Artheus gezegeninin Yaldızlı Sarayı’nın onlarca balkonundan birinde, bordo ve beyaz bir elbise giymiş, altın kumral saçları omzuna gelen genç bir kadın pembe gökyüzünün altında parlayan kenti izliyordu . Orta Çerçeve’nin incisi dedikleri büyük Artheus şehri. Kent yuvarlak kenarlı, krom kaplamalı, parlayan yıldız ışığını, neredeyse uhrevi desenlerde yansıtan şık, yükselen binalarla doluydu. Havadaki seyahat araçları ve uçan platformlar binaların arasından vızıldayarak geçiyor, şehrin daha yüksek kuleleri birbirine bağlayan platformları ve köprülerin birçok seviyesi arasında süzülüyorlardı.
Ama Leydi Penelope Sybille D’Artheus’un derdi kent değildi. Derdi büyük, yüce kudretli yargıç olan eniştesinin, gezegenlerinde gerçekleşecek davada hangi kararı vereceğini bilmiyor olmasıydı.
Penelope bir sebepten dolayı saraylarda yaşayabiliyordu çünkü rahmetli babasının büyük büyükbaları önemli şeyler yaparak bu gezegeni inşaa etmişti. Babası, gezegene ismini veren D’artheus ailesinin, ismini bile hatırlamadığı şu anki reisinin uzak kuzenlerinden biriydi. Onu hiç tanımamıştı ve çok önemli biri olduğunu sanmıyordu. Onun bu görkemli sarayda yaşamasına sebep olan asıl şey, Çelik Leydi olarak anılan halası Yvette D’azore’du.Gezegenin en güçlülerinden olan yüksek yargıç Henrik D’azore ile evlendikten sonra inanılmaz bir siyasi güce sahip olmuştu, eniştesinin arkasındaki politik güç haline gelmesi uzun sürmemişti. Birkaç yıl önce senatör olarak seçildikten sonra gezegenden ayrılmış, Penelope’yi biricik eşine teslim etmişti. Sahip çıkılması gereken bir şey gibi…
Ama şimdi, Leydi Penelope’nin düşünceleri Phineas Phason’un yaklaşan davası etrafında dönüyordu. Eski öğretmeni, Artheus Devlet Muhafızlarında bir subaydı, ihanetle yargılanan, İmparatorluğa karşı isyan etmekle suçlanan bir subay. Çoğuna göre en kötü bir hain, en iyi ise bir özgürlük savaşçısı, ama ona göre çok daha fazlasıydı—bir akıl hocası, bir öğretmen, onu şımartılmış bir leydiden ziyade bir eşit gibi gören birkaç kişiden biri… Phason, Artheus asilzadelerinin gözdesi bir subay iken Penelope’yi çeşitli konularda eğitenlerden biri olmuştu. Saray ahalisi arasında ileri gidip, onları aralarında on beş yaş fark olmasına rağmen yakıştıranlar olsa da, Phineas onun için hep bir akıl hocası kalacaktı. Penelope bir dönem onun davasına katılmayı düşünmüştü, ama halasını tehlikeye atmamak için sessiz kalmayı tercih etmişti.
Henrik D’azore, genç leydiyi biraz korkutarak yeşil kürklü kıyafetiyle balkona çıkmıştı.
Tok sesiyle, “Leydi Penelope,” diye selamladı Henrik. Penelope bu selamları her zaman hafifçe rahatsız edici bulurdu. Eniştesi herkesle duruşmadaymış gibi konuşan biriydi. “Bu akşam nasılsın?” diye devam etti emektar yargıç bıyıklarını burarak.
Penelope ona dönüp gülümsedi. “Merhaba, Henrik Amca. İyiyim, teşekkür ederim. Sadece manzaraya bakıyordum, şehir bu akşam muhteşem görünüyor.”
Henrik ellerini korkuluğa koydu, bakışları metropole doğru kaydı. “Gerçekten muhteşem. Biricik evim Artheus, onu yukarıdan görenleri büyülemenin bir yolunu her zaman bulur. Aerostatik teknolojideki son gelişmeler şehrimizi bir harikaya dönüştürdü. Bunun için Devoran Tersaneleri’ne teşekkür etmeliyiz. Çok geli…”
Penelope eniştesinin sözünü kesti. “Evet, şehrin dönüşümü çok etkileyici. Ama merak ediyorum da amca, bu ihtişam yayılan kargaşadan etkilenmeden ne kadar daha ayakta kalacak ?”
Henrik’in gözleri hafifçe kısıldı. “Galaksi sürekli değişir, ve Artheus bu değişimlerden hep daha güçlü çıkar, sevgili Penny.”
Penelope iç çekti, bakışları ufka doğru kaydı, tuhaf hissediyordu. Soğuk bürokratın kendiyle bu kadar sıcak konuşmasına alışkın değildi. “Yaklaşan dava hakkında çok düşündüm, amca. Komodor Phason’un suçlanması… O her zaman ilkeli bir adamdı.”
Henrik’in yüzü anlaşılmaz, soğuk bir ifadeyle kaplandı. Canı sıkılmış gibiydi, sesi de değişmişti. “Kişisel duygulardan bağımsız olarak, Phason ve onu suçlayanları dinleyip yasayı uygulayacağım, benim görevim bu. Ancak bu kadarını söyleyebilirim.”
Leydinin duyguları tamamen çökmüş, yıkılmış vaziyetteydi, gerçekten de eniştesi umduğu kararı verebilir miydi ? İşte bu belirsizlik onu öldürüyordu. “Sana güveniyorum Henrik Amca. Burada olduğun ve beni dinlediğin için teşekkür ederim.”
Henrik güven verici bir şekilde elini Penelope’nin omzuna koyarak. “Her zaman, canım kızım. Galaksi, ne kadar uçsuz bucaksız olsa da, bizden bağımsız olarak dönmeye devam eder, bunu unutma.”
Henrik uzaklaşırken, Penelope balkonda biraz daha vakit geçirmeye karar verdi. Aşağıdaki şehir, zihnini bulandıran gölgelere rağmen, Artheus’un yıldızının solan pembe ışığında parıldıyordu.
Yorumlar