuk. Tünelin ucunda Valero seni bekliyor.”
Leydi Penelope, yargıcın elini tutup ayağa kalkmasına yardım etti, aralarındaki kısa dokunuş sadece bir an sürdü. Ama hepsi bu kadardı, sadece bir an, ama Franc’a bir ömür gibi gelmişti. Penelope bulundukları tüneldeki ışığa doğru geri dönmeden önce. Franc onu takip etti. Valero amcası kentin ara bir sokağına çıkan tünelin ucunda onları bekliyordu. Franc onun az önceki etkileşimi görmediğini umut ederek kente baktı, Penelope de arkasındaydı. Kanuni Valero Dorbant ikisine bakarak boğazını temizledi:
“Şimdi ne yapacağız ? Bu gezegeni terk etmemiz gerek. Ama nereye gidebiliriz ki ? Bütün rejim tarafından aranıyoruz.”
Leydi Penelope ilk kez heyecanlanmıştı, elleri ile belirsiz bir işaret yaparak yargıca döndü:
“Phine… Komodor Phason bana duruşmadan önce direnişin devam edeceğini söylemişti. Ve eğer bir gün kendisine katılacak olursam Analae’yi ziyaret etmem gerektiğinden bahsetti, orada gizli bir üs olduğunu tahmin ediyorum.”
Valero omuz silkti:
“Zaten başka şansımız yok. Analae’e gidiyoruz o halde, bir gemiye ihtiyacımız olacak, veya bizi götürebilecek birine. Majesteleri bildiğiniz bir yol var mı ?”
Penelope başını iki yana sallayarak kenti süzdü:
“Korkarım ki yok. Ama eğer bu çıkıştan çıkarsak Üst Şehre geçeriz. Orada fazlası ile otel, bar ve kumarhane olur. Bu tür yerlerde, bizi buradan soru sormadan çıkarabilecek birileri olabilir.”
Valero omuz silkti:
“Kaçakçılara ve kumarbazlara güvenemeyiz Majeste.”
Franc sırtını tünelin soluna yaslayıp ayağını tünele dayamış, kollarını kavuşturmuştu. İlk kez kendinden emin hissediyordu:
“Başka şansımız var mı amca ? Ya böyle biri ile kaçacağız, ya da bir gemi çalacağız.”
Valero diretmeye devam ediyordu, ona ters bir bakış attı:
“Biz hırsız değiliz, bu sözleri duymamış olayım Franc.”
Bu kez Penelope müdahale etti, elini dostça Valero’nun omzuna koyarak:
“Hırsızlığı ben de savunmuyorum Yargıç Valero, ama şansımızı bu tür yerlerde denemekten başka bir çaremiz yok. Burada daha fazla kalırsak eninde sonunda Mordvan bizi bulacak, şehir kalabalığı saklanmamız için daha iyi.”
Valero yaşından beklenmeyen bir çocuk gibi merdivenlerden inmeye başladı, somurtarak:
“Öyle olsun Majeste. Yolu gösterin.”
Yorumlar