Yaldızlı Saray’ın görkemli duruşma salonunda, Başyargıç Henrik D’azore, o döneme kadar İmparatorluk tarihindeki en çok beklenen davayı yöneten heybetli bir figür olarak yüksek sıranın tepesinde oturuyordu. Hava gergindi ve aralarında Kanuni Valero Dorbant ve Franc Yıldıztozu’nun da buluduğu jürinin mırıltıları salonu dolduruyordu, Savcı Ursus Benard ve Başsavcı Horweth, soğuk ve dikkatli gözlere sanığa bakıyordu. Başsavcı, diğer Artheuslulara nazaran daha muhafazkar bir figür olarak bilinirdi. Çok geçmeden Henrik D’azore’nin sesi odada yankılandı ve jürinin fısıltılarını susturdu. Başyargıç boğazını temizleyerek:
“Mahkemenin saygıdeğer üyeleri, seçkin konuklar ve saygıdeğer jüri,” diye başladı, sesi fazlası ile otoriterdi “Burada İmparatorluğa karşı en ağır suçlardan biriyle, ihanet ile suçlanan suçlanan Komodor Phineas Phason’un kaderini belirlemek için toplandık. Savcı Benard, devam edebilirsiniz.”
Savcı Ursus Benard öne çıktı, sesi ölçülü ve inanç doluydu. Her şeyi göz önünde bulunduran Franc, davada rejim yanlısı görünmesine şaşırmıştı. Ancak daha büyük bir amaç içindi ve bir yargıç olarak bunu mükemmel bir şekilde anlıyordu.
“Bugün bir dönüm noktasındayız. Komodor Phason’un İmparatorluğumuzun yapısını bozmakla tehdit eden eylemleri cezasız kalamaz. Bir zamanlar Artheus’a bağlı olan bir komutan olan bu adam, kendisini yetiştiren ve savunmaya yemin ettiği İmparatorluğa sırtını döndü. İhanetinin vatandaşlarımızın ve askerlerimizin hayatlarını nasıl tehlikeye attığını ve pervasız meydan okumasının çok güvendiğimiz istikrarı nasıl sarstığını göstereceğiz.”
Phason, yargıçlara meydan okuyan gözlerle bakarak, elektro zincirlerle ayakta durdu, sesi keskinleşti:
“Sayın Yargıç,” diye başladı Phason, “Emirlere karşı geldiğimi inkar etmiyorum. Rejimin çürüklüğüne karlı konuştuğumu inkar da etmiyorum. İnkar ettiğim şey, eylemlerimin ihanet olduğudur. Evet, savaştım, kan döktüm ve fedakarlıklar yaptım, Ama yaptığım şey yalnızca, imparatorluğun kurucu ilkeleri olan temel hakları ve adaleti savunmaktı. Şimdi o idealleri ayaklar altına alan baskıcı rejime karşı susarak direnemezdim.”
Başsavcı Horweth ileri doğru bir adım atarak Phason’un sözlerini bıçak gibi kesti:
“Sayın Yargıç, savunmanın Komodor Phason’ı bir kahramanın kılığına sokmaya yönelik gülünç girişimi, onun ihanetini mazur göstermek için çaresizce bir gösteriden başka bir şey değil. Sanık İmparatorluğun ilkelerini savunmuyordu; aslında, onun temellerini baltalıyordu. Eylemleri kaosa, isyana ve ölüme yol açtı. Bu mahkeme bugün yalnızca tek bir şey istiyor: isyanı nedeniyle kaybedilen hayatlar için adalet.”
Komodor’un gözleri öfkeyle parlıyordu, ancak sakinliğini korudu.
“Yapmam gerekeni yaptım” dedi Phason, sesi daha alçaktı ama daha az kararlı değildi. “İmparatorluk yolunu kaybetti. Yolsuzluk özünü çürütüyor ve ben onun parçalanmasını boş yere seyredemezdim. Yıkmaya değil, kurtarmaya çalıştım. Kaybedilen hayatlar gerçeği görmeyi reddedenlerin başında geliyor.”
Franc koltuğunda rahatsızca kıpırdandı, düşünceleri karışmıştı, artık Phason’un isyanının tamamen haklı olduğundan emindi, çünkü ortada kendi yargıçlarını lanetleyen bir rejim vardı. Amcası Valero, yanında hareketsiz oturuyordu, yüzü okunamıyordu.
Başsavcı Horweth alaycı bir tavırla konuştu:
“Aldanmayın, Komodor Phason’un söylemi, suçlarını haklı çıkarmak için kullanılan ince bir örtüden başka bir şey değil. İlkelerden bahsediyor ama bu ilkeler isyana, isyan da kan dökülmesine yol açtı. İmparatorluk böyle bir kaosu ne şimdi ne de hiçbir zaman kaldıramaz. “
Horweth’in sert sözleri mahkeme salonunda olumsuz karşılık bulmuştu. Jürinin bazı üyeleri arasında huzursuzluk mırıltıları dalgalanıyordu. Bazı jüri üyeleri yumruklarını, Komodor Phason’a destek için masalara vurmaya başladı. Savcı Ursus Benard boğazını temizledi ve mahkemeye seslendi; dengeyi ararken ses tonu yumuşamıştı. Franc ise elini çenesine dayamış bir biçimde Ursus’un müdahalesini memnuniyetle izliyordu. Savcı Benard:
“Büyük İmparatorluğumuzun istikrarını tehlikeye atan eylemleri kınamak zorundayız ama, bu davada adaleti sağlamak bizim görevimizdir. Komodor Phason ideallerden bahsediyor; bazıları için gerçekten de kaybedilen ideallerden. Ancak bu mahkeme fikirleri yargılamak için burada değil; eylemleri yargılamak için burada. Ve Phason’un eylemlerinin sonuçları inkar edilemez.”
Phason anı yakaladı, sesi yenilenen bir hararetle yükselmeye başladı.
“Sayın Yargıç, bu mahkemeden gerçeği görmesini rica ediyorum. Ben bir hain değilim. İmparatorluğun kalbine doğru ilerleyen karanlığı gören bir askerim. Bir zamanlar onurlu olanı, bir zamanlar adil olanı korumak için hareket ettim. Özgürlüğün seslerinin baskının demir yumruğu tarafından susturulmasına izin vermeyin!”
Başsavcı Horweth öfke ile:
“Mahkemede sessizlik, Sessizlik! Sessizlik!”
Yumruk vuruşları daha da yükseliyordu ve Horweth’in konuşması duyulmamaya başlamıştı. Phason’un sözlerinden heyecanlanan jüri, artık tarafını belli etmişti, Rejimı şiddetle protesto ediliyordu. Franc ellerini masaya vurmak isterken Valero tarafından durdurulunca hayal kırıklığına uğramasına rağmen yüzündeki gülümsemeyi gizleyemiyordu.
Komodor Phason, protestocu jüriye son kez gülümsedi ve sesini yükselterek zincirli yumruklarını havaya kaldırdı:
“Boyun eğmez ve kararlı bir şekilde ilan ediyorum: Özgür Galaksi ya da Ölüm!”
Beklenmeyen an gelene kadar….
Kutsal adalet salonlarının ortasında, yüksek mahkeme salonu kapıları ardına kadar açıldı ve odada bir gerginlik dalgası yayılmaya başladı. Lord Mordvan’ın heybetli figürü birkaç saniye içinde içeri girdi, altın maskesi mahkeme salonu ışıklarını ürkütücü bir şekilde yansıtıyordu. Bir grup İmparatorluk lejyoneri ve iki maskeli Zwardher ona eşlik ederken jüri yutkundu. Franc herkesin ne düşündüğünü tahmin edebiliyordu.
Düzeni sağlamakla görevli Artheus Devlet Muhafızları, müdahale karşısında gergindi, çoğu ellerini lazer tüfeklerine ve tabancalarına götürdü, her şeye hazırdılar. Lord Mordvan’ın gelişi, İmparatorluk siyaset tarihini, kökünden değiştirecekti.
Mordvan’ın görünmeyen soğuk, hesapçı gözleri odayı taradı ve Komodor’a odaklandı.
“Sadrazamın kararnamesiyle bu duruşma sona ermiştir, hainler artık askeri mahkemelerde yargılanacak. Hain derhal bize teslim edilecek.”
Saldırgan tavrı ile jürinin nefretini kazanmış olan Başsavcı Horweth bile gözleri kocaman açık bir şekilde Mordvan’a bakıyordu… Konuşmaya çalıştı:
“Bu imkansız, bu kararname Senato’dan ve Delegeler Meclisi’nin onayından geçmedi…”
Mordvan aniden onu susturmuştu: “Senato ve Delegeler Meclisi İmparator’un emriyle bir süreliğine tatil edildi.”
Henrik sesini yükseltti:
“Lord Mordvan, eğer bu geçersiz ve hiçbir kanun gücü olmayan kararnameyi kullanarak Artheus Mahkemelerine müdahale edebileceğinizi düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz. Size sadece bir kez söyleyeceğim. Burada olma hakkınız yok. Geldiğiniz yere geri dönün.”
İmparatorluk Lejyonerleri silahlarını kaldırdıklarında Devlet Muhafızları da aynı hareketle karşılık verdi. Zaman aktıkça, geçen her saniye saate dönüşüyordu, Franc amcasına fısıldadı:
“Valero Amca… bittik biz. Buradan gitmemiz lazım. Mordvan…”
Yutkundu, daha fazla devam edemedi. Eğer sürgün cezalarına alışmış başarılı bir hukukçu olmasaydı, gözyaşlarına boğulabilirdi. Valero ise oturdukları juri masalarından en yakın kapıya giden yolu gözlüyordu. İkisi arasında ufaki onaylayıcı bir bakışma, kriz sonlanmazsa ne yapacaklarını çok iyi belirtmişti. Topuklamak.
Mordvan jüriye döndü, elini sallayarak, “Başyargıç yeni yasaya aykırı davranıyor ve bunun cezasını çok iyi biliyor.” dedi. Franc’ın siyasette gördüğü en açık tehditti bu. Nefesleri artık kontrol edilemez hale gelmişti
Henrik o kadar öfkelenmişti ki, sözlerini kontrol edememeye ve bağırmaya başladı, ağzından köpükler saçılıyordu, Mordvan’ı işaret ederek, “Defol git buradan!” diye bağırdı. “Mahkememe müdahale edemezsin.”
Ve cevap olarak duyulan tek şey, Mordvan’ın zırhlı pelerininin içine gizlemiş bir tabancadan gelen bir lazer ışınıydı. Rejim birlikleri, endişeleri gerçekleştiğinde müdahale etmek zorunda kalmıştı, çok geçmeden Artheus Devlet Muhafızları da Başyargıcı korumak için karşı ateş açtı.
Bütün salonu kaplayan çatışma ve bir zamanlar saygın olan mahkeme salonunun bütün itibarını yok etmişti.. Yere yatmadan önce Franc’ın gördüğü tek şey, Mordvan tarafından vurularak öldürülen Başyargıç’ın yargıç sandalyesinden yere düşüşüydü.
Yorumlar