“Aşağılık herif! Uzay sülüğü!”
Bu sert sözler, müziğin az önce durduğu madenciler meyhanesinden neredeyse bütün pazarın duyabileceği şekilde söylenmişti. Pistteki insanlar ve diğer türler önce korkuyla, sonra da şaşkınlıkla birbirlerine baktıklar, yüz altmış santimetre boylarıda, pembemsi bir tene sabip olan ve kılsız bir Urrelia’lının Kaptan Thorpe’u belinden kavrayarak yere yıkmasıyla bütün meyhane gözlerini iki tekin olmayan adamın boğuştuğu dans pistine çevirmişti. Urrelia’lıdan iki karış uzun bir genç kadın “Tatlım yapma!” gibi sözlerle onları ayırmaya çalışıyordu
Yargıç Franc Yıldoztozu müdahale etmek istese de, cümbüşü kendinden beklenmedik bir sırıtış ile izleyen amcası tarafından durduruldu. Adının daha önceden Jenny olduğu öğrendikleri genç kadının Urrelia’lıyı Tim’in üzerinden alması ile Kaptan tek hamlede ayağa kalktı ve üzerini silkeledi. Uzaylı gözü dönmüş bir halde Jenny’den silkinerek elini tabancasına götürünce Franc içgüdüsel olarak ileri atlayıp Tim’den aldığı tabancayı Urrelia’lıya doğrulttu.
Bu hareket Tim’den onay yerine öfke dolu bir bakış almıştı, Kaptan ellerini kaldırarak önce Franc’a baktı, sert bir sesle:
“Arkadaşımın gönlünü alınca hemen tabancamı bana veriyorsun çocuk. Şimdi indir şunu!”
Franc olayı tam idrak edememiş bir şekilde krom silahı indirirken, Timeolis Thorpe boğazını temizlemiş bir şekilde Urrelia’lıya döndü:
“Winso.. dostum. Yollarımızı ayırdığımızda seninle yeniden buluşacağımızı bildiğim için…”
Ağzından köpükler saçan uzaylı tabancayı havaya kaldırdı:
“Yalancı pislik, beni o devriyeyi görünce sattın.”
Thorpe hemen başını eğdi, teatral bir biçimde ellerini kalbine koydu:
“Eğer seni satmış olsaydım Abanozkalp’de bıraktığın aile yadigarı sekiz idol koleksiyonununu da satardım. Bak, neden kızgın olduğunu anlıyorum. Ama beni tanıyorsun, Winso. Seni ne zaman gerçekten yüzüstü bıraktım ?”
Urrelia’lı homurdandı ama vücudundaki gerginlik kaybolmuştu. “Geçmişimizi unutmadım Kaptan ama o koleksiyon benim hayatımdı, bu yüzden affedildin… hizmetindeyim dostum.” Winso başını salladı, Kaptanının tanıdık tavrı öfkesini yumuşatmıştı. “Böyle bir şeyi ilk kez yapmıyorsun ve muhtemelen son da olmayacak.”
Tim:
“Abanozkalp’deki tek kalıcı Mürettebat sensin Winso, emin ol.”
Winso uzun bir kahkaha attı ve sonunda silahını kılıfına koydarak yargıçlara ve androide baktı. Franc az önce silah doğrulttuğu uzaylının onu süzmesinden inanılmaz rahatsız olmuş ve utanmıştı, tabancayı ters çevirip Thorpe’a uzatırken Winso:
“Bunlar kim ? Anlaşılan beni tanımıyorlar.”
Tim ortamı yumuşatmak için tabancayı alıp belindeki kılıfa yerleştirdiğinde iki eli ile artık bu harekete alışan Franc’ın omzunu sıvazladı:
“Bu muhalif yargıçlar beni İmparatorluk’tan kurtardı, ben de karşılığında onları ve androidlerini Artheus’a bırakacağım. Ama geminin motorlarına bir bakman gerek, mega motor hiperuzay sıçrayışına yetersiz kalıyor, neden çözemedim.”
Winso teker teker yargıçların elini sıkarken Franc’a, genç yargıcın çözemediği bıyık altından bir gülümseme pasladı.
“Hızlı silah çekiyorsun genç adam ama bir daha bana hareket yaptığını görmeyeyim
Daha sonra kaptanına dönüp:
“Orkut sınıfı gemilerde bu motor sıkıntısı genelde civata gevşemesi yüzünden olur, birkaç dakikada hallederim.”
Winso hemen sonra, Jenny’ye döndü, sanki kız daha sonradan akla gelen bir şeymiş gibi ifadesi sertleşivermişti.
“Bir sonraki erkeğini mahvetmemeye çalış canım.”
Uzun boylu, koyu saçlı, keskin gözlü genç kadın, kollarını kavuşturdu ve gözlerini devirdi, etkilenmemişti. “İtibarını zedelemek istemem, tamirci hazretleri” dedi kuru bir şekilde.
Winso homurdandı, topuklarının üzerinde dönerek kapıya doğru yürürken başka bir yorumda bulunmadı.
Grup Madenciler Meyhanesinden çıkarken, batan güneşin açık pencere deliklerinden içeri vurup ısıttığı kumtaşı merdiveleri inip tozlu sokağa adım attıklarında, ılık esinti Franc’ın siyah saçlarını dalgalandırırken onları daha önce istasyonda gördükleri yeşil Eke karşıladı. Genç yargıca göre ciddi bir şeyden bahsetmese sesinden dolayı galaktik bir komedyen olabilirdi. İstasyon görevlisi Thorpe’a yaklaşarak ağlamaklı bir sesle:
“Geldiler, bütün istasyon jandarma kaynıyor, gemini kilitleyip üzerine bir branda attım. Seni arıyorlar..”
İşte o anda Franc’ın bir kez daha kalbi çöktü. Jandarmalar… İmparatorluk Jandarmaları. Onlar için gelmiştiler. ve bu kendi hatasıydı. Mahkeme salonundan uzakta, tehlike dolu bir dünyaya girmişti. Şimdi, bir zamanlar kendisinin uyguladığı kanunlar onların peşindeydi. Korku içini kemiriyordu.
Yanındaki amcası Valero’nun yüzü gergindi, sıkılmış çenesinde stres açıkça görülüyordu. Tim Thorpe sakince onlara dönerek:.
“Rahatla, evlat. Daha kötü durumlarda da bulundum. Bizi buradan çıkaracağım. Hiç kuşkun olmasın”
Franc başını salladı, ancak göğsündeki gerginlik azalmamıştı. Sessizliği şu an söyleyeceği herhangi bir kelimeden daha anlamlı olan Valero’ya baktı. Amcası da kendi hissettiği duyguyu hissediyordu – pişmanlık.
Tam o sırada, hizmet droidi Cog, yumuşak bir bip sesi çıkardı ve mırıldandı, “Hızlı bir çıkış hepimiz için iyi olacaktır: Eğer bir derim olsaydı, şu anda terliyor olurdum. Kaptan’a güvenin Yargıç Franc”
Tim kıkırdadı, droide yan bir bakış attı. “Botu duydun. Hadi hareket edelim.”
Grup fazla vakit geçmeden, Peçeli Limanı’nın kuzey girişine ulaşmıştı, devriyelerinin özellikle batı ve doğu kanadına yoğunlaştığı jandarmanın varlığı her köşede belli oluyordu. Dar bir sokağa dalıp, sıcak bir duvara yaslandıklarında Kaptan Thorpe:
“Sıkıştırıldık,” diye mırıldandı,alanı tarayarak. “Her yeri sarmışlar.”
Valero kollarını kavuşturdu, yüzünde derin bir kaş çatması vardı. “Dikkatlerini dağıtacak bir şey yapmamız lazım, yoksa işimiz biter.”
Bir anlığına duraklama oldu. Sonra droid Cog kimliksiz, mekanik sesi ile konuştu, her zamanki hafif yardımsever tonu daha ciddi bir tonla değiştirilmıştı. “Size yardım edebilirim Yargıç Franc.”
Franc ona şüpheyle baktı. “Ne demek istiyorsun?”
Cog’un metal kafası hafifçe eğildi. “Kafamı yerinden sökerseniz dört kablo ile karşılaşacaksınız, eğer diğer üç sistem kablosunu sarı güç kablosuna bağlarsanız birkaç dakika içinde vücudum kısa devre yaparak patlar. Jandarmaların dikkatini dağıtmasına yardımcı olurum.”
Franc kaşlarını kaldırdı. “İşe yarayacağından emin miyiz ? Seni kaybetmek istemem Cog. Başka bir şey yapamaz mıyız ?”
Ama Tim başını iki yana salladı. “Zamanımız yok, hem.. bana fena bir fikir gibi gelmedi. “
Franc, Cog’a baktı. Böyle bir yardımcıyı kaybedeceğine üzülüyordu üzülmesine ama hizmet droidinin onlara son hizmetinin hayatlarını kurtaracak olması hoşuna gitmişti. Kaptan’a dönerek:
“Sana bırakıyorum o zaman kaptan.” dedi.
Tim, kendinden birkaç parmak daha kısa Cog’un başına eğilerek, . “Sana en kısa zamanda bir vücut buluruz dostum,” cümlesini fısıldadıktan sonra sessiz, ama ani bir hareketle androidin başını yerinden çıkarıp, metal parçayı Franc’a verdi. Gözü ile Cog’un bahsettiği kabloları seçmeye başlarken:
“Umarım çarpılmam..” diyebilmişti
Pilot birkaç dakikanın ardından kabloları bağladıktan sonra Cog’un şaşırtıcı derecede hafif metal bedenini homurdanarak kaldırdı ve Peçeli İstasyonunun kapısı açık olan batı girişi koridoruna fırlattı. Kısa bir sessizlikten sonra, beklediklerinden çok daha güçlü bir patlama meydana gelivermişti, kulakları sağır edecek türdendi. Sesi yetmemiş, istasyon duvarları salamış ve batı girişinin kapısını havaya uçurmuştı. Grup, kuzey girişinin duvarlarının arkasında bekliyordu. Bir grup jandarmanın hızla geçip patlamanın kaynağına doğru ilerlemesini izledikten saniyeler sonra…
“Şimdi!” diye fısıldadı Tim.
Botları kumtaşı zemine çarpa çarpa tek bir koridordan geçip kalkış bölmesine doğru koştular. Kaçış gemileri Abanozkalp’e ulaştıklarında Valero, Tim ve Franc hemen üzerindeki beyaz brandayı indirdiler. Winso bir saniye bile kaybetmeden gemiye çıkıp motor bölmesine koşmuş, onları ışık hızına ulaştıracak mega motorları tamir etmeye dalmıştı. Diğerleri açtıkları gemi girişinin önünde nöbet bekliyorlardı. Yargıçların silahsız olması ise ikisini de fena terletmişti.
İçeride, hemen giriş yanında çalışan Winso’nun cıvataları sıkarken ve kabloları yeniden bağlarken alnından ter damlıyor, Kısa tamirci arada sırada küfürler edip homurdanıyordu.
“Hadi… hadi be..” diye mırıldandı dişlerini sıkarak. Buna rağmen her zaman yanında taşıdığı uyduruk metal kavrayıcı motor cıvatasını yeteri kadar sıkmıştı Birkaç saniye sonra kalın sesi ile bir sevinç çığlığı attı:
“Tamamdır! Gidelim”
Motorlar çalışmaya başladığı anda, bir manga jandarma aniden hangara dalıp ateş açmaya başladı.
Bazı lazer hüzmesi patlamaları Abanozkalp’in gövdesinden sekip çevreye yayılmıştı. Franc kalbi çarparken Valero ile beraber gemi girişinin kapısının arkasına siper almışt Kaptan ise saliseler içinde çıkardığı tabancasını doğrultup jandarmalara doğru körü körüne ateş etmeye başlamıştı
Tim silah seslerinin arasında “Çabuk gemiye geçin!” diye bağırdı,
Yargıçlar etraflarına lazer hüzmeleri yağarken rampadan yukarı koştu, Tim gemiye atlayan son kişi olarark kapağı arkasından çarparak kapattı.Abanozkalp’ın motorları kükreyerek çalışmaya başladı ve ufak bir sarsıntıyla yerden havalandılar, mermiler geminin gövdesinden sekmeye devam ediyordu
Gemi gökyüzüne yükselirken herkes kokpitte toplanmıştı, Tim endişeyle:
“Rahatlamayın. Henüz kurtulmuş değiliz!”
Abanozkalp atmosfere daldı, bulutları delip doğruca uzaya yöneldi. Yıldızlar görünür hale geldiğinde Kaptan kokpitteki harita bilgisayarına koordinatları girdi. Orkut sınıfı araç güvenli hiperuzay yoluna ulaştıktan sonra Kaptan Thorpe mega motorları çalıştıran düğmeye bastı, yıldızlar etraflarında bulanıklaştı. Birkaç yıl önce hayal edilemeyecek bir hıza ulaşıp—doğruca Artheus’a doğru hareket etmeye başlamıştılar.
Yorumlar